Hesse etkinliğinden önce Hesse’yi yakından tanımak istedim. Kitaptan öğrendiklerimi notlar alarak yazmaya çalıştım. Mış, miş’li rivayet zamanıyla kullanmak istemedim yazının okunabilirliğini daha da karmaşıklandırmamak adına. Anlayabildiğim kadarı ile özet şeklinde aktarmalı bir yazı oldu . Değinmediğim bir çok şeyle birlikte genel olarak böyle
Bazen bir şeyleri kazanmak için kaybetmek gerekir. Tecrübe dediğimiz o şey kolay kazanılmıyor, pişmek için biraz yanmak gerekiyor ve unutmamalıyız ki kaybettiklerimizin bize kazandırdığı gücü hiçbir şeyle satın alamayız.
Yaşadığımız her olayla ilgili inanılmaz motive edici ve cesaretlendirici bir eserdi. Okuduğum kişisel gelişim kitaplarının en
(SPOİLER İÇERİR)
"Kitapları okuyorsun ve kendini bir yalnızlığın ortasında buluyorsun "
Yarı otobiyografik bu kitap bir bakıma Jack LONDON'nin hayat hikayesidir. Romanın ana karakteri Martin işçi sınıfından bir gençtir . Eğitimsiz bu genç daha düzgün konuşmayı bile beceremezken Ruth ve ailesiyle tanisir ve bu tanışmada esnasinda
Türk Edebiyatının Gamlı, Lirik ve Nostaljik Prensesi:
Tezer Özlü
(10 Eylül 1942 – 18 Şubat 1986, Yaş: 43)
Tezer Özlü’nün aile hayatını, çocukluğunu, yaptığı üç evliliği, intihara olan eğilimini, manik-depresif tanısı ve hangi yabancı yazarlardan ilham aldığını, neden sürekli intihara öykündüğü bilinmeden yapılan bir ‘’Tezer Özlü Okuması’’, tam olarak
Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti derken annem yuva kurma konusunu açtı. Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi. Komşuları çok dindarmış. Kızın, ailesinden daha da dine bağlı olduğunu duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim dedim. İlk ailesiyle konuştum.
Hatta ben konuşmadım sürekli onlar
"İnsanların sözlerini anlamadım hiç
Tanrıların kollarında büyüdüm ben."
Hyperion incelemesi için bu söz hemen hemen bütün kitabı özetler nitelikte. Ama öncelikle Hyperion'u anlayabilmek için biraz yazarın hayatını bilmek gerekir.
Johan Cristian Friedrich Hölderlin(1770-1843)
Hölderlin, Alman Klasik çağın ve romantizm akımının en
BİR UMUT HİKÂYESİ
Hayat işte insana ne zaman güleceği belli olmuyor. Kimi zaman ne sevinçlerle, sabırla bekledin hayat hiç ummadığın bir zamanda, umut dolu hayallerle gelmiş haberin bile olmuyor. İşte bu hikâye küçük yaşta lösemi olan Nisan’ın hayalleriyle meydana gelen umut dolu hayatın başlangıç hikâyesi…
Nisan lösemi olduğunu
Sahi, kendimi unutalı ne kadar oldu dersin?
Yok olduğumu düşüneli, aslında yok olanın zaten hiç olmayan bir şey olduğunu unutalı, ne kadar oldu? Ya da, zamanı unutalı?
Her gün biraz daha giden sen, neredesin şimdi?
Kimlerlesin?
Duruyor mu hayallerin?
Yaşamaktan yorgun düştüğün oluyor mu?
Senin zamanın nasıl ilerliyor?
"Kim" oldun? Bir
Bu ses de neyin nesi? Nereden geliyor ki?
Ah! İşte oradan, şu sokaklar ne kadar da dar ve biçimsiz, dön dön doğru yola çıkamıyorsun.
Bir çocuk var orada, neden bu saatte dışarıda oturuyor ki?
Yanına yaklaşayım biraz.
Ne kadar da bana benziyor, tıpkı beş yaşım...
Ama neden ağlıyor ki, kulaklarını elleriyle kapatmış, dizi üstünde hıçkıra
BU KADINLARIN ÇIĞLIKLARINI DUYUN! (Sema Maraşlı)
On sekiz yaş altında evlenmenin cezasını çeken genç kadınlar onlar. Severek isteyerek düğünle dernekle evlendikleri kocaları hapiste, gerçek tecavüzcülerle aynı koğuştu yatıyor. Onlar da dışarıda babasız büyütmek zorunda kaldıkları çocukları ile hayat mücadelesi veriyorlar. Kocaları hapiste
İyi günler. Aralık Ayı Hikaye Etkinliği ( #93818974 ) kapsamında isminin yayınlanmasını istemeyen bir okurun öyküsünü paylaşıyorum. İyi okumalar.
----
Otobüs yolculuklarında neden midemiz bulanır? Çünkü bedenimiz hareket içerisinde değilse ancak sürekli hareket ediyormuşçasına yer değiştiriyorsak beynimiz bu ikilik
Kabuğuma o kadar çekilmiş o kadar derinine saklanmışım ki oraya neden bu kadar gömüldüğümü unuttum. Orada sadece kendim olmak, kimseyle herhangi bir söz, kelime etmek istemiyorum. Ağzına fermuar çeken çocuklar gibi o fermuarı kapatıp sadece kendim açana kadar hiç kimseyle hatta kendimle dahi konuşmak istemiyorum. Zihnime de ağzım gibi fermuar çekmek istiyorum hiçbir şey düşünmesin diye. Sadece koca bir sessizlik ve o bilinmezliğin ortasına kendimi oturtup hiç birşey yapmadan belki saatlerce belki de yıllarca kılımı dahi kıpırdatmak istemiyorum. Belki diyecekler bu bir depresyon hali. Bilirsiniz insanlar etiket kullanmayı çok severler varsın kullansınlar. Benim için bu hal tırtılın kelebeğe dönüşmeden önceki hali. İnsanların gerçekten bir durması gerekli. Sürekli bir yere bir şeye yetişmek bitmeyen döngüye sürekli ayak uydurmak fark edilmese de çok yoruyor ve hatta bazen nefes almayı bile unutuyoruz. Her zaman kendiniz için bir durak mı dersiniz dinlenme mi bilmiyorum ama ben koza diyorum. Kozamıza çekilme zamanlarımız mutlaka olmalı. Bir durmalı, hayattaki varlığınızı hatırlayıp yaşama öyle dönmelisiniz. İşte o zaman kelebek kadar hafif ve güzel bir hayatınız olabilir.
Senanur Çekici
Luna ile Knight hiç ilgimi çekmemiş olmasına rağmen kitaba başlarken çok heyecanlıydım. Çünkü bu kitabın da tıpkı Serseri Prens gibi bir yandan beni deli eden bir yandan da etkileyen bir kitap olacağını düşünüyordum. Deli olma kısmı gerçekleşti ama etkilenme kısmı? Maalesef.
Devamı spoiler içerir.
İkilinin ilişkisini sevemeyeceğimi daha
Depresyonu tüm “canlılık”ıyla yaşayan biri olarak hem kendi tecrübelerimi hem de yazarın görüşlerini birlikte paylaşacağım. İlk olarak, depresyon deyince benim aklıma majör depresyonun geldiğini ve inceleme boyunca da depresyonu bu şekilde kullanacağımı söylemeliyim. İncelemem karamsar başlayacak ama mutlu sonla bitecek, o yüzden sabredin :)
Hari