Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir yöntem geliştirmenin normal yolu “bunu denesek nasıl olur?” ya da “şunu denesek nasıl olur?” diye sormak ve peş peşe çeşitli teknikler denemektir. Bu modern tarımdır ve yalnızca çiftçiyi daha meşgul bir insan haline getirmeye yarar. Benim yöntemim bunun tersiydi. Ben, işleri daha zor değil daha kolay hale getirecek hoş ve doğal bir tarım* yöntemi bulmayı amaçlıyordum. “Bunu yapmasak nasıl olur? Şunu yapmasak nasıl olur?” -benim düşünme şeklim buydu. En sonunda şu sonuca vardım, sürmeye gerek yoktu, gübrelemeye gerek yoktu, kompost yapmaya gerek yoktu, böcek ilacı kullanmaya gerek yoktu. Bu noktaya kadar indiğinizde, gerçekten gerekli olan çok az tarım uygulaması vardır. İnsanın gelişmiş tekniklerinin gerekli görünmesinin nedeni, do ğal dengenin aynı yöntemler kullanılarak ciddi şekilde bozulması sonucunda toprağın bunlara bağımlı hale gelmiş olmasıdır.
Sayfa 42
“Seni en iyi الله bilir. Gerisi ya yanlış ya eksik bilir. Seni mutsuz edenler yüzünden umutsuz olma, mutlu olacağın zaman da gelir. Seni mutsuz edenleri görüp herkesi öyle sanma, seni mutlu edecek olan da gelir. ‘Bugün çok derdim var’ deme, o derdi sana veren Allah’ın dermanı verdiği gün de gelir. Sen Rabbin’e dua et. Dua etsem ne olacak deme, duanın kabul olduğu gün de gelir.” Hz. Mevlâna
Reklam
Sözgelişi Don Quijote’yi sadece "şövalye romanlarının hicvedilmesi" olarak okumak onun değerini azaltmak anlamına gelir -hoş ilk bölümün önsözünde bizzat Cervantes okuru bunu yapması için yüreklendirir- başka pek çok nedenin yanı sıra Don Quijote aynı zamanda şövalye romanlarına olan tutkunun bir ifadesi, ayrıca gelmiş geçmiş şövalye romanlarının en iyisidir; öte yandan Don Quijote'yi su katılmadık iki hınzırın hikâyesi olarak okumak hatalıdır, Quijote de Sancho da öyle değildir (daha radikal olmayı yeğliyorsak: Evet, böyle de okunabilir ama bu tür bir yorum ancak yapanın salaklığını ya da kötü niyetini açığa çıkarır).
Sayfa 214 - 2015 Baskısına SonsözKitabı okudu
Her gün gördüğümüz,, varlığını varlığımızın parçası bellediğimiz birinin ebediyen çekip gittiğine zihnin ikna olması çok zaman alıyor… Sevdiğimiz gözlerdeki parlaklığın söndüğüne, çok tanıdık, kulağımıza çok hoş gelen bir sesin susabildiğine, bir daha asla duyulmayacağına da…
Çocuklarınıza isim verirken taşıdığı anlamlara dikkat edin. Sırf kulağınıza hoş geliyor diye isim seçmeyin. Kelimelerin hem rakamsal değerleri hem de anlamları vardır. Her kelime bir titreşim yayar ve bu Su'ya etki eder. Bir insanın ömrü boyunca en çok duyduğu kelime kendi ismidir. Bu yüzden vücudundaki Su'ya en çok kendi isminin titreşimi etki eder. Dolayısıyla isimler kadere ve karaktere etki eder.
Sayfa 194Kitabı okudu
Anne babaya iyilik her şeyden önde gelir
Güzeller güzeli Peygamberimiz anne babaya iyiliğin her iyilikten Üstün tutardı. Onlara iyi davranılması, gönüllerinin hoş tutulmasını isterdi "Cennet annelerin ayaklarının altındadır" derdi. Bir gün yanına yemenli bir adam geldi. Selam ve saygılarımı sunduktan sonra sevgili peygamberimize şöyle dedi "Ya Resulullah ben bundan sonra yanınızda yaşamak sizinle birlikte savaşa katılmak Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum" dedi. Sevgili Peygamberimiz onu sevgiyle karşıladı ve ardından sordu. Yemen'de kimse var mı? "Adam Annem ve babam var." diye cevap verdi. Sevgili Peygamberimiz tekrar sordu "Peki onlar senin buraya gelmene İzin verdiler mi?" Hayır dedi adam. "Hatta benden ayrıldıkları için ağladılar." Adamın bu cevabı üzerine Peygamberimiz "Öyleyse vakit kaybetmeden anne babanın yanına geri dön dedi" Onlara iyi bak onları nasıl ağlattıysan öyle güldür, gönüllerini al bil ki Allah'ın rızası ondadır." Adam anne babanın rızası her işten üstün tutan sevgili peygamberimizin demek istediğini anlamıştı hemen Yemen'e geri döndü artık anne ve babasını eskiden daha çok sığacak ve ondan memnun etmenin yollarını arayacaktı.
