"İşte, şimdi beni yine tahrik ediyorsun," diye fısıl dadı.
"Külot giymemiş olman iyi bir şey."
"Öyle mi, nedenmiş?"
Clay geriye çekilip etrafı kolaçan ettikten sonra ar- ka cebine uzandı. Etrafta kendileri gibi yemek yiyen birkaç kişi, barmen ve garson vardı. İçinde çok gizli bir şey varmışçasına elini yumruk
Kendi kendine konuşan, ömrünün bütün didinmesini kendiyle yapan, bu nedenle de bir türlü galip gelemeyen herkes gibi ben de Tanrı ile konuşur dururum. Pek de kötü olmadığım halde bana acısın diye bir perişanlık örtüsünden konuşurum. İnsan hasta, zorda, iyi bir şey duymaya tahammül edemeyecek halde birine hemen nasıl kendinin aslında pek de ilgilendirmeyen dertlerinden hayati önemdelermiş gibi bahsederek dinleyenin ancak başka dertler duyunca hafifleyecek ya da kabarmayacak acısını teskin etmeye çalışırsa, Tanrı ile de konuşurken, "Çok şükür iyiyim, sağlığım yerinde, yediğim önümde yemediğim arkamda sebepsiz yere atıp tutuyorum," diyemiyor. Hemen bu halini belli etmeden "Allahım bu insanı şose silindiri gibi ezip geçen ha yatın içinde ben de fark etmeden kim bilir neleri ezip geçiyorum ama gücüm ölçüsünce sana verdiğim söz üzerindeyim, yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım, üzerimdekini metini itiraf ederim, günahımı da itiraf ederim, sen mağfiret edersin," diyerek O'na da dert yanar ya da kendimi yukarıya göstermeye çalışırken hava attığımı fark ediyorum.
Gittim bir ormanı dört ucundan tutuşturdum geldim
Burada bana göre bir şeyler vardı Oturdum
Bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor
Dedim ki en iyisi kucağında dursun
Şu kravatımı çiviye as gel Sigaramı yak birlikte at arabalarını düşünelim
Sarı pirinçten pırıltılı koşumlarını düşünelim Bir zamanlar bilerek unuttuğum 'Küçük Deniz Sokağı'nı Denizi odun depolarını demli çayları Ben iyiyim bunlar da iyi şeyler sen nasılsın Kolların çıplak değildi ama hiç de zararı yoktu Bir gülünce tanıyordum sen değildin ne yapsam elimden gelmiyordu
Tanıyordum elimden gelmiyordu Yoksa ne güzel aklanacaktım
işte o zaman, ben, bu sabahtan beri görmediğim ve dün geceden beri konuşmadığım sana, "Nasılsın?" diye soracağım, ve sen de, her zamanki gibi, "Hiç, iyiyim!" diyeceksin ve ben, bir an durup, bu sözün kastedilmiş ve kastedilmemiş çağrışımlarını dikkatle düşüneceğim ve düşüncemin boşluğunu gizlemek için, bu sefer, belki, sanki bir gün yapacağını söylediğin polisiye çevirisine hâlâ başlayamadığını ve benim hiçbirini bir türlü okuyamadığım eski polisiye romanların sayfalarını çevirerek pineklediğini bilmiyormuş gibi, "Bugün ne yaptın?" diye soracağım sana, "Rüya bugün ne yaptın?"
Söze Reginald söze girdi:
- Seni iyi gördüm Malcolm. Bir sıkıntın yok umarım.
Malcolm:
- İyiyim hem de çok iyiyim. Mektupta yazdıklarını çok merak ediyorum. Sen nasılsın bu arada?
Kapağında köpek resmi var diye bu kitabı sana aldım.
İyisi mi Bengi, acılarımız üzerinden başkalarıyla rekabete girişmeden ben eski fotoğraflarıma sinen ıssızlığı anlatayım, sen de köpeğin Sefil’i.
