Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sıkça insanların şöyle dediklerini duyarız: "Bu dünya acımasız; eğer hayatta kalmak istiyorsan sen de acımasız olmalısın." Ben, izninizle, bu düşünceye katılmıyorum. Dünya, biz ona ne anlam yüklediysek odur. Eğer bugün dünya acımasızsa, onu kendi davranışlarımızla acımasız yaptık. Eğer kendimizi değiştirebilsek dünyayı da değiştirebiliriz; kendimizi değiştirmek, dilimizi ve iletişim yöntemlerimizi değiştirmekle başlar.
Reklam
Geoffrey Chaucer ve İngiliz Edebiyatı (Başlarken)
Milton ve Shakespeare’le birlikte İngiliz edebiyatının üç devinden biri olan Geoffrey Chaucer tahminen 1340-43 yılları arasında doğmuştur. Babası John Chaucer adında bir şarap tüccarıdır. Chaucer adının geçtiği ilk yazılı belge Ulster kontesi Elizabeth’in 1357 tarihli harcamalar defteridir. Bu defterde, bu isimde bir içoğlanına (page) elbise
Cehaletten daha büyük bir tehlike yoktur yeryüzünde...
Kadın Sünneti, ya da bugün tercih edilen deyimiyle Kadınlarda Genital Sünnet (KGS), Afrika'nın yirmi sekiz ülkesinde sıkça uygulanmaktadır. BM, bu uygulamanın 130 milyon kız ve kadında gerçekleştirildiğini tahmin etmekte. Her yıl 2 milyon kız bunun kurbanı olmakta. Operasyonlar çoğu kez ilkel ortamlarda bir kasabalı kadın tarafından yapılmakta. Anestezi kullanılmamakta. Ellerine ne geçerse kullanmaktalar: jilet, bıçak, makas, kırık cam parçaları, keskin taşlar ve hatta bazı bölgelerde dişlerini. İşlem coğrafik bölgeye ve kültürel uygulamalara göre değişiklik göstermekte. İşlemin bıraktığı en küçük hasar kadını ömür boyu seksten zevk almaktan mahrum bırakan, klitorisin kesimiydi. Sorunun öte yakasında, Somali'de, yüzde 80 oranında, vajinanın iki kısmının birbirine dikimi vardı. Bu benim de maruz kaldığım yöntemdi. Bunun hemen ardından görülen komplikasyonlar, şok, enfeksiyon, anüste hasar, nedbe oluşumu, tetanoz, septisemi, HIV ve Hepatit B'dir. Uzun dönem komplikasyonlar ise sistit ve vulva çevresinde apseye yol açan kronik üriner enfeksiyonlar, ıstıraplı nöromalar, giderek artan ürinasyon güçlüğü, dismenore, menstrual kanın batında toplanması, frijite, depresyon ve ölümdür.
Bilge Kültür Sanat Yayınları / 4. Basım. Haziran 2004 - TürkçesiTürkçesi H. Gülru YükselKitabı okudu
Yordu beni çelişkileri :/
Nezihe Muhiddin genç kadınların yanlarında akrabasından bir erkek olmadıkça dans salonlarına girmelerinin de yasaklanması taraftarıdır.Burada Muhiddin, bir kadını aile bireylerin­den birinin fuhuşa zorlayabileceği ya da taciz edebileceği gibi (bugün polis kayıtlarında sıkça rastlayabileceğimiz) gerçekleri göz ardı ediyor.
Sayfa 194Kitabı okudu
Reklam
Aptal olmayın...
"Hayatı seviyorum" diye itirafta bulundu yaşlı adam ve neredeyse utandı. "Hayatı fakir olduktan sonra daha bir sever oldum. Bazen mutluluktan güneş ışınlarını ya da parkta esen rüzgarı ısırmak isterim. Bunu sebebini biliyor musunuz? Ben sıkça ölümü düşünürüm, bunu kim yapıyor bugün? Kimse ölümü düşünmüyor. Herkes kendini onun tarafından şaşırtıyor, tıpkı bir tren çarpışması gibi veya başka öngörülmeyen bir felaket gibi. Bu kadar aptal oldu insanlar. Ben onu her gün düşünüyorum, çünkü her gün el sallayabilir. Ve onu düşündüğüm için seviyorum hayatı. Hayat harika bir buluş, ve ben buluşlar konusunda uzmanım.
Kadınların giyiminde Batılılaşmaya ve modernleşmeye karşı direniş güçlü olmuştur. Değişim, çok sonralan yaşanmıştır, bugün de olduğu gibi, hiçbir zaman erkeklerdeki orana ulaşamamıştır. Müslümanlann kadın ahlakı ile ilgili kuralları bu durumu oldukça kritik bir sorun ve sıkça gündeme gelen bir tartışma konusu haline getirmiştir. Atatürk bile erkekler için fesi ve geleneksel şapkaları yasakladığı halde, kesinlikle peçeyi yasaklamamıştır. Peçenin kaldırılmasını, erkeklerin başlıklarının kaldırılmasındaki gibi kanuni yaptırımlar değil, toplumsal baskı sağlamıştır. Kadın giyimindeki değişiklik süreci, başka konulardaki gibi farklı kadın gerçeklerini ortaya koymaktadır.
