Geçmiş aslında hiç de geçmemiş. İnsanoğlunun fıtratında olanlar, nefsi yüzünden verdiği savaşlar şekil olarak değişse de mana olarak çokta değişmemiş. Yaşamını devam ettirmek adına verdiği mücadeleler başta olmak üzere; hak, adalet, varlık, yokluk, hakikati arayış günümüzde de devam etmekte ve çığ gibi büyümekte.
Bir arada yaşamanın getirdiği kural ve sorumluluklar... İyi ve kötünün, av ile avcının, halk ve yönetenlerin, aç ile tokun, tabiat ve insanın arasındaki dengeyi ve bu dengenin değişimini hikayeleştirmiş İskender Pala. Sarıca'nın sorduğu sorular, babasının söyledikleri ruhun ve aklın mücadelesine; yaşadığı obanın başına gelenler, Tırnağın nefsine karşı düştüğü yenilgiler hepimize birer ders aslında.
Kitap ilerledikçe ve farklı konular ele alındıkça günümüzle ilgili olan benzerlikler hem şaşırttı hem de korkuttu açıkçası. Özellikle de Tırnağın yaptıklarını okuduğum satırlarda günümüzde yaşanılanlara farklı bir aynadan tutulmuş olması korkmamın haklılığını gösterdi.
İnsan ne çok şeyi değiştirebilirdi? Bir insan nasılda binlerce insana hükmedebilirdi? Yanlışı doğru gibi göstermek çok mu zordu? Güçsüze hükmetmek çok mu adildi?
Hep güçlüler mi kazanırdı yoksa kötüler mi?
Yoksa güçlüler hep kötüler mi?
Sayfalar ilerledikçe açılan kapılarla dolu bu kitabı okumanızı tavsiye ederim :)