Evde otoriter babaya “saygı”yla başlayan bu alışkanlık sınıfta öğretmeni, mahallede bekçiyi, askerde komutanı da içine alarak dalga dalga büyür ve en üst katmanlarada tapınma derecesine varır.
Varır varmaz çeteye öyle hemen herkesle can ciğer olma. Onlar, hemencecik seninle arkadaş olmak isterler, sana karşı hoş, yumuşak görünürler, arkadaş görünürler, seninle çok ilgilenirler, derdi olan derdini açar sana, insanlar böyledir.
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
İnsanlar genelde anlaşamayarak sürdürüyor hayatlarını, ta ki yataklarında huzur içinde ölene dek. İnsanlar pek nadiren tam anlamıyla ve nihayetinde anlaşmaya varır.
Edim
Dünden hazırdı güzelliği
Güzel olan her şeyi
Köhne yığından kaçırmaya.
Çünkü boy atmaya can atarken bir fidan
Umursamaz çokluktaki kösteği.
Eylem gerek tohumu çatlatmak için
Yalnız doğurandır doğruyu bulan
Neyse çok toprakta
Gökte ne çoksa
Bir an gelir
Biriciklik burcuna edimle varır
Eylemdir
Tazeler, harap eder, küstürür, gönül alır
Eylemle uçar bezginlikteki kir
Dirilik erki kalırsa
Yalnız eylemde kalır.
Teknoloji dinlemeyi, gereksiz görünmesini sağlayacak kadar engellemez. Aslında can yakacak derecede yalnız olsak da sahip olduğumuz cihazlar sosyal bağlarımız olduğunu düşünmemizi sağlayarak bizi kandırır. Diğer insanların dağınıklığı ve mükemmel olmayan taraflarından kaçınıp cihazlarımızın görece güvenliğine sığınır, büyük bir kayıtsızlıkla insanları hayatımızdan sileriz. Bunun sonucu olarak sosyal ilişkilerimiz zenginliğini ve çeşitliliğini kaybeder ve biz içimize sinsice sızan bir tatminsizlik hissinin acısını çekeriz.
Dinlememek anlaşma seviyesini düşürür. Dikkatli bir dinleyici- ye yüksek sesle söylerken, kafamızın içinden geçirirken ya da 140 karaktere indirgeyip yazarken sözcüklerimizi farklı deneyimler ve değerlendiririz. Bir dinleyici verdiği tepkilerle konuşan kişi üze- rinde bir etki yaratır. Sonuç olarak dikkatli dinleyiciler konuşma- nın seviyesini yükseltir çünkü konuşmacılar söyledikleri şeylerin daha çok farkına varır ve sözleri hakkında daha çok sorumluluk duyarlar.
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Edim
Dünden hazırdı güzelliği
Güzel olan her şeyi
Köhne yığından kaçırmaya.
Çünkü boy atmaya can atarken bir fidan
Umursamaz çokluktaki kösteği.
Eylem gerek tohumu çatlatmak için
Yalnız doğurandır doğruyu bulan
Neyse çok toprakta
Gökte ne çoksa
Bir an gelir
Biriciklik burcuna edimle varır
Eylemdir
Tazeler, harap eder, küstürür, gönül alır
Eylemle uçar bezginlikteki kir
Dirilik erki kalırsa
Yalnız eylemde kalır.