Büyümeyi becerememiş oğlan çocukları, narsistler de diyebiliriz
"O gün bugün, yolum böyle erkeklerle sıkça kesişti. Tersini söyleyebilmeyi çok isterdim. Ama söyleyemem. Öğrendiğim şeyse şu: Azıcık kazıdığında, hepsinin üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu görüyorsun. Kimileri daha cilalı, daha yaldızlı. Az buçuk -ya da epeyce- сazibeleri oluyor, insanın gözünü boyayabiliyorlar. Ama gerçekte hepsi de gazaplarını etrafa döke saça dolanan, mutsuz oğlan çocukları. Haksızlığa uğradıklarına inanıyorlar. Hak ettiklerini alamamışlar. Kimse onları yeterince sevmemiş. Sizden onları sevmenizi bekliyorlar elbette. Kucaklanmak, pışpışlanmak, avutulmak istiyorlar; güvence verilmek. Ancak onlara bunları sağlamak, büyük bir hata. Kabul etmeleri olanaksız çünkü. Tam da gereksindikleri şeyi almaları, kabullenmeleri mümkün değil. Sonunda bu yüzden sizden nefret etmeye başlıyorlar. Bunun sonu asla gelmiyor, çünkü sizden nefret etmeye doyamıyorlar. Asla bitmiyor o eziyet, özürler, yeminler, sözünden dönmeler, bu berbat durum."
Sayfa 341-342Kitabı okudu
Efkar, fikrin çoğulu olup fikirler, düşünceler anlamına gelen Arapça kökenli bir kelime. Bugün kullanmış olduğumuz kamuoyu kelimesinin eski ifadesi "Efkar-ı Umumiye"dir. Ve dilimize dertlinin karşılığı olarak sıkça kullandığımız ''efkarlı'' tabiri de buradan gelir.
Reklam
- Osmanlı için söylüyorum, sen bu insanlara kültür verememişsin, dilini verememişsin, âdetini verememişsin, teşkilatını verememişsin, hiçbir şey verememişsin. Adam seni istemiyor. Şimdi bugün, sıkça Araplarla ilgili şunu işitiyoruz: “Bizi istemeyen Suud Ailesi’dir...” Hayır, böyle bir şey yok. Ben Suudi Arabistan’da da bulundum, petrol
Dedikodu sıkça kötülenen ama aslında kalabalık gruplar halinde iş birliği yapabilmenin temelini oluşturan bir beceridir. Modern Sapiens’in yaklaşık 70 bin yıl önce edindiği yeni dil becerisi ona saatlerce dedikodu yapabilme şansı verdi. Bugün bile insanlar arasındaki iletişimin büyük bölümü dedikodudan oluşur. Bu durum bize o kadar doğal gelir ki sanki dilimiz bu amaç için evrimleşmiş gibidir. Yoksa siz tarih profesörlerinin öğlen yemeğinde Birinci Dünya Savaşının sebeplerini tartıştığını veya nükleer fizikçilerin akademik konferansların kahve molasında zerreciklerden bahsettiklerini mi düşünüyorsunuz?
Dedikodu sıkça kötülenen ama aslında kalabalık gruplar hâlinde işbirliği yapabilmenin de temelini oluşturan bir beceridir. Modern Sapiens’in yaklaşık 70 bin yıl önce edindiği yeni dil becerisi, ona saatlerce dedikodu yapabilme şansı verdi; kime güvenilebileceğine dair bilgi, küçük grupların daha büyük gruplara dönüşmesine, dolayısıyla da Sapiens’in daha sıkı ve karmaşık işbirliği yöntemleri geliştirmesine yol açtı.Dedikodu teorisi ilk başta şaka gibi gelebilir ama pek çok çalışma bunu destekliyor. Bugün bile insanlar arasındaki iletişimin büyük bölümü, ister e-posta ister telefon konuşması veya gazete sütunları olsun, dedikodudan oluşur. Bu durum bize o kadar doğal gelir ki, sanki dilimiz özellikle bu amaç için evrimleşmiş gibidir. Yoksa siz tarih profesörlerinin öğlen yemeğinde Birinci Dünya Savaşı’nm sebeplerini tartıştığını veya nükleer fizikçilerin akademik konferansların kahve molasında zerreciklerden bahsettiklerini mi düşünüyorsunuz? Belki bazen öyledir. Ama genellikle, kocasının kendisini aldattığını yakalayan profesör, bölüm başkanıyla dekan arasındaki tartışma veya bir meslektaşlarının araştırma fonuyla kendisine lüks bir araba alması gibi konularda dedikodu yaparlar. Dedikodular genellikle yanlış davranışlar üzerine odaklanır. Günümüz basınının ilk örneği sayılabilecek söylenti, toplumu bilgilendirerek insanları hilebazlardan ve asalaklardan koruyan gazetecilik faaliyeti gibiydi.
312 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.