Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

517 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Yaşama Uğraşı: Martin Eden
“Birey her zaman sürü tarafından yutulmamak için mücadele etmelidir.” -
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
Jack London’ın başyapıtı olduğu söylenir genelde Martin Eden için. Hayatından büyük izler taşıdığı için de “yarı otobiyografik bir roman” olarak değerlendirilir. Ve büyük bir aşk ve mücadele romanı olduğu da dile getirilir birçok yerde. Bunlara ek olarak daha birçok şey söylenir hakkında. Yazıldığı günden beri geçen 112 yılda söylenmesi gereken her şey söylenmiştir belki de Martin Eden için ve söylenmeye de devam edecektir. Sürekli değişen şey ise kitabı okuyan edebiyatseverlerin hisleridir. Her insanda farklı hisler uyandırmayı başaracak ve ölümsüz bir klasik olarak varlığını sürdürecektir şüphesiz. 30’lu yaşlarının başında yazar Martin Eden’i
Jack London
Jack London
. Yarattığı unutulmaz karakter ise henüz 20’lerinin başında olan bir gençtir. Gemilerde tayfalık yapan ve geçimini denizden sağlayan biridir Eden ve London da bir süre buna benzer işlerde çalışmıştır. Yaşadığı “küçük” dünyasında mutludur Martin Eden, günün birinde karşısına çıkan ve gözlerini kamaştıran “Ruth” isimli kadına aşık olana dek. Bu aşk, onun dönüşümünün başlangıcı olacaktır. “Martin Eden’in günlerine egemen olan şey meraktı. Bilmek istiyordu; dünyaya açılıp maceralara atılmasına neden olan şey, bu arzusuydu.” İşçi sınıfını en iyi gözlemleyen ve bunu eserlerine yansıtan yazarlardan biridir Jack London. Bu alanda
Victor Hugo
Victor Hugo
,
Maksim Gorki
Maksim Gorki
,
Emile Zola
Emile Zola
ve
John Steinbeck
John Steinbeck
başta olmak üzere güçlü rakipleri olmasına rağmen, London’ın kurgularındaki gerçeklik de oldukça başarılıdır. Zira kendisi de uzun yıllar bu sınıfa mensup bir şekilde yaşamıştır ve dünyanın birçok yerinde farklı işlerde çalışmıştır.
Demir Ökçe
Demir Ökçe
isimli distopik romanında da (incelemesi için bakınız: #126768762) totaliter bir rejimi anlatan London, işçi sınıfının bir devrim mücadelesi başlatmasını konu eder. Martin Eden’de ise daha çok bireysel bir anlatı mevcuttur. Bireysel bir mücadelenin romanıdır Martin Eden. Farklı bir sosyal statüye sahip olan Ruth’a aşık olduktan sonra ona ulaşmak hayatının nihai hedefi haline gelir karakterimizin ve bu uğurda sevdiği kadın için yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Çünkü aşk, dünyadaki en güzel şeydir Martin Eden için ve akıldan dahi üstün olan tek kavramdır. İçini dolduran sevginin ona verdiği güçle inanılmaz bir dönüşümün öznesi haline gelir. Artık denize açılmayacaktır, aradığı mutluluğu karada bulmuştur ve bunu kaybetmemek için her geçen gün daha çok okuyacak, kendini geliştirecek ve kendisinden yukarıdaki sosyal sınıflara ulaşmak için elinden geleni yapacaktır. Zira aşk, uğruna her şeyin yapılması gereken oldukça yüce bir olgu değil midir? “Bütün çocukluğu ve gençliği boyunca belirsiz bir huzursuzluğun sıkıntısını çekmiş, ne istediğini hiç bilememişti. Ruth’a rastlayana kadar ne olduğunu anlayamadan boşu boşuna arayıp durduğu bir şey istemişti hep. Şimdiyse bu huzursuzluğu çok daha keskinleşmiş ve acı vermeye başlamıştı, ama artık ne istediğini açık ve net olarak biliyordu: Güzelliğe, aydın bir bilince ve aşka sahip olmak istiyordu.” Burjuva toplumuna getirdiği eleştirilerle eserini daha fazla