İmam-ı Gazali şöyle der: Bu zamanda evine, köşesine çekilen kişi münkerattan uzak olamaz. Çünkü bu kişi insanları irşad etmekten, onlara bir şeyler öğretmekten, onları iyiliğe sevk etmekten uzak kalmıştır. Kaldı ki şehirlerde bile insanlar namazın şartlarını bilmiyorken köylerde ve kırsal kesimdeki insanları siz düşünün... Bu itibarla her camide ve şehirlerdeki belli mekânlarda hocaların insanlara dinlerini öğretmeleri farzdır. Köylerde ve kırsal kesimlerde de durum bundan farklı değildir. Yine âlimlerin kenar mahallelerdeki Araplara, Kürtlere ve başka ırkta olan insanlara dinlerini öğretmeleri farzı kifayedir. Onlara dinlerini ve İslâmî hükümleri anlatmaları şarttır.
Hemdê bê hed bo Xudayê `alemîn
Ew Xudayê da ye me dînê mubîn
Em kirîne ummeta xeyr-ul beşer
Tabi`ê wî muqtedayê namiwer
Ew Xudayê malikê mulkê `ezîm
Daye me mîrasa Qur`ana Kerîm
✿ Hz. Peygamber, güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir. Onun için, O'nun her öğrettiği fazilettir. İNSANA GERÇEK DEĞERİNİ ÖĞRETTİ. İslamiyet, insanlar arasına kardeşlik koydu. Sevgi, saygı, fazilet, eşitlik, adalet, iyilik, doğruluk getirdi. İnsanların birbirleriyle anlaşıp barış içinde yaşamaları, hakkına razı olup kimsenin elindekine
Etme gavgâ boşuna evlen de merdan ol yürü
Bahne bulma hânene evlen de bünyân ol yürü
Ol mizân yevminde mesrur et Cihan Peygamberin
Gafle dalma tez vakit evlen de handân ol yürü
Şol zaman âhir zaman sen açma gözlerin sakın
Şerre düşme tez vakit evlen de âyân ol yürü
Mert kenâr-ı bahrı neyler bahre dalmak var iken
Bul refîkin tez vakit evlen de kaptan ol yürü
Müdde-i sultan isen hüccet getir sen tâcınâ
Zevce başın tâcıdır evlen de sultan ol yürü
Bir münâsip bulsa vâlid önce bunlar lâl olur
Sen bekâra uyma tez evlen de bürhan ol yürü
Münhasır Nuh'tan getirsen ezvac emrinden misal
Hayvanâtı es geçip “Vâhile” der hûn gül yürü
Münhasır
Hatta masasının kenarını "kenar" gibi karaya ait bir sözle anmaz, ona "masanın alabandası" der, bana, "sağa, sola dön!" demez, "sancağa, iskeleye dümen kır!" diye bağırırdı.
Etme gavgâ boşuna evlen de merdan ol yürü
Bahne bulma hânene evlen de bünyân ol yürü
Ol mizan yevminde mesrur et Cihan Peygamberin
Gafle dalma tez vakit evlen de handân ol yürü
Şol zaman ahir zaman sen açma gözlerin sakın
Şerre düşme tez vakit evlen de âyân ol yürü
Mert kenar-ı bahrı neyler bahre dalmak var iken
Bul refikin tez vakit evlen de kaptan ol yürü
Müdde-i sultan isen hüccet getir sen tâcınâ
Zevce başın tâcıdır evlen de sultan ol yürü
Bir münasip bulsa vâlid önce bunlar lâl olur
Sen bekâra uyma tez evlen de bürhan ol yürü
Münhasır Nuh'tan getirsen ezvac emrinden misal
Hayvanâtı es geçip "Vâhile* der hûn gül yürü
Münhasır
Sayfa 36 - Yahya Efendi Hazretleri'nin Gazeline Söylediğimiz
Tehzil/Münhasır
Arif ise hala melis'ten umudunu kesmemişti. Belirli aralıklarla mektup yazarak onun kalbini tekrar kazanmak istiyordu. Melis gelen mektupları okumadan yırtıp atıyordu. Bazen mektup zarfına bakıyor, açmak ile açmamak arasında bir kararsızlık yaşıyordu. Bunun içindeki küle dönmüş aşkının bazen alevlendiğini gösteriyordu.
