Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Onu çok iyi tanıdığını düşündü, ona karşı öyle büyük bir özlem çekti ki bir an önce gidip kollarını etrafına sarmak istiyordu. Kaybettiği kanatları, kaybettiği ışığı, kaybettiği dostluğu, hiç sahip olmadığı bir sevgiyi... Hepsi bambaşka parlayan bu kızda bir araya gelmişti. Gece Yarısı Lordu Daren içinde mutlak bir ışık huzmesinin doğduğunu hissetti, yeniden gökyüzünde salınıyormuş gibi hissetti, en sevdiği dostu Arın'ın benzerini hissetti, o kız için her şeyi yapabilecekmiş gibi büyük bir arzu hissetti. Sevgi dedikleri şey de belli ki buydu. Hem istediği hem de kaybettiği her şeydi.
Akar gönlüm, kâğıttan yapılmış o kayıklar gibi çocukluğumun üstünde akar, Seyrederim ruhumun sonralar dünyasına gömüldüğünü. Bir tatil akşamında yaşayan o büyük yalnızlıklar, Sevgilinin gelmediği o ilk randevuların hüznü. Karanlıklar gibi geçer karanlıklardan Gece yarılarından sonra eve dönüşler. Sarhoşlukların bitmesinden evvelki ebedi an; Ve o demetler ki çiçekleri hatırlanır birer birer. Eski sükûnların bir sahile dalga dalga uzanması, Ayrılıklardan sonra o gönül göllerindeki rüzgâr. Bazı mısraların manasından sonra duyulan insanlık yası, O havuzlu bahçelerde, biten son şarkılar.
Reklam
Clausen ile karısı Lena vardı bir de. Clausen iş istemeye geldiğinde karısı Lena yanındaydı. Lena’nın kucağında bir bebek, iki yanında iki küçük çocuk vardı. Bir yardım kurumu göndermişti onları. Sabit bir gelirleri olsun diye onu hemen gece mesaisine koydum. Birkaç gün sonra ondan bir mektup aldım, şartlı tahliye memurunu görmesi
56 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 saatte okudu
Merhaba arkadaşlar. Mutlu geceler ve nasılsınız? Uzun yıllar sonra yeniden Oscar Wilde ve onun özlediğimiz kalemine geri dönüş yaptık. Birkaç eserini okuyarak bu seriyi tamamlayacağız. Hiç yumruk yediniz mi diye başlamak istiyorum bu kitaba da. Çünkü Wilde’nin bu kitabı tam olarak bu etkiyi yapıyor hatta yeri geliyor daha fazlasını da yapıyor. Ben
Bülbül ve Gül
Bülbül ve GülOscar Wilde · Can Yayınları · 2020210 okunma
Bir yerde uzun zaman kaldığınızda, dünyanın ne kadar büyük ve uçsuz bucaksız olduğunu unutuyordunuz. O enlem ve boylamların uzunluğunu algılayamıyordunuz. Kendi içimizdeki uçsuz bucaksızlığı da algdayamadığımız gibi,
184 syf.
1/10 puan verdi
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelosun başyapıtı Şeker Portakalı, "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelosun çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zezenin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler. Aydın Emeçin, güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalının başkahramanı Zezenin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz.
Şeker Portakalı
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022229,4bin okunma
Reklam
SEVGİLİM, BEN ŞİMDİ.. Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz, "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz" Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor
György ise bunun aslında bir din savaşı olduğunu hissetmektedir. Türklerin dinlerini büyük bir kararlılıkla savunup yaymaya çalıştıklarını, bu yüzden de sefere çıktıklarında büyük bir şevkle orduya katıldıklarını, çok hızlı toplandıklarını ve "sanki savaşmaya değil de düğüne gider gibi" gittiklerini yazar. "Kesin çizgilerle belirlenmiş belirli manevralar ve katı bir disiplin içinde" hareket ederler György'ye göre, "öyle ki, koca bir hafta boyunca, gece gündüz demeden yol almaları gerektiğinde, bundan kendileri de atları da etkilenmez, şikayet etmez."
Dr. Adnan Bütün kabine toplantılarında bulunmaya mecbur oluyor, bundan başka da Mustafa Kemal Paşa’nın çağırdığı hususî toplantılara gidiyordu. Bu günlerde, nadiren gece yarısından önce gelir, bazan da sabahın beşlerine kadar dışarıda kalırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın anormal denilecek bir enerjisi olduğu için, sabahleyin uyurdu. Fakat, Dr. Adnan
" Yürürken tüm o gördüğüm şeyleri uzun uzun düşündüm; basit bir işçi çocuk olduğumu, ellerimin kaba, çizmeleriminse kalın olduğunu, valeye bacak demek gibi utanç verici bir alışkanlığa sahip olduğumu, bir önceki gece tahmin ettiğimden çok daha cahil olduğumu ve genel anlamda, kötü ve aşağılık bir yaşam tarzına sahip olduğumu kafamda mütemadiyen döndürüp durdum."
Reklam
Radyoda bir Urfa hoyratı, dışarıdaki geceden büyük bir gece içimde, boş sokağa bakarak ishak kuşunun ağıtını söylüyorum odalara: Bu handan / Kervan işler bu handan / Kes siyah zülfünü haraç eyle / Kurtar beni bu kandan.
Sayfa 12 - KIRMIZI KEDİ YAYINEVİKitabı okuyor
Bendim benim gölgelerimdi yaklaşan dağlara ayaklarını satan ve bakır kazanlardan taşarken roma yorgun bir karanlığa ileten kendini o acı çığlıkları güzle ağartan ben ki sesimle coşturup al binitimi bir koşu yetiştirdim o çılgın yaza o zaman Roma'ya tutuşurdu tanrılar çocuklara unutulurdu savaş giysileri ama kimlerdi durmadan seslenen bana kimlerdi durmadan sarışın olanlar kimdi o bilinmez yapının taşları sırtında gece gibi geçti köprülerinden şehrin silahı kendi dalgınlığına çarptı birden büyük bakır kazanlarda inledi mevsim yel çözdü saçlarımı örgülerinden ben ki hala alnımda imparatorluklar bezgin, yorgun yüzlü ve sarışın olanlar.
Thoreau, ABD’nin Meksika’ya karşı yürüttüğü emperyalist savaş sırasında nüfus başına vergiyi, “ödediği dolar bir adamı öldürmek üzere, başka bir adam veya tüfek satın almaya yaramasın” gerekçesiyle vermeyi reddedince bir gece hapiste yattı. Kendisinden on dört yaş büyük olan ve birçok özgürlükçü düşünceyi kendisiyle paylaşan Ralp Waldo Emerson, telaşla arkadaşını görmek üzere onun hücresine girdiğinde aralarında şöyle bir konuşmanın cereyan ettiği anlatılır: -“Henrry, neden buradasın?” -“Waldo, sen neden burada değilsin?”
Sayfa 103 - Tiyo Yayıncılık
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.