Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Müslüman Davet Et
" Ya zalime engel olursunuz ve onu hakka çekersiniz, ya da bu durum sizin başınıza gelir."
Sayfa 28 - Hikmetevi YayınlarıKitabı okuyor
" Halbuki insanlar renkler gibi çeşit çeşittir, bazı renkler birbiriyle uyumluyken bazı renkler birbirine pek uymaz yan yana geldiğinde estetik olmayan bir görüntü ortaya çıkabilir. Bundan dolayı bir rengin diğer rengi suçlaması çok garip olurdu değil mi? (...) Yani aslında çok insani bir şeyden bahsediyorum burada, bazıları seni sever bazıları ise sevmez; sen kim olursan ol bu durum değişmez."
Reklam
“Bu dünyada ne mutluluk ne bahtsızlık vardır, sadece bir durum diğeriyle kıyaslanır hepsi bu.”
Sayfa 764Kitabı okudu
Ne acıklı bir hata, diye düşündü Drogo, belki de her şey için aynı durum geçerlidir, çevremizde bizim gibi yaratıklar olduğunu düşünürüz halbuki olan, sadece, don, ve yabancı bir dil konuşan taşlardır; bir dosta selam vermek üzereyizdir, ama kolumuz hareketsiz yana düşer, gülümsememiz yarıda kalır çünkü tamamen yalnız olduğumuzu görürüz.
"Tek istediğim gerçekten benim olmandı. Ama sen asla benim olmadın. Gerçekten benim olamadın. Ben her zaman senin yalnızca bir parçanla yetinmek zorunda kaldım. Dünya da diğer yarısını aldı. Seni suçlamıyorum. Bu durum, beni seni sevmekten alıkoymadı. Ama bunu yapamam. Yapamam, Evelyn. Sürekli kalbimin bir yanı kırık hâlde yaşayamam."
Sayfa 301Kitabı okudu
Mısır mitolojisinden
Tanrı Atum sıkılıyor, hüzünlü, bunalımda, bir başına. Üzücü bir durum değil mi? Allah kimseyi yalnız bırakmasın. "Nasıl olur?" falan diye fazla düşünmeyin ama bu Tanrı Atum sıkıntısından kendi gölgesi ile çiftleşerek iki çocuk doğuruyor. Bu çocuklar Atum'un tükürdüğü Hava Tanrısı Shu ve Atum'un kustuğu Nem Tanrısı Tefnut.
Sayfa 38 - AlfaKitabı okuyor
Reklam
Ağlama, ağlama, ellerim kelepçeli, ağlama, gözyaşlarını silemiyorum. Avukat açamıyorum bu kez, yapamıyorum çok çaresiz bir durum bu. Ağlama.
Ancak bu durum, şu anda kaybolmakta olan bulanık dünyaya özgü bir olguydu; oysa o, hiçbir engelle karşılaşmadan, en ufak bir kaygı bile duymadığı yeni bir dünyanın içine kayıyordu...
“Peki, son durum nedir Hadley Reynolds? Arkadaş mıyız, değil miyiz? Lucy bana seslendiğinde veba­lıymışım gibi davranmayı bırakacak mısın?” “Sana vebalıymışsın gibi davranmıyorum,” dedim alayla. “Gitmem için sabırsızlamıyormuş gibi görünüyorsun.” “Ben... Özür dilerim, ne yapmaya çalıştığım bilmiyorum.” “Sadece istediğim şeyi yapıyorum.” “İstediğin şey ne?” “Sizi tanımak.”
