Fırtınalı deniz, yağmur gökyüzü
Kalanlar dost sandı, her sahte yüzü
Duydu da aldandı, yalandan sözü
Gerçekler sahteye tutsaktı, kaptan
Yudumla çayını, kalmadı vakit
Topla saatleri, bavulunla git
Zamanı, sessizlik içinde erit
Ruhunda gel-gitler tutsaktı, kaptan
Vedalar mı? Zordur, aldırma buna
Kır artık dümeni, yokluk yoluna
Varmaya az kaldı, sabrın sonuna
Limanlar kalmaya tutsaktı, kaptan
Belli olmaz sonu bu hikayenin
Belki bir yön çizer, nasır ellerin
Rüzgara sarılmış, bak yelkenlerin
Hesaplar, kitaplar tutsaktı, kaptan
06.05.2020
Merhaba, bugün bu kitabı biraz eleştireceğim. Katılan olur olmaz, bu yazıcaklarım bir ‘tarihçi’ olarak benim düşüncelerim.
Semerkant romanı malum çok popüler bir kitap. Ben popüler olan kitapları pek okumayı sevmiyorum, ama bu kitabı İlber Hoca tavsiye ettiği için okuma gereği duydum. Eleştirime geçmeden önce kısaca kitaptan bahsedeyim.
~
Kitap,
Üçüncü Dünya Savaşı sonucu dünya üçe bölünmüştür: Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya. Hikayenin konusu; Okyanusya’da geçmektedir. Okyanusya iktidar partisinin sloganı “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür”. Gerçeklik duygusu partinin “çiftdüşün” olarak adlandırdığı bir düşünce biçimi ile manipüle edilmektedir. Çiftdüşün, iki çelişik
Bugün 14 şubat o zaman bende yalnızım diğer yalnız arkadaşlar için ayrıntıları vermedeki ustalığının yanı sıra psikolojik tahlilleri ve güçlü edebi ifadesiyle
Fyodor Dostoyevski tadını aldığım en değerli ve entellektüel yazarlarımızdan biri
Sırça Köşk, bir dönemin yasaklı kitaplarından. Okumadan önce neden yasaklı olduğunu tahmin etsek de okuduktan sonra gerçekler neden yasaklanır ki diye düşündürüyor.
Bu kadar mı sevmiyoruz gerçeğin anlatılmasını?
Bu kadar rahatsız eden ne?
Gerçekle yüzleşememek niye?
İfade etmeyince, anlatmayınca geçip gidecek mi öylece?
Sabahattin Ali,
Biliyor musun Andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı bir ateş yanmadı. Hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı. Benim hayatım, sönmüş başladı. Tuhaf kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. Sonra kitaplar okuyup da onlarda hayatta kullanamayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasına dedikodular, alaylar, soğuk, kötü, boş gevezelikeler dinledikçe, gayesiz sevgisiz toplumlara katıldıkça daha kötü oldum.
Son zamanlarda 'tarihçi' adı altında ortaya çıkıp Atatürk'e, onun aile fertlerine, Türkiye'nin kurucu kadrosuna ve daha pek çok manevi değerimize olmadık iftira ve hakaretler savuran bir grup şarlatanın, çeşitli basın ve medya kanallarında bir tarım böceği gibi, bir kımıl gibi her geçen gün çoğalması karşısında, İlber Ortaylı gibi değerli bir
Anlatılan bizim hikayemiz...
Gözlerinin çevresinde sevgi kırışıklıkları olan adam yazdı. Çizimlerine yansıyan , kalemine yansıyan dolu dopdolu bir kalpten çıkan en temiz duygular. Odamdaki kelebekte rüya ile gerçek çizgisi şeffaflaşıyor. Dut ağacının altında yaşanılan gerçekler hisler ve çiçekler ve ufuk çizgisi. Yaşanan talihsizlikler buna rağmen ay ışığında umut ve gerçek sevgi mücadelesi. Balıklar domuzlar da ironi ve mizah iç içe. Hissedilen duygular gerçek, çok gerçek. Ufuk çizgisinde saklı, olmaz denenler ve iyi ki oldular. Çoğalan güzellikler, yaşanan şükürler... Öyle değerli ki şahit olmak bir kalbin dokunuşuna, hissedilen sımsıcak duygulara. Her gün doğumunda ve gün batımında uzakta ama yanında -yakında, kalbi gibi- olduğunu bilmek hissetmek. Tertemiz havayı içine çekmek gibi yüreğin dolması güzelliklerle. Benim iyikim. Adanmış bir eserin muhatabı olmak; değerli, derin ve çok özel. İlkim, sevgilim,