Bozkurt; Türk uruklarının en büyük töz (totem)lerinden biridir. Hun Türklerinin bir kolu olan Tu-cje'ler, kurt'tan türediklerine inanırdı. "Büyük dedelerini kurt, kendi yavrularıyle birlikte güdüyor, inine götürerek besleyip büyütüyor". Bu yüzden bayrakların üzerine kurt kafası bulundururlardı Türk kabilelerinde, kurttan geliş
Okur, dünyayı dedektifin gözlerinden görürken dünyadaki ayrıntıların ne kadar çok olduğunun sanki ilk kez farkına varır. Çevresindeki şeyler dikkatini çeker, sanki onlar kendisiyle konuşabileceklerdir, şimdi onlara büyük bir dikkatle baktığı için, sanki varoluşlarının basit gerçeğinden farklı bir anlam taşımaya başlayabileceklerdir. Özel Göz, yani özel dedektif. Bu sözcüğün Quinn için üçlü anlamı vardı. Yalnızca “Göz” değildi, yani araştırmacı anlamına gelen sözcük değildi; aynı zamanda “Ben”di, dünyaya açılan pencereydi, yaşayan bir insanın bedeninde gizli minicik hayat goncasıydı. Bir yandan da yazarın fiziksel gözüydü, kendi içinden dışarıya, dünyaya bakan ve dünyanın önüne apaçık serilivermesini bekleyen adamın gözü.
Yola çıkmak üzereseniz , buradan ayrılmak üzereseniz ! Kalbimi yerinden söküp alsalardı da sizi benden ayırmasalardı keşke. Ah , bir tanem bir tanem neden böyle bir karar aldınız sanki , ben de sizinle geleceğim, beni kabul etmezseniz de arabanızın arkasında koşacağım. Evet peşinizden koşacağım. Gücümün son damlasına kadar , nefesim kesilene kadar koşacağım. Ben kime mektup yazacağım şimdi ? Siz gidince , varvara ben öleceğim, şüphem yok kesin öleceğim. Bu bay bikov neden birden bu kadar yer etti kalbinizde ? Hayır bana mektup yazmalısınız en azından, varır varmaz bana mektup yazmalısınız . Bu , bana son mektubunuz olsa bile yazın.
Bu kitapta ancak Simon yüzde yüz iyi ve ancak Roger yüzde yüz kötüdür. Her insanda olduğu gibi, öteki çocuklarda da hem iyilik bulunur, hem kötülük. Ralph ile Domuzcuk'un kötü yanları, Jack'ın da iyi yanları vardır. Şu farkla ki, Ralph ve Domuzcuk'ta iyilik ağır basar, Jack'ta ise kötülük. Gerçi çocukların çoğu Jack'tan yana çıkar ama bunun gerçek nedeni yaratılıştan kötü oluşları değil, sadece güçsüz olmalarıdır. Çocuklar Ralph'ın yanında kalıp, barınakların yapımında uğraşmak ya da Domuzcuk'un akıllı sözlerini dinlemek gibi can sıkıcı işlere katlanamazlar. Yüzlerini boyayıp eğlenebilmek için, ava gidip domuz etiyle karınlarını doyurabilmek için, büyüklerden öğrendikleri savaş oyunlarına heveslendikleri için ve her şeyden fazla canavardan korktukları, onları koruyacak birini aradıkları için Jack'a boyun eğerler, kabileye katılırlar.
Çocukların güçsüzlüğünden ve korkularından yararlanan Jack'ın zorbalığı öylesine korkunç boyutlara varır ki, avladığı domuzun başını canavara sunduğu gibi, Ralph'ı da avlayıp, başını iki ucu sivriltilmiş bir değneğe geçirerek canavara sunmak ister. Sineklerin Tanrısı tamamıyla egemen olmuş gibidir çocuklara. Ne var ki, kitabı bitirip de, Simon'un akıl yolundan hiç şaşmayan ermişliğini, ayrıca ölmeden önce yücelen Domuzcuk'un kabileye meydan okurcasına uygarlığı savunmasını ve karanlık güçlere karşı sonuna kadar direnip, sonunda gene şef olduğunu açıklayan Ralph'ın yiğitliğini düşündükçe, Sinekler Tanrısı'nı yenmenin yolları olduğunu da anlarız.
I.
Tenime yabancılaştım, etime
…
Saçlarım o eski güzelliğini
Çoktan yitirdi
Şimdi yalnız bilmem neden
Zaman zaman yüzüme vuran
Bir utancı perdeliyor sadece.