Sayfa 133Kitabı okudu
Cabir naklediyor: Hz. Ömer‟in halife olduğu yıllardan birinde çekirgeler azaldı. Bu durum Ömer‟e sorulduğunda herhangi bir şey söylemedi ve bu duruma üzüldü. Hemen Yemen‟e, Şam‟a ve Irak‟a süvari gönderdi. Kendilerinden o bölgede çekirge olup olmadığını gözlemlemelerini istedi. Yemen‟e giden süvari bir avuç çekirge getirdi ve önüne attı. Ömer çekirgeleri görünce tekbirgetirdi (Allah-u Ekber dedi) ve şöyle dedi: “Allah Teala 1000 ümmet yarattı, bunlardan 600‟ü denizde, 400‟ü ise karadadır. Bu ümmetten ilk helak olacak olan çekirgelerdir, onlar helak olduğu an ipi dağılmış tesbih misali birbiri ardından helak olur.” Ebu Ya‟la, Metalibul Aliye
Reklam
Onu bekliyorum, evet, her gün, her an bekliyorum, ama tuhaf bir bekleyiş bu. Umutlanmadan, hatta sanki hiç önemsemeden bekliyorum. Bir üzüntü hissetmiyorum artık. Bu bekleyişin en önemli yönü, sürekli bir durum olması; düşüncelerimin, hayatımın doğal bir parçası gibi....
Bana göre bizi bekleyen en ciddi tehlike, insanların neye inanacaklarını bilememenin paniği içerisinde (1930'larda Avrupa'da durum böyleydi) kötülüğe ve yok etmeye sarılmaları olasılığıdır. Dinde, siyasette, eğitimde, felsefede ve bilimde kök salan dogmatik anlayışı irdeleyin bir kere. Otoriter, tepki vermeye yönelik çizgilerin izlerini görmüyor musunuz? İnsanlar korktuklarında veya endişeye kapıldıklarında ister istemez daha katı oluyor, üstüne üstlük bir de şüphelere kapıldıklarında dogmalara saplanıyorlar. O noktada da canlılık ve devinim adına ne varsa yok oluyor. Geleneksel değerlerden arta kalanlarla bir barikat örüyorlar ve bu barikat onların zor anlarda sığınıp geçmişe doğru bir kaçamak yapabilecekleri tek sığmak görevini üstleniyor.
Sayfa 167 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
Başarısız gece maceramdan sonraki hafta, başıma gelenleri ayrıntılı olarak anlatmak zorunda kalsaydım, inanın bu benim için hiç kolay olmazdı. Tüm hafta boyu birbirine en zıt duyguların, düşüncelerin, şüphelerin, umutların, sevinçlerin ve acıların bir kasırga gibi döndüğü tuhaf, ateşli, bir tür kaos hâkimdi. Kendi zihnimden, on altı yaşımda her şeyin farkında olmaktan, iç dünyama bakabilmekten korkuyordum. Yalnız günü gece etmek için uğraşıyor, gece geldiğinde ise vaktimi uyuyarak geçiriyordum. Çocuksu uçarılığım bu durumdan kurtulmama yardımcı oldu. Ne beni sevip sevmediklerini bilmek ne de beni sevmediklerini kendime itiraf etmek istiyordum. Babamdan kaçmayı başarsam da Zinaida için aynı durum söz konusu değildi. Onun yamacında yanıp tutuşuyordum âdeta. Ancak neye yanıp tutuştuğumu, hangi ateşin üzerinde ısınıp eridiğimi bilmiyordum. Yalnızca güzel bir his kaplıyordu içimi. Yaşadığım büyülü anların teslimiyetinde gerçeklerden uzaklaştım. Kendimi kandırıyor, geleceği düşünmüyordum.
Sayfa 91
"İsviçre’nin Bern şehrinde bir patent ofisinde çalışan Alman bir amatör fizikçinin aklına bir teori gelir. Bu teori yarım yüzyıl sonra koca koca Japon şehirlerini içinde yaşayan insanlarla birlikte yok eder. Kadın, erkek, çoluk çocuk bir sürü insan ölür. Fizikçi böyle bir bağlantının kurulmasını istememiştir ama bu durum olanları engellemez."
Sayfa 241Kitabı okudu
“Oda önce griye, sonra da beyaza döndü. Akhilleus olmadan yatak hem buz gibi hem de çok büyüktü. Kulağıma hiç ses gelmiyor, bu durum beni korkutuyordu. Mezar gibi. Ayağa kalkıp kolumu bacağımı ovaladım, uyanmaları için tokatladım. İçimde yükselen kaygı dalgasını uzak tutmaya çalışıyordum. O olmadan böyle olacak işte. Her gün böyle olacak. Göğsümde bir çığlığı andıran delice bit sıkışma hissettim. Her gün onsuz geçecek.”
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.