İstediği kadar kalpteki küllenmiş ateşe su dökerse döksün, kenar köşede bir kıvılcım kalıyordu. Bazen unuttum der insan, diliyle hükmünü verir ama kalbin haberi bile olmaz. O Ferman dinlemez, sevmeye de devam eder. çünkü kalbin görevi sevmektir.
GERÇEK MUCİZE SENSİN/ ÖMER KENAR
Kitabının yorumuyla geldim. 3 saat süren bir yolculuk daha bitti benim için. Kitabı incelediğimde kişisel gelişim olarak tahmin etmiştim fakat deneme/inceleme türünde bir kitapmış.
Her zaman derim demeye devam edeceğim 'Gerçek Mucize Sensin' yazarımızla aynı fikirde olmak beni mutlu etti ki bir çok
“Ger dilersen ki kalmasın efkâr
Hakkı zikret ki dil dola envâr
Kim ki mest etmez anı zikrullah
Aşkı münkirdir itse de ikrâr
Kıl anı bir bahâne ile burun
Tâ derûn ola menbâ-ı esrâr
Der kenâr eyle ortadan kendin
Sen sana hoş sarıl heman ey yâr
Ehl-i dil hırs u şehveti hoşdur
Oldu makbûl u hûb çun gül u hâr
Sûretâ şehvet ise mânâda
Misl-i nâr-ı Halîldir gelir dile hâlet
Hakkı zikr eyle Hakk’ı leyl u nehâr”
Kendini ilk kez "ironik bir rol" olarak adlandırılan şeyde deneyen De Max - olağanüstü. Biraz fazla ayrıntılı yine de. O yalınlığa, Nietzsche'nin sözünü ettiği, bir sanat yapıtının kusursuz olabilmesi için olmazsa olmaz "kenar çizgilerinin şiddetli aşınması"na* günün birinde erişebileceğinden kuşkuluyum.
* 1905'te Henri Albert'in çevirisiyle Mercure de France'tan yayımlanan Le Crépuscule des idoles'de (Putların Alacakaranlığı) bu ifadenin benzerine rastlanır: "ana çizgilerin olağanüstü aşınması". Ama bu yanlış bir yorumdur. İfadenin geçtiği tümcenin Almancası şöyledir: "Ein ungeheures Heraustreiben der Hauptzüge ist vielmehr das Entscheidende, so dass die andern darüber verschwinden" [Bu kalıp Türkçeye de "ana özelliklerin olağanüstü vurgulanması" şeklinde çevrilmiştir, çev. Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 63 (ç. n.) ]. Gide'in aynı yanlış alıntıyı Kalpazanlar'a da aldığını belirtelim: "Roman, hani Nietzsche'nin söz ettiği şu 'kenarların müthiş aşınması'nı hiçbir zaman görmemiştir."
Ebu Said el-Hudri der ki: Bir adam Resulullah'a gelip: "Ey ALLAH'ın Resulü! insanların hangisi daha faziletlidir?" diye sorunca, Nebi: "Canıyla ve malıyla ALLAH yolunda cihad eden Mü'min" karşılığını verdi. Adam: "Sonra kim ey ALLAH'ın Resulü!" deyince ise, Resulullah: "Kenar ve kıyı bölgelere çekilip ALLAH'tan sakınan ve kendi şerrinden insanları koruyan kimsedir" buyurdu.
Aristotales, ölçülü davranışta, tıpkı ustaca oranlanmış, meselâ bir ikiz kenar üçgen veya dengeli bir mimari eserdeki gibi haz verici ve güzel bir şey vardır; güzellik, dengedir ve denge, güzelliktir, der.
Çok Garip Bir Göz Ameliyatı;
"Adamın biri sol gözünde şiddetli ağrılar, yanmalar, kanamalar başladığı zaman, hayatının bu illetle sürüp gitmemesi için, bir gün, sopasının ucuna azık torbasını bağlayarak evine ve köyüne veda etti.
Diyar diyar dolaşır, derdine çare ararken, falan ülkede bütün göz ağrılarını gideren bir hekim bulunduğunu,