güçlendiriyor Jack London ve onu, bir aşk ve mücadele romanı olmaktan çok daha öteye taşıyor. Kitaptaki önemli anlardan birinde uzaktaki bir resim tablosunun Martin Eden’e kusursuz güzellikte görünmesi tasvir ediliyor fakat birkaç dakika sonra Martin Eden yaklaştıkça tablo anlamını yitiriyor ve sanki rastgele etrafa saçılan boyalardan ibaret olan anlamsız bir resimmiş gibi anlatılıyor. Romanı özetlediğini düşündüğüm bu sahne, Martin Eden’in hayatıyla oldukça paralellik gösteriyor. Hayatının önceki diliminde eline nadiren kitap alan ve tamamıyla bilgisizce okuyan Martin Eden, Ruth’un edebiyat öğrencisi olduğunu öğrenmesiyle birlikte daha fazla okumayı kafasına koyar. Bu sayede öncelikle konuşma dilini düzeltecektir ve hayata daha farklı pencerelerden bakabilecektir. Ve bu durum elbette onu Ruth’a daha fazla yaklaştıracaktır. Hayatının en büyük amacı olarak gördüğü Ruth’u elde etmek için her geçen gün daha fazla çalışır Martin, daha az uyur, daha çok öğrenir, daha umutla bakar dünyaya. Okuma ve öğrenme tutkusunun ardındansa yazma tutkusu başlar Martin’de ve yazar olma hayalleriyle daha sıkı bağlanır yaşama. “Halk kütüphanesindeki binlerce kitabı ilk gördüğünde ağzı açık kalan ama sonrasında kitapların içinde yolunu bulmayı öğrenip onların efendisi olandı…” İçindeki güce inanan, kendisine güvenen, bir gün başarılı bir yazar olacağını düşünen Martin, Ruth’tan aldığı aşkın gücü ile birlikte yılmadan, yorulmadan mücadele eder ve büyük bir “yaşama uğraşı” verir. Günün birinde hedeflediği yere ulaşacağına olan inancı onu ayakta tutar. Gideceği liman bellidir, pusulası Ruht’tur ve bindiği gemi ise doğru yoldadır. Açlık, parasızlık ve içinde bulunduğu tüm o zorluklar Martin’i yıldırmayacaktır. İçinde bulunduğumuz yılda okuduğumuzda romandaki bazı şeyler klişe gelebilir. Zengin kız fakir oğlan teması, kızlarının daha üstün bir insanla evlenmesini isteyen aile bireyleri, zenginliğin bir lütuf gibi sunulması, yoksulluğun ise zenginler tarafından hor görülmesi, kapitalist dünyadaki sınıf farklarının normalmiş gibi resmedilmesi ve daha fazlası. Fakat yazıldığı yıl göz önünde bulundurulduğunda tüm bu temaların orijinal olduğunu ve üstelik iyi bir edebi dille birlikte çok daha iyi bir seviyeye ulaştığını kabul etmek gerekir. “Halbuki dünya öyle kurulmuş ki mutluluk için maddiyat gerekiyor.” London’ın anlatımıyla bir şahesere dönüşen Martin Eden romanını unutulmaz kılan etmenlerden biri de budur şüphesiz, gerçekçi atmosferiyle anlatılanların size gerçekten de Amerika’nın Oakland şehrinde yaşandığı izlenimi vermesi. London’ın hayatının bir bölümünün de bu şehirde geçtiğini düşündüğümüzde, yine romanla yazarın hayatındaki paralelliklere bir tik daha atmış oluyoruz ve bu tiklerin romanın sonuna dek gittikçe fazlalaştığının altını çizmekte yarar var. Martin Eden’in yüzde yüz Jack London olduğunu söyleyemeyesek de, hayatından büyük izler taşıdığı su götürmez bir gerçektir. Her şeyden önce, Jack London bir sosyalisttir ve hayatı boyunca da bu fikrini sürdürmüştür. Fakat yarattığı en unutulmaz karakterlerden biri olan Martin Eden bir bireycidir, bir “Nietzsche adamıdır” ve bütün gücüyle sosyalizmin karşı safında yer alır. Bu şekilde London kendisine tamamen zıt bir karakter yaratmış, bireyciliğin tehlikelerini gözler önüne sererek kendince bir eleştiri getirmiştir. Hatta öyle ki, yıllar sonraki röportajlarından birinde eleştirmenlerin romanını anlamