Oğuz Atay..
Genç yaşta aramızdan ayrılmış;
İlber Ortaylı’nın “Yaşamaya ve yazmaya devam etseydi kim bilir ne olacaktı?” sorusuyla hepimizin duygularına tercüman olduğu, edebiyatımızın en yaratıcı,en sınır tanımayan kalemi.
1972 yılında Tutunamayanlar’dan hemen sonra Tehlikeli Oyunlar’ı yazdı.
Selim Işık’tan sonra Hikmet Benol Oğuz Atay’ı bitirme tezi gibi ...
Var olmanın ne kadar tehlikeli olduğunu, gerçekliğin oyunlarla nasıl boyut değiştirip asıl gerçek hâline geldiğini bir kez daha anlatıyor Oğuz Atay.
Toplumun bir kenarına itilmiş, başı dik,fakat yaşantılarını savunamayacak kadar güçsüz ;Yenilgilerini, kayıplarını kendine itiraf edebilecek kadar da güçlü Hikmet Benol’un hikayesi kentli aydın bunalımının en çarpıcı örneklerinden .
Hani Yunus Emre bir şiirinde demiş ya “ Bir ben var benden içeri diye” Benliğinin içindeki benle mücadele eden bir kahraman olarak ortaya çıkıyor Hikmet Benol.
Hepimiz namına sıkılıyor bu hayattan;bizim kendimize itiraf edemediğimiz sıkıntıları yaşıyor, sonra tıpkı bizler gibi yarıda bırakıyor, devamını getirmiyor. Hepimiz biliriz ki, tamamlanmış bir şey canlılığını yitirir, unutulur. Unutulmak yok olmak istemiyor Hikmet Benol, yaşamak ve de insanların burnundan getirmek istiyor.
Oğuz Atay kitaplarının bir gerçeği var. Zor okunur fakat derin izler bırakır. Kitaplarına tutunmamızı, onu okumamızı istiyor olacak ki Demiryolu Hikayecileri adlı öyküsünün sonunda;
“Ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba?” diye seslenir bizlere
Biz de buradayız sevgili Oğuz Atay. Ne güzel şey senle tanış olmak ...