Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yahudi şimdi Filistin topraklarını istila etmiş, Batı emperyalizmin simgesi olarak orda duruyor. Yahudi kendi adına doğrudan, Avrupa emperyalizmi adına vekaleten cürüm işliyor. Vicdan aklığını koruyabilen her insan ortaklaşa işlenen cürümlerin canilerine karşı hiçbir şey yapamıyorsa en azından bir tavır alması, bunların içinden yargılayarak mahkum etmesi, çağdaş insan olmanın gereğidir.
Gericiliğe fırsat vermeden, çağdaşlaşmayı uygulamalıyız.
Batı'da aralıklarla meydana gelip, gericiliklerle çarpışarak, kanlı fedakârlıklar sayesinde nihayet galebe çalabilen Rönesans, dini reform ve ihtilal hareketlerinin semerelerini, biz kısa bir zamanda elde etmeye mecburuz ve bunun için o hareketlere karşı çıkan engellerin hepsine birden hemen bir anda göğüs germek mevziindeyiz. Avrupa'da birkaç asra yayılmış olan olguları Türkiye'de birkaç on seneye sıkıştırmak icap ediyor. Türkiye çağdaş devleti az zaman zarfında başarıyla kurulamazsa, fırsatın elde kaçırılmış olmak tehlikesi vardır.
Reklam
Eğitim:
Arapça, Farsça, Grekçe, Latince, Fransızca ve İtalyanca bilen İshak Efendi'nin matematik kitabı, 1831'de dört cilt olarak basılmıştı. Bu kitabın önemi, yalnız çağdaş matematik ve fizik bilimlerini ilk kez Arapça'dan Türkçe'ye uyarlamasından değildir. İshak Hoca aynı zamanda ilk kez bazı çağdaş bilim terimlerini Avrupa dillerinden alıp Türkçe'ye getirmiştir. Örneğin "mihanik" , "elektrik" terimleri Türkçe'ye onunla girmiştir.
Bu günlerde Ortadoğu'daki Müslüman toplumlar göreceli olarak tutucu, teknolojide ön saflarda yer almıyorlar. Ama ortaçağda aynı bölgedeki Müslümanlar teknoloji bakımından ileriydiler, yeniliklere açıktılar. Çağdaş Avrupa'dakinden daha yüksek okuryazarlık oranına ulaşmışlardı; Eski Yunan uygarlığının mirasını öylesine özümlemişlerdi ki bugün biz Eski Yunan'a ait kitapların çoğunu Arapça kopyaları aracılığıyla tanıyoruz; yel değirmenlerini, trigonometriyi, üç köşeli yelkenleri geliştirdiler ya da icat ettiler; metal sanayiinde, mekanik mühendislikte, kimya mühendisliğinde, sulama yöntemlerinde önemli adımların atılmasına öncülük ettiler; Çin'den barutu ve kâğıdı alıp Avrupa'ya aktardılar. Ortaçağda teknoloji akışının yönü bugünkü gibi Avrupa'dan İslam âlemine doğru değil, büyük oranda İslam âleminden Avrupa'ya doğruydu. Ancak MS aşağı yukarı 1500 yılından başlayarak bu akışın yönü yüz seksen derece değişti.
Fetih olayı çağdaş Türk devletlerinde daha ilginç tepkilerle karşılanmıştır. Meselâ fetih, Uzun Hasan’ın Akkoyunlular devletinde duyulmazdan, görülmezden gelinmiştir. Herhalde Türk politika sanatının esas unsurlarından biri; işine gelmeyeni görmeme ve örtmedir. Kitab-ı Diyarbakiriyye’ de yani Akkoyunlular devletinin resmî tarihinde İstanbul’un alınışından söz edilmez. Demek ki fetih, o anda Uzun Hasan Bey veya Akkoyunlu seçkinlerinin hiç işine gelmemiştir.
Modern iktisadın evreneslliği meselesi
"Dış Ticaret ve Milli Ekonomi" başlıklı kitabının önsözünde, Kindleberger, gerek ekonomilerin iktisadi yapı farkları, gerek teorinin ideolojik niteliği dolayısıyla, bizim zihnimizde uyanan soruları, şöyle ifade etmektedir: "Çağdaş iktisat, esas itibarıyla, Batı Avrupa ve ABD'de gelişmiştir; evrensel olmak özlemine rağmen, bu bölgelerin kurumları ve meselelerinin damgasını taşımaktadır.
Sayfa 7 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
Reklam
Müslüman ülkelerde taşlanan, Latin Amerika'da katledilen, Avrupa'da sömürülen kadın­lar varken kadın sanatçılar ne yapıyor? Üstüne minik kağıtlar asılmış çamaşır ipleri, meydanlarda topluca örgü örmeler, şeffaf plastikle sarmalanmış bir şilte.
Sözünü ettiğim Mustafa Celaleddin Paşa, Les Turcs anciens et modernes (1869) adlı kitapta Türk milliyetçiliğini yeni bir bakışla ele almaktadır ve bu 19. yüzyılda çağdaş anlamda, ve söylemekte mahzur yok, etnik ırkçı anlamda bir Türk milliyetçiliğinin ilk el kitabıdır. Onun oğlu olan Ferik Enver Paşa da benzer eserler yazmıştır. Torunu Celile Hanım’dır, torununun oğlu da Nâzım Hikmet’tir.
Hani Azerîler, “biz Respublika, siz de cumhuriyet dersiniz” diyorlar, sanki “cumhuriyet Türkçe mi?” diyorlar. Evet, cumhuriyet Türkçedir, niye Türkçedir? Çünkü cumhuriyetin kökü “cumhur”, cemaat anlamında, “ people ” anlamında, “ congregation ” anlamında bir Arapça kelimedir; ama o kelimeden cumhuriyeti ve cumhuriyet rejimini türeten Türklerdir. Binaenaleyh mefhumun içeriği tamamıyla Türkler tarafından doldurulduğu için bu çok Türkçe bir kelimedir, öbür Şark halklarına da buradan geçmiştir. Nitekim bunun tam karşılığı respublika ’dır. Bu anlamda kullanırlar, Türkler bu kelimeyi 19. yüzyılda çağdaş cumhuriyeti ifade için bulmuşlardır.
"Osmanlı Devleti kızları eğitmez miydi?.. Bir kesimin diline doladığı kuyruklu yalanlardan biri de budur! Osmanlı'ya oranla çağdaş Avrupa ülkelerinde acaba okur-yazar sayısı ve okuma oranları ne durumdaydı, hiç karşılaştırma yaptınız mı? Kanuni döneminde bile okullaşma oranı %40. Ayrıca en büyük eğitim hamlesini 2.Abdulhamid'in yaptığını ve bu dönemin okullaşma seviyesine Türkiye Cumhuriyeti'nin ancak 1950 sonrasında ulaştığını biliyoruz. Osmanlı'nın kızları eğitimsiz bıraktığı iddiasına gelince: İnsanı 'ahsen-i takvim' olarak gören bir kültürün kadınları eğitimsiz bırakması, dışlaması mümkün değildir. Kadınların aşağılanması bir Batı hastalığı olup bize oradan geçmiştir."
Reklam
Atatürk, 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti'ni kurup Cumhurbaşkanı olur olmaz, Türkiye'nin sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamında çağa uygun birçok reform yapmaya başladı. Bunların arasında en önemlisi eğitim reformu idi. Atatürk "Bir milletin özgürlük kazanması, yükselmesi kültür ve eğitimle olur" diyordu. Bunun için din eğitimi yapan okullar yerine ilkokullar ve liseler açıldı. Yüksekokul olarak yalnız İstanbul Üniversitesi vardı, o da günün koşullarına göre eğitim vermiyordu. Gerek İstanbul Üniversitesi'nde başlatılacak çağdaş eğitim, gerek açılması düşünülen yüksekokullar için eleman yetiştirilmek üzere Avrupa'ya birçok genç gönderildi.
