"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
#51075561 iletisi kapsamında yazdığınız SARI öyküler bu başlık altında paylaşılacaktır. Paylaştığınız öyküleri yorum olarak bildirebilirsiniz.
Hikayeler:
---------------------
1.
Anneannemin toprakla uğraşmaktan çatlayan ellerindeki kudrete inanıyorum. O eller ki Ankara’nın kavurucu sıcağında yıllar boyu toprakla muhabbet kurmuş. Evet doğru kelime bu olmalı, uğraşmak rekabet barındırıyor ama o dostluk, ahbaplık ilişkisiyle ömrünü ölçmüş, biçmiş, değerlendirmiş. Bu dostluktan ona kahve telvesinden nişane kalmış; ayasıyla
Sabah uykusundan uyanmak
Seni sen eden bölük pörçük uykundan sıyrılmak.
Sabah kahvesi tadında,
Sabahın içinde gün doğumuyla günü tamamlayan güneş parıltısı, gökyüzünde ucu görünmeyen kocaman mavi, umutlar...
Sabahın sıra sıra alarmları,
Saatin insanı telaşa sürükleyen yelkovanı, akrebi.
Havada şenlik havasında kuş cıvıltıları.Onların ötüşlerinin
Tütün olurdu eskiden. Tütün. Sarı tütün. Eski zamanlarda. Güzel zamanlarda. Tiki tak tiki tak tiki tak. Tütün işlemeyi bilen insanların olduğu zamanlarda. Tiki tak tiki tak. Unuttuğumuz/unutturulan zamanlarda. Tiki tak tiki tak. Tek derdimizin sigara içilmesi olmadığını bildiğimiz zamanlarda. Tütün olurdu. İnsan boyu tütünler. Yeşil yeşil. Damarlı
Bu mektuplar neyin nesiydi?
İlkinde beyaz bir kâğıt vardı. Evirdim, çevirdim, yakından baktım, uzaktan baktım, gün ışığına tutunca kâğıdın yapısını değiştiren ve rengini gölgeleyen yuvarlak lekeyi fark ettim. Bu bir gözyaşıydı: Annem, ben gidince ağlamıştı.
İkincide kâğıt yoktu, zarfın dibinde, yumuşacık, soluk sarı renkte bir yün parçası vardı,
Dr. A, toplantı odasının kapısını bir hışımla açtığında karşısında odanın ortasında daire şeklinde oturmuş danışanlarını gördü. Ani sesten dolayı irkilerek yerinden sıçrayanlar dışında ayağa kalkmaya yeltenenleri basit görünen bir el hareketi ve sadece güçlü insanların lügatında bulunan "Lütfen" kelimesiyle aktive olan bir büyüyle
Sarı için ayrılığın rengi derler.
Sarı bir apartmana bakıyor pencerem. Sarı saçlı bir kadın çamaşır asıyor , pencereleri siliyor ve sürekli aşağıya bir şeyler silkeliyor. Sarı gömlekli meczup bir adam hep aynı şarkıyı mırıldanıyor ama anlamıyorum ne dediğini.
Çocuklar çok severmiş sarıyı öyle duymuştum bir yerlerden , nerelerden hatırlamıyorum. Bir de doğuştan kör olanlardan gözleri açılanlar , en çok sarıyı seviyorlarmış renklerle karşılaşınca. Belki de bu da uydurma bir bilgidir bilmiyorum.
Bir kız vardı bir yerlerde , çok seneler önce. Sarıydı saçları , sarıydı saç tokası , sarıydı çantası , sarıydı kol saati. O şimdi uzak bir galaksi kadar uzakta kalmış bir zaman diliminden ışık hızıyla , bir saniyeden daha kısa süren seyahatler düzenler kalbime. Neyse geçelim bu bahsi.
Sarı sonbahar. Henüz kırkı çıkmamış bir ölünün mezarına doğru sarı yapraklar savurur sonbahar rüzgarı. Ölüm sen ne yaman hakikatsin , elinden kurtulan ademoğlu görülmemiş.
Güneş de sarıdır. Seni unutacağımı mı sandın ey ısı, ışık ve umut kaynağımız. Milyarlarca yıldır umudu koynunda saklayan sen değil misin ?
Sarı hüzünlü bir renktir. Sarı neşeli bir renktir. Sarı ilgi çeken bir renktir.
Sarı için ayrılığın rengi derler. Dünya hayatında ne varsa zaten , hepsi ayrılığa işaret eder..
(( EFTELYA))
-ak denizi cebinde taşıyan güneşin kızına-
Dik yamaçları koyu bir yeşille süsleyen kızıl çam ormanlarının oratasındaki patikadan aşağı doğru indikçe, çam ağaçlarının heybetli duruşunun yerini rengarenk çiçekleriyle kısa bodur ağaçların almaya başladığı bir anda denizin ve göğün mavisini kuçaklamış küçük bir kasaba görünüyordu.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun Çağlayanlar kitabı önsözü;
TÜRK İLİ ZEYBEKLERİNE
Bu kitabı sizi düşünerek, sizin için yazdım. Bela gecelerinde, yaşım sızarak, yüreğim sızlayarak yazdım.
Ey Türk! Bu satırlarda mazinin destanlarını, halinin hicranlarını söylemek ve inlemek istedim. Bir keman gibi...
Bu kemanı ana vatanın sinesinden yonttum.
Sabah uykusundan uyanmak
Seni sen eden bölük pörçük uykundan sıyrılmak.
Sabah kahvesi tadında,
Sabahın içinde gün doğumuyla günü tamamlayan güneş parıltısı, gökyüzünde ucu görünmeyen kocaman mavi, umutlar...
Sabahın sıra sıra alarmları,
Saatin insanı telaşa sürükleyen yelkovanı, akrebi.
Havada şenlik havasında kuş cıvıltıları.Onların ötüşlerinin ardından sürüklenen peşi sıra düz zeminde yerini almış sarı sarı kaldırımlar...
Sabah uykusundan uyanmak
Gözünü dopdolu bir güne açmak,
Yastığında bir tutam saç teli.
Yorganında kolların, ayakların izi.
Göz çapaklarının bıraktığı sersemlik, mayışıklık.
Yüzüne vurduğun su damlacıklarından birikme su akını.
Noel Kekinin Gizemi
Bu kitap eğer bir mönü olsaydı "Şefin Seçimi" olarak adlandıralabilirdi. Bu durumda şef de ben oluyorum.
Diyor Agatha Christie ve şöyle devam ediyor: Kitapta iki ana mönü bulunmaktadır: Noel Kekinin Gizemi ve Şamar oğlanı; antre olarak, İkinci Gong, Yirmi Dört Karakuş ve Düş, bir de tatlı Sarı Süsen.
Noel Kekinin