Sayfa 423Kitabı okudu
Reklam
Küslüğü unutmak için her zaman büyük jestler ya da ciddi konuşmalar gerekmezdi. Karşındakini yumuşatmak için hoş bir bakış ya da basit ama samimi bir özür gibi küçük şeyler bazen çok daha değerli olurdu.
Sayfa 255Kitabı okudu
Günlerimiz, gecelerimiz, haftalarımız, yıllarımız projeden projeye koşarak geçiyor. Kim kimi çok kısa ne çok kolay, kimi daha karmaşık ve uzun projeler. Hayata tadını da , bu hayallerin başarısı ya da başarısızlığı veriyor. Şekerli, tuzlu, tatlı, acı, hem tuzlu hem tatlı buruk hoş korkunç ya da da kimi zaman unutulmaz zor tatlar… Ama hiç kuşku yok ki, ne kadar iştahlıysak o kadar çok tat keşfederiz böylece hayata tadını veren bin bir başarıyı keşfetme şansımız artar
Sayfa 38 - Günışığı Kitaplığı
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Lice’de misafirlik beni bir hoş etti.Yalnızlık,karanlık içime bir çöktü ki,tarifsiz,insan bu kasabanın havasına kendisini bırakırsa cümle dünyadan umudunu,ilgisini hemence. cik kesiyor.Kendimi korkunç yalnızlık içinde buldum.Bir de becerikliliğime seviniyorum.Esanslarım satıldı. Seanslarımı aşkla başkan bir delikanlıya bedava bir şişe verdim. Esansçı kılığına girdiğime pişman oldum. Arkadaşımın arkadaşı ile Molla Halilin evine ulaştık.Hoca beyaz elbise içinde karşıladı beni.Bir esans bir de Mısır baskısı Kuranı çıkarınca hoca yaklaşıp elini öptüm.Sizin ününüze duydum dinimize büyük iyilik ediyormuşsunuz.Size misafir geldim.Hoca parmağı ile geldiğimiz yere gösterdi.Benim çok kuranım var Ya Hak dedi.Adam bizi kovdu. Mola Halil talebesi çok olan hoca. Ne hükümetten korkar ne de jandarma komutanından.Köylüler gelen öğrencileri yardım eder evlerinde yatırır.Molla yaşlı olsada. on sekiz yaşında bir kızla evlendi. Molla Halilin köylü kadınların saçları gibi uzun saçları örülmüştü.Sonra. molla Halilin talebesine kendi kıyafetlerimi giyerek gittim.Yirmi kadar çocuk sallana sallana kuran okuyor. Molla Halil Ya Hak diye bağırıyordu.
Sayfa 36 - YkyKitabı okudu
Bugün bayram olsun
Kendime de dışarıdan bakarak şöyle söyleyebilirim ki; içimizde Allah’ın (c.c) ruhunu taşıdığımız bir bedenin içindeyiz. Kendimize inanmak ve sevmek ihtiyacı içinde olduğumuzu bilmeyen anne babalarımız ya da eşimiz bize zarar verecek şekilde davranmış olabilirler. Onlar bilmiyorlardı, iyi olalım diye öyle davrandılar. Onları da anlayıp hoş görerek kendi algımızı yeniden düzenleyelim. Biz bilelim ki, bizler iyiyiz. İçimizdeki kendimizle ilgili bozulmuş algı, bize söylenmiş sözlerin sonucudur. Biz de bu sözlere inandık. BİZ, BİZİ ZANNETTİKLERİNDEN ÇOK DAHA İYİSİ VE FAZLASIYIZ. Yapıp ettiklerimizi, başardıklarımızı, daha iyisini yapma gayretimizi görelim. Kendimizi, zihnimizdeki bozuk algıdan ibaret sanmayalım. Kendi içimizdeki kendimizle savaşımızı bitirip bugün sulh ilân edelim, kendimizle barışalım. İnsan olan herkesin bu barışa yani kendi içinde kendisiyle barışmanın bayramını yaşamaya ihtiyacı var. Yaptığımız yanlış günah ne varsa, tövbemizi edip, özrümüzü dileyip, onları gömelim. İnsan olanın şaşma, yanılma payını her zaman aklımızda tutalım. Rabbimizin (c.c) severek yarattığı kendimizi sevelim. Sevgi ve güvenimizin önündeki engelleri bir bir kaldıralım. Kendimize yaklaşalım ki aradaki mesafeyi kapatalım.