***
Babannemle çekildigim biricik fotograf karesine dalıp gidiyorum. Hayatta olsaydı yine sabahın alaca karanlığında arayıp “ Rüyamda seni hiç iyi görmedim oğul, göğsüme bir acı saplanıp durdu, neyin var diye mutlaka sorardı. Bende yine ısrarla “ İyiyim anneciğim, Allaha şükür hiç bir sıkıntım yok “ diye yalan söylerdim.
Benim bir başınalığım böyle Bengi. İstersen sen Sefil’in sefaletini anlat. Yahut sen hiç kendini yorma,bu öykü ikimizin olsun.
Dünya o kadar büyük ki
Bir noktanyım ortasında ne yapsam
Bazen de o kadar küçülüyor ki dünya
Devrilerek sanıyorum kımıldarsam
Hayat o kadar uzun ki
Öyle bitmez geliyor ki bir an
Birde bakıyorum o kadar kısalıyor ki
Onu rahatlatmaya kesin kararlı bir şekilde yanına yaklaşıyorum: Damien ben iyiyim. Az önce yaşadığımız
şey neydi bilmiyorum ama kesin olarak bildiğim şey Ü2gün olduğundu. Beni istedin. Beni istemeni istedim.
Seni kullandım.
Evet. Bağıra bağıra bunu söylemek istiyorum ve bu umurumda bile değil Damien sen sokaktaki adam
değilsin. Sen benim...
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken bir yandan da onlarla sobbet ediyor, "Nerelisin?", "Kaç kardeş siniz?" gibi sorular soruyordu.
Gözleri bir ara, saçının ortası kırmızı olan bir delikanlıya takıldı. Delikanlıyı yanına çağırdı ve merakla sordu: "Adın ne senin evladım?"
Delikanlı, hazır ol
Ben o kadar önemli kişiyim ki,
O kadar iyiyim ki aklım ve düşüncelerimle.
O kadar da fenayım ki ben
Delice niyetlerimle.
Ama ben en çok şeyi
En kısa zamanda sana söyledim
Yalnız sana.
Tekrar öpmek için kaydı. Sıcak nefesi kulağını okşuyordu. “Şimdi seni tepeye çıkaracağım.”
“Hayır!” Luke üzerinden kayarken omuzlarını tutup, durdurmaya çalıştı ama o gücü bulamadı.
Luke bacaklarının arasına yerleşti. “Evet, Vivian. Sonra da sana sahip olacağım çünkü artık
duramam.”
Vivian güldü, sesi neşeliydi. “Olabilirsin,”
“Cömertliğini
Özgür arkasını döndüğünde Engin'in loş Sokak lambasından sızan Işık altında yanıp sönen gözleriyle karşılaştı. Ancak... Bir şeyler ters gidiyordu sanki. Engin, dostu olan Engin gibi bakmıyordu ona. Duygusuz, korkusuz, acımasız bir bakıştı bu. Engin'in alışık olmadığı bu bakışlarıyla ürperdi Özgür. Birazdan yapacakları işin havasına girmek için olduğunu düşündü, kendisini rahatlatmak istercesine. Engin'in gözlerinden gözlerini çekerek arkasını döndü. İçi içini yiyordu bir yandan.
"Dostum , İyi misin sen ?"
"Ben iyiyim de bakalım sen iyi olabilecek misin? "
Sağlıklı insan onay ekseninde hibrit bir canlıdır. Hem güneş enerjisi ile yani iç referansla hem de gazla yani dış referansla çalışır. “Ben yaptım, oldu” diyen yanını, ötekinin “Sen yaptın, oldu” diyen yanı ile dengeler. Narsist birey ise, güneş enerjisi modülü bozuk sadece gazla çalışan bir canlı gibidir. Sanıldığının aksine, kendi kendine “ Bu halimle iyiyim, güzelim” ya da “ Ben yaptım, oldu” diyemez. Bu yüzden sürekli narsisistik yakıt ikmali yapmak zorundadır.