Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
insanlarda çekirdek toplumsal cinsel kimlik (Stoller 1975b) —yani bireyin kendim ya erkek ya da dişi olarak hissetmesi— biyolojik özellikler tarafından değil ona yaşamının ilk iki yılıyla dört yık arası süreçte bakımım üsdenenlerin yakıştırdığı toplumsal cinsiyet tarafın- dan belirlenir. Money (1980, 1986, 1988; Money ve Ehrhardt 1972) bu konuda inandırıcı kanıdar ileri sürmüştür. Benzer bir biçimde, cinsel rol kimliği, yani bireyin verili bir toplumda erkeklere ya da ka- dınlara özgü belli davranışlarla özdeşleşmesi de psiko-sosyal unsurlar tarafından büyük oranda etkilenir. Dahası, psikanalitik araştırmalar gösteriyor ki, cinsel nesne —cinsel arzunun hedefi— seçimi de erken yaşlardaki psiko-sosyal deneyimden güçlü bir biçimde etkilenir.
Sayfa 21
Reklam
İnsanlıktan ümit kesmedim fakat insana güvenmiyorum. Bir kere bağları çözüldü mü o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki... Bir de bakıyorsun ki o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş...
"Ama madem ki yaşıyordum, daha da büyük acılara katlanmak zorundaydım. "
Rüyada söylediği son sözler ona aitti gerçekten. Çünkü hayattayken de sık sık söylerdi bunu: "Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!"
Topluluğun içinde ondan söz edildiği zamanlardaki halimin gülünçlüğünü görmelisin! Üstelik de onun hoşuma gidip gitmediğini sordukları oluyor! - Hoşa gitmek! Bu sözcükten ölesiye nefret ediyorum. Lotte ve yalnızca hoşa gitmek, öyle biri olabilir mi? Lotte kimin aklını başından almaz, kimin tüm duyumsallığını kaplamaz ki! Hoşa gitmek!..
Reklam
Roland'ın sözünü ettigi kule'yi cok görmek istiyor hem de cok istiyordu henry öldügünde göre bu dünyada kimi kalmıştı ki ? Anne ve babaları daha önce ölmüstü eroine dadanalı beri hicbir kızla sürekli çıkmamış yaşamına sadece orospular iğne düşkünü ya da uyuşturucuyu burnundan çeken kadınlar girmişti bunların hiçbiri aklı başında insanlar degildi bosver hepsini
Bir de bakıyorsun ki hayatta hiç yapmam dediğin şeyin başrolündesin.
1970’lerin başlarında Joy programlama öğrenirken bilgisayarlar oda büyüklüğündeydi. Tek bir makine (ki gücü ve belleği belki de şu anki mikrodalga fırınınızdan daha düşüktü) 1 milyon dolardan daha pahalıydı ve bu 1970’lerin dolarıydı. Bilgisayarlar nadirdi. Bir bilgisayar bulsanız bile erişmeniz zordu; erişseniz bile belli bir süre için kiralamak bir servet tutuyordu. Dahası programlamak fazlasıyla uzun ve yorucuydu. Bilgisayar programlarının delikli karton kartlar kullanılarak yaratıldığı dönemdi. Her kod satırı karta delgi makinesi kullanılarak basılıyordu. Karmaşık bir program bu kartlardan upuzun binlerce olmasa da yüzlerce yığınını gerektirebiliyordu. Bir program hazır olduğunda erişiminizdeki ana bilgisayara gidip kart yığınlarını operatöre veriyordunuz. Bilgisayarlar tek bir seferde sadece tek bir görevi yerine getirebildiği için, operatör programınız için rezervasyon yapıyordu ve sırada sizden önce kaç kişi bulunduğuna bağlı olarak kartlarınızı birkaç saat, hatta bütün bir gün geri alamayabiliyordunuz. Ve programınızda tek bir hata bile yapsanız kartları geri alıp hatayı bulmak ve bütün süreci yeniden başlatmak zorundaydınız. Bu koşullar altında birinin programlama uzmanı olması son derece güçtü. Hiç kuşkusuz, yirmili yaşlarınızın başlarında uzman olmanız kesinlikle olanaksızdı. Bilgisayar odasında geçirdiğiniz her saatin sadece birkaç dakikasında “program” yapabiliyorken, 10 bin saatlik bir pratiğe nasıl ulaşabilirsiniz? “Kartlarla programlama yapmak” diye anımsıyor o dönemin bilgisayar bilimcilerinden biri, “size programlamayı öğretmiyordu. Sabretmeyi ve düzeltme yapmayı öğretiyordu.”
Sen işin sonunda hastalanıp yaşlananlardan, bedenleri ku­ruyup hayalete dönüşenlerden, daha yaşarken ölümü andı­ranlardan olmadın. Onların ölümü bir çöküş sürecinin sona ermesidir. Bir yıkıntının ölmesi bir kurtuluş, ölümün ölümü değil midir? Sense capcanlıyken toparlanıp gittin. Genç, diri, sağlıklıyken. Senin ölümün yaşamın ölümü oldu. Yine de bu­nun tam tersini simgelediğini düşünmekten hoşlanıyorum: ölümün yaşamını. İntihar ettikten sonra nasıl varolduğunu kendime açıklayamıyorum, ama ölümün öyle kabul edileme­yecek bir şey ki çılgınca düşünceler doğuruyor: İnsan senin ölümsüzlüğüne inanacak oluyor.
Reklam
Yönsüz hem de yolsuz yaşayacaksın. Yaşamın yolu hiç olmayacak; belki, yönü olsa bile Yaşamın yolu yok.
Bakarsın, görünüşte dehşetli bir adamdır; bir de hakkında anlatılanları duyunca yanından kaçarsın. İlk zamanlarda bir içgüdüyle onlardan uzaklaşmaya çalışırdım. Sonraları en korkunç katiller konusunda bile düşüncelerim oldukça değişti. Katil olmadığı halde, altı cana kıymış bir caniden daha korkunç insanlar gördüm. Öyle cinayetler vardır ki, başta
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Verilen emanet öylesine kıymetlidi ki, sadece benim sorumluluğuma bırakılabilir miydi? Sonuca baksana! Kaybettim. Emaneti veren o kadar zekiydi ki, her birimizin bunu kaybetme ihtimalinizin olduğunu bilmiyor muydu sanıyorsun? Bazılarımız kaybetti, bazılarımız ise emaneti kendinden bile kıymetli sayıp sahip çıktı. Ben tek başıma bir hiçken, böyle büyük bir emanetin sadece benim sorumluluğuma verilmiş olabileceğine inanmamı mı bekliyorsun benden? Benimle birlikte başka arayanlar da var. Duyuyorum seslerini! Ancak, gözümün görebileceği mesafeden çok uzaktalar. Tek yoldaş sen değilsin! Onların da yanında yüzyıllardır dolaşıp duran yoldaşları var. O yüzden fazla kibirlenme! Kaybettiğini arayan ne tek benim bu dünya da ne de sen teksin birine yoldaş olan...
"Gel, bir şeyler ye," dedi. Ama ben bu durumdayken bir yudum kahve ya da bir parça ekmekle boğulacakmışım gibi hissederek kahveyi de ekmeği de elimin tersiyle ittim. Helen bana bakıyordu, belki de şaşkınlık içindeydi. Ben çok istesem de üzüntümü bir türlü bastıramıyor, hüngür hüngür ağlamaya devam ediyordum. Helen yanıma yere oturdu, kollarını dizlerine doladı ve başını dizlerinin üzerine koydu. Bu tutumuyla bir Kızılderili gibi sessiz kaldı. İlk konuşan ben oldum. "Helen, herkesin yalancı olduğuna inandığı bir kızın yanında sen niye duruyorsun ki?"
Sayfa 93 - ARTEMİSKitabı okudu
Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini: Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?” Unutma ki sen istersen kendine alev de olursun, istersen alevini söndüren su da olursun. Kendini yakacak olan da alevlerinden doğuracak olan da senin içindeki güçtür.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.