Sayfa 35
Reklam
TEMSİLİ REJİMLERDE SAYI VE NİTELİK
Devlet oraganlarını oluşturucu seçim sistemine karşı tekrar tekrar yöneltilen en basmakalıp sözlerden biri de şudur: (seçimde) 'sayı en yüksek yasadır' ve 'devletin siyasal gidişini belirleme bakımından, yazı yazma bilen (ya da bazı ülkelerde, okuma yazma bile bilmeyen) herhangi bir ahmağın düşünceleri tamamı tamamına, kendi olumlu çabalarını devlete ve ulusa hasreden bir kimsenin düşünceleri kadar değerlidir'1 vb. 1 Burada yansıtılandan (Mario Silva, Critica Fascista (Faşist Eleştiri), 16 Ağustos 1932), bazıları daha hoş ve güzel çok sayıda ifade vardır ama içerikleri hep aynıdır. (yazarın notu)
Sayfa 159Kitabı okudu
Zamanı anlatabilir miyiz - şöyledir ya da böyledir diye, salt onu, yani kendisini? Kesinlikle hayır, boşuna bir çaba olur bu ve ortaya şöyle bir öykü çıkar: "Zaman ilerler, geçer ve su gibi akıp gider." Ve bu öykü aynı minval üzere sürer de sürer. Aklı başında hiç kimse buna bir şeyi anlatmak diyemez. Bu, bir kuş beyinlinin bir notaya ya da bir akora saatlerce basıp buna müzik demesine benzer çünkü bir öykü zamanı doldurduğu için müzik gibidir, onu 'çok hoş bir biçimde doldurur', 'süreçlere böler' ve böylece 'bir şey haline gelmesini ve bir şeylerin oluşmasını' sağlar.
Sayfa 245
Daha önce de belirtildiği gibi, olumsuz duyguların bastırılmasını zorunlu kılan bir ortamda yetişmiş olmak düşmanca eğilimlerin gelişmesine ve insanın kendisine yabancılaşmasına neden olur. O halde, olumsuz duyguların bilincinde olmayan bir insan için bu konuda bir çıkış yolu olabilir mi? Böyle bir soruya olumlu bir karşılık vermek, daha önce
Proust, bir resmi görmek için büyük arzu duyan ve bunun üzerine Dresden’e giden bir öğrenci ile karşılaştırır Albertine’i. Oysa Düşes Dresden’e vardığında, herhangi bir arzudan ya da bilgiden yoksun, şaşkınlıktan, sıkıntıdan ve bitkinlikten başka bir şey hissetmeyen zengin bir turist gibi olacaktır. Burada da görülüyor ki, bir şeye fiziksel olarak sahip olmak takdir etme duygusunun yalnızca bir öğesidir. Eğer zenginler Dresden’e gitmek istedikleri anda gidebilecek kadar, bir giysiyi katalogda görür görmez satın alacak kadar şanslı iseler, çok talihsiz sayılırlar aslında, çünkü zenginlikleri sayesinde arzuları hemen gerçekleşir. Dresden akıllarına gelir gelmez oraya giden bir trene binebilirler, istedikleri bir giysiyi görür görmez onu alıp gardroplarına yerleştirebilirler. Bu nedenle, arzu ile arzunun yerine gelmesi arasında geçen zaman aralığını yaşama fırsatını kaçırırlar. Ayrıcalıklı bir yaşam sürmeyenler ise, bunu yaşar, ilk bakışta pek hoş olmayan bu gecikmenin, Dresdendeki tabloları, şapkaları, gece elbiselerini ve bu akşam müsait olmayan birini tanımak ve onlara derin bir sevgi beslemek gibi bir çok yararını görürler.
Sayfa 162Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.