"Hiç senlik bir kitap değil ki, niye okudun?"
"Bu akşamki film de hiç benlik değildi Zeynep ama geldim. Bir insanı seviyorsan onun neyi merak ettiğini merak edersin. Onun izlediklerini izlemek istersin, okuduğu satırları okumak istersin, onu üzen ya da güldüren ne varsa bilmek istersin, onunla her şeyi paylaşmak istersin. Hayatı paylaşmak istersin. O istemese bile... Hani demin gözlerinin içi parlayarak söylediğin replik gibi, hayatının geri kalanını biriyle geçirmek istediğini fark ettiğinde, hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını istersin."
(Bu kurallar Taliban tarafından Afganistan'a girildikten sonra açıklanmış.)
Vatanımızın adı bundan böyle Afganistan İslam Emirliği’dir. Bunlar da bizim koyduğumuz, sizin uyacağınız yasalar:
Bütün vatandaşlar, günde beş vakit namaz kılacaktır. Namaz vakti başka bir iş yaparken yakalanan, kırbaçlanacaktır.
Bütün erkekler sakal bırakacaktır.
Hafta sonu geldi ve çok tatlı bir kitapla haftaya veda etmek istedim. “Masal Terapi” içinde kısa masallardan oluşan güzel bir kitap... Kitabın yazarı Judith Malika Liberman farklı farklı masallardan YouTube’da da canlı olarak anlatmaya devam ediyor.. Masallar genel olarak öğretici,ders verici kısa ve öz...Kitabı elinize alın, içinizden bir dilek tutun ve gözlerinizi kapatıp masalınızı seçin.. Bu kitap sıkıntılı bir anımda çizgi film açıp rahatladığım gibi bana farklı bir serinlik verdi.. Mutlu hafta sonları diliyorum
Film mi iyidir, kitap mı? diye soruyor
On üç günün birinde. Boş ver filmi, diyorum, kitap iyidir, tuğla gibi olmadıkça. Herkes kitap okuyabilir mi, diye devam ediyor. Ulu Önder sağolsun, yüzdedoksan, diyorum.
Bir kere daha senden özür dilerim karıcığım. Hani bir kitap ismi, bir film ismi mi ne vardır: «Aşkım Günahımdır» diye. Pek adi bir şey, lakin, benim günahım hakikaten aşkımdandır.
Nazım Hikmet
"Şarkı söylemek yasaktır.
Dans etmek yasaktır.
...uçurtma uçurmak yasaktır.
Kitap yazmak, film izlemek, resim yapmak yasaktır.
Evinizde kuş beslerseniz kırbaçlanacaksınız. Kuşlarınız öldürülecek."
Açma düğmesine bastınız mı Televizyon başlar ve devam eder, eder, eder… Oturup bakmaktan başka bir şey yapmanız gerekmez. Oysa kitaba dikkat vermek gerekir. Kitabı hayata okur getirir. Diğer tümünün aksine, kitap sessizdir. Kitap kişiyi fon müziğiyle uyutmaz, banda alınmış kahkaha sesleriyle kulak zorlamaz ya da odanızı silah sesleriyle doldurmaz. Hepsini sadece kafanızın içinde duyabilirsiniz kitap okurken. Kitap, televizyon veya film gibi gözlerinizi, bakışlarınızı bir yerden bir başka yere götürmez. Aklınızı vermezseniz aklınızı, yüreğinizi vermezseniz yüreğinizi etkilemez kitap. Kitap, sizin yerinize bir şeyler yapmaz. İyi bir romanı okumak, romanı izlemek, romanı yaşamak, romanı duyumsamak, romanı yaşamak, romanın kendisi olmak, kısacası romanı yazmak dışında ne varsa yapmaktır.
Neden insanlar bir türlü anlamıyorlar hayattan hiçbir şey beklememeleri gerektiğini,diye düşündüm.Neden binlerce kitap,film,şarkı,şiir umudu tek hayat kaynağı olarak göstermiş,diye düşündüm...Ve neden bu kadar içi boş bir duyguya,acımasızca cezalar yağdırabilecek bir arzuya hayran kalınır,diye düşündüm...Hiçbir zaman ümit etmedim.Umutla tanışmadım.Eğer mutsuzluk,istediğini bulamamaktan,hayalini gerçekleştirememekten kaynaklanıyorsa sıradanlaşır.Sadece adı kalır.Güler geçerim sınavlarında başarılı olamadıkları için ağlayan gençlere,sevdikleri terk ettiği için intihar eden kadınlara.Kolay mı bu kadar tanımak mutsuzluğu hayatın karanlığında? En anlaşıldığı noktada başlar bilinmezleri hikâyenin.Kolay mı hayat,
O giderken ne yapacağınızı bilirsiniz... Kara gün dostlarınızı arar, yaşamınızı alkol buğulu geyiklere gömer, on bin kitap, yüz bin film izlemeye çalışırsınız... Öğrenciyseniz, okulun en kazık dersine durduk yere niye kafayı takıp, nasıl tek vuruşta o dersi haklayabildiğinize kimse -kendiniz dahil- hiçbir anlam yükleyemez... Deli gibi halı sahada top koşturanlar; çeşitli kurslara yazılanlar; kibritten ev, şişe içinde gemi, marangozluk yapanlar; balık tutmaya kalkışanlar da olur... Bu, unutmaya çalışmanın hüzünlü bir deliliğidir... Onunla birlikte kendinizi de kaybetmeye çalışırsınız aslında... Kendinize " Yaşam devam ediyor, geçip gidecek" dersiniz... Unutur musunuz peki? Bu, zamanla ilgili bir şeydir... Parmağına çekiç vurmuş bir insanın, elini deli gibi sallayıp zıplaması, söz konusu acıyı asla geçirmez...
Akşamları televizyonun karşısına oturup saatlerce dizi film izleyen ve hayatı boyunca toplam üç kitap okumamış bir adam, anlattıklarımı karışık' buluyor! Hah! Sevsinler! Sen aynanın karşısına geç de saçlarını karışık bul. Nuri Pakdil'i, Sezai Karakoç'u, İsmet Özel'i okumamış adama ben ne anlatayım kardeşim.
Yalnızlığın teknik desteği kulaklıklardan,. Swiss Air hediyesi bir film müziği dinliyorum. Ennio Morricone'nin iyi, kötü ve çirkin için yaptığı, üçlü düello sahnesinin müziği. Mezarlık sahnesinin hafızaları dağlayan o melodisi. Ben hepsiyim. İyi, kötü, çirkin. Hepsi benim!..