ÜÇ GENCİN KALBİ
Bir gemici tanırım
Kalbini bir limanda bırakmış
Ya kaybolursa?
Ağlar çocukluğundaki gibi
Kalbini almaya gidecek hâlâ
Bir oğlan tanırım
Derin yeşil gözlü
Gönlü güney denizlerinin dibi
Kalbi ise yerinde
Birine vermeye gidecek
Bir gemi arar durur
Bulutlardan.
Bir şair tanırım
Onunki içler acısı
Kalbini asla vermemiş
Çalmışlar
Kalbi eski bir efsanede saklı.
1954, Şubat
Heidegger'in teknik ile teknoloji arasındaki farkı ortaya koyan bir misali var.
Şöyle: Yelkenli kayık veya gemi insan yapısıdır. Suda yüzebilmesi rüzgâra bağlıdır. Tarım toplumunun adamı olan gemi sahibi tabiatla dost olmayı şiar edinmiştir. Tabiat ve insan yelkenli gemide el ele verir. Gemici rüzgârı-mevsimi-bulutu-denizi tanımak zorundadır. Bir biçimde "kâinatın kitabını" okur. Kainatın kitabını okumak farzdır.
Rüzgâr müsaitse yol alır, sert ise bekler bir duldaya çekilir. Tabiata kafa tutmak, onunla savaşmak, onu yenmek kibir alâmetidir ve Hudûdullah'a aykırıdır. Buna mukabil "buharlı gemi" yelkenliye nazaran bin kat, on bin kat daha güçlüdür. "Buhar makinası" sanayi devrimini başlatan unsurların başında gelir. Onun için rüzgâr esmiş esmemiş vız gelir. Dalgaları yarar, mesafeleri aşar, yekpare zamanı delerek geçer. Haz ve hız döneminin müjdecisi olup göbeğinde "teknoloji"yi saklar ve insanoğlunun "tabiatla savaşı"ndan zaferle çıkar.
Dimaşk'ta Arapların (müslümanlar) Dimaşk Camii (Şam Ümeyye Camii) dedikleri bir mescitleri vardır. Dünyada bucaminin bir benzerinin daha olduğunu zannetmiyorum. Halk bu caminin Ben-hadad sarayı olduğu söyler. Burada (cami)sihirli bir işçilikten çıkmış, senenin günlerine göre açılan delikleri olan kristal camdan mamul bir duvar bulunmaktadır.
Kanıdır şairin, gecenin her yerinden Sevişıneye gireriz korkunç ve bıçak gibi Açılıp yataklara amansız güllerimizle
Sanki biz her cinsel olayda biraz gemici
Bir gidip bir geldiğimiz o hayal illerinde.
Kaçmaz, konuşursak ve istekli olursak her türlü sorunumuzu halledebiliriz. Ama her canını sıkan olayda beni kapı dışarı edersen gemici düğümüne döner en ufak meseleler bile.
Herkese merhabalar benim sevgili dostlarım
Daha evvel bir kitap okumuş, dostluğun arkadaşlığın en güzel halini bize dibine kadar hissettiren, inişlerin aslında çıkışlar kadar kötü olmadığını, ayrılıkların aşkların kavurucu ateşini, saflığı ve masumluğu anlatmıştı.
Çok hoşuma gitmişti ve tavsiye etmiştim. Çok bekledim dedim ki artık bu kitabın
kitap öncelikle amazonda çok satanlar listesinde karşıma çıkmıştı. normalde popüler kültür beni huzursuz eder, kitabın yazım yılı eski olsa bile popüler olduysa uzun bir süre geçmeden o kitabı okuyamazdım. bu kitap ön yargımı kırmama sebep oldu. okurken altını çizdiğim cümlelere kitap bittikten sonra geri dönüp baktığımda kitaba başlarken olduğum kişi olmadığımı fark ettim. kitap yüksek farkındalık içeriyor. günlük hayatta ve genel hayat görüşümde takılı kaldığım şeylerin gemici düğümüyle bana bağlı olduğunu düşünürken kitap, bana bunların basit bir kulaklık karışıklığı olduğunu fark ettirdi. bir kitapla hayat değişmez ama bir kitap hayatını değiştirmek için yardımcı olabilir; bu kitap, o kitap. sevdiklerime tavsiye edeceğim ve okumazlarsa küseceğim kitaplar arasında yerini aldı, tüm okurlara keyifli okumalar dilerim :)
Güz geldi mi göçüp gidiyorsun buralardan
Mahzun kalıyor kalbim ve gözlerim..
Sen sevgileri ve yolları hatırlatıyorsun bana
Turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
Ömrüm oldukça ardından geleceğim..
Bir yamalı yelkenden sular damlıyacak,
Veya gemici şarkıları söyliyeceğim bir şilepte.
Merhaba rüzgâr diyeceğim, merhaba maden kömürü
Verin elinizi,kahve kokulu sahillere.
Turnam,bir gün bırakmıyacağım peşini,
Cümle sevgilere, tekrar buluşmak üzre, veda.
Ormanlar,deniz çiçekleri, yunuslar
Vatanım tuz biber gibi kalbimde ama
Bu sevda başka sevda..
Hiçbir zaman dertsiz kalmadı gönlüm
Bir çift gözden, bir yapraktan, bir kuştan.
Daima daha taze, daima yeni baştan
Turnam bir gün bırakmıyacağım peşini,
Sen nereye, ben oraya, adım adım
İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım..
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle