"Hayatınızda bir değişiklik yapmak hoşunuza gitmez mi, diye sordu. Ben de insanın hayatını hiç değiştirmediğini, her hayatın az çok aynı olduğunu söyledim."
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli
Belini sarmayalı
Gözünün içinde durmayalı
Aklının aydınlığına sorular sormayalı
Dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık aynı daldaydık
Aynı daldan düşüp ayrıldık
Aramızda yüz yıllık zaman
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alaca karanlıkta
koşuyorum ardından.
Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
Sen elâ gözlerinde yeşil hâreler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.
"Kralların ve peygamberlerin kendilerini çoban olarak göstermesi ve bir çobanın sürüye özen gösterdiği gibi halkına özen göstereceğini iddia etmesi tesadüf değildi."
"Hayata neden değer vereyim? Zaman içinde bu topraklara milyarlarca hayat geldi ve gelmeye devam edecek. Bir şeyi değerli kılan, onun diğerlerine göre az olmasıdır. Ama hayat öyle mi? Kaldırdığın her şeyin altından fışkırmakta. Senin hayatının benim için hiçbir değeri yok. Benim hayatım mı? O değerlidir. Ama sadece benim için. Sadece içgüdülerim öyle istediği için. Seninkiyle benimki çakıştığı anda sen ölürsün."
"Görme engelli bir adam gece vakti evine gidiyordu, elinde fener vardı. Onu görenler güldü. Arkasından seslendiler:
-Sen zaten görmüyorsun, ne diye fener taşıyorsun?
Adam yürümeye devam ederek:
-Bu feneri kendim için taşımıyorum, dedi. Gecenin karanlığında beni fark etsinler, çarpıp düşürmesinler diye taşıyorum."