... "vatan", "bağımsızlık", "doğruluk", "onur" gibi değerlerin geçerliliğini yitirdiği ya da gözden düştüğü toplumlarda, kişi bu değerlere bağlı kalırsa, kendisi ile toplumu arasında çelişkiler, çatışmalar baş gösterir. Kimi zaman, bu çelişki tüm toplumla olmaz ama o toplumun belirli kesimleri ile ortaya çıkar. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi.
İnsanı insan yapan tüm değerlerin başında ise "onur" gelir. Gerçekte, "onur", tüm toplumsal ve bireysel değerlerin bir sentezidir. Dürüst olmayan bir kişi, onurlu da olamaz; ahlak düşkünü de öyle. Erdem ve onur bir arada bulunur. Çöküş sürecine girmiş toplumlarda onurlu olmak güç iştir. Çünkü, geçer akçe olan, doğruluk, erdemlilik değil, köşe dönmecilik, düzenbazlık, yalancılıktır.
Ne var ki, çöküş toplumlarında bile hiç kimse kendisine "onursuz", "ahlaksız" gibi sıfatları kondurmak istemez. Onursuzluğunu, ahlaksızlığını... onurlu, ahlaklı... olmak gibi gösterir. Bir kavram kargaşası yaşanır.
Bu kavram kargaşası kendisini ister istemez siyasal alanda da belli eder. Vatanını satmak, ülkesinin iyiliğini istemek; ulusunun birliğini parçalamak, insan hakları; devletinin düşmanlarının işbirlikçisi olmak, tüm insanlığı iyilikle kucaklayan küreselleşmeyi savunmak, ulusal değerleri yıkmak, humanist ve aydın olmak gibi pazarlanır. Siz hiç, ulusunu bölüp parçalamak isteyenlerin bunu yaptıklarını söylediklerine, düşmanla çıkar birliği yapanların işbirlikçi olduklarını ilan ettiklerine... tanık oldunuz mu?