Çin'de yazının başladığı zamandan bu yana tek bir yazı sistemi kullanıldı, oysa çağdaş Avrupa onlarca kez değişmiş alfabeler kullanıyor.
Sayfa 385Kitabı okudu
Avrupa'nın "Batı" olarak tescil edilmesi, Batı'nın tüm insanlığın "ufku" olarak tanınması ve bunun mutlaklaştırılması, hassaten Aydınlanmacı bakış açısının "üst ilke" olarak benimsenmesi, Batı'nın ve Batılı olmanın evrenselleştirilmesi ve hatta insanlık için aşkınsal bir metafizik haline getirilmesi anlamına geliyordu. Durum böyle olunca hangi türden olursa olsun bir Batılı düşünür ölçü haline geliyordu. Gazali yerine Descartes'ten, Ibn Sinâ yerine Francis Bacon'dan, İbn Arabi yerine Spinozadan, Fahreddin Râzi yerine Leibniz'den, Ibn Heysem yerine Galileodan, Ebu Hanife yerine Jean Jacques Rousseau'dan, Tüsi yerine David Humedan söz ediyorsanız çağdaş ve medeni olarak tanımlanıyor ve en azından kınayıcılar tarafından kınananlardan olmuyordunuz. Herhangi bir Müslüman veya Doğulu veya Afrikalı düşünür. älim, "Batılılar gibi bakmak, görmek, düşünmek, yaşamak zorunda değiliz" dediğinde hemen dışlama mekanizmalarıyla dışlanır, hatta gündemin dışına atılır. En çok da kendi müstağripleri tarafından....
Dursun ÇiçekKitabı okudu
Düşünmeyi Aydınlanmacı bir bilim ve felsefe anlayışına indirgediğinizde zorunlu olarak aklı, ahlâkı, sanatı da Avrupalı beyaz adama indirgemek zorunda kalırsınız. Kendi geçmişinizde aydınlanmayı ararken kendinizi ve geçmişinizi de tahrip edersiniz. Kendi tarihini, kendi âlimlerini ve sanatkârlarını, hatta peygamberlerini "itibarsızlaştırırken" Batılı düşünürleri ve sanatkârları "aşkınsal" bir bağlama oturtmak son iki yüz yıllık sürecimizin bir uzantısı maalesef. Düşüncenin, insanın, ahlâkın, medeniyetin, bilimin, sanatın en üst hâli sadece Batı'da mümkündü ve biz ona benzediğimiz oranda çağdaş, medeni ve iyi olabilirdik!.. Felsefede, bilimde ve sanatta söz konusu olan bu kurgu, doğal olarak tarihe ve coğrafyaya da yansıdı. Nitekim iki yüz yıldır sadece zihinler değil, Avrupa dışı toplumların tarihleri de yeniden yazıldı. Bu yazım sonucunda kendi dışındaki tüm gelenekler ve tarihler fosilleştirilerek tarihin dışına atılırken söz konusu gelenekler coğrafi olarak mekânda da yer bulamadı. Çünkü zihni kuran, haritaları da yeniden çizmekte, hatta milletleri kendine göre yeniden tanımlamaktadır.
Dursun ÇiçekKitabı okudu
Avrupa ve Şark arasındaki mesafe merkezi Türkiye'de olan Osmanlı İmparatorluğu'nun 1850'deki Kırım Savaşı'yla doruğa çıkan gerileyişi sayesinde kapanmaya başladı. Türkiye'nin Rusya'ya karşı Fransız ve Bri­tanya'ya katılması Hıristiyan ve Müslüman güçlerin tarihte ilk defa ger­çek bir ittifak içinde yer aldıkları
Sayfa 1015 - Yapı Kredi Yayınları.
1.340 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.