Mevlana Mesnevi'sini ve divanını Farsça yazmıştır. Çünkü Selçuklu sarayının beğendiği, saydığı, şiir için tek araç bildiği dil Farsça idi. Yine o yıllarda Anadolu'nun bir başka köşesinde Türkçe yazan bir büyük ozanın bulunması ne şaşırtıcıdır. Bu büyük ozan, Yunus Emre'dir. Mevlânâ aruzla Farsça söylüyordu. Bir örnek:
Hemişe men çünin mecnun nebudem
Zi akl-o afiyet birun nebudem
Size bu beytin anlamını, kendi vezninde yaptığım çevirisi ile sunayım:
Bütün ömrümce ben mecnun değildim
Akıldan böyle tüm yoksun değildim
Başka bir şiirin ilk beyti:
Biya kez gayri-i tu bizâr geştem
Ve ger hofte budem bidâr geştem
Bunun da yine kendi vezninde yaptığım çevirisini okuyayım:
Gel artık başkasından bezmişim ben
Uyandım uykudan artık benim ben
* Ama bunu böyle Türkçe söylemeyi ne Mevlânâ seviyordu demek, ne de ondan şiir bekleyen Selçuklu sarayı. Fakat Yunus Emre kendi halkına Türkçe söylüyordu:
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelür
Şol göz açıp yummuş gibi
İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi
Sayfa 118 - YAPI KREDİ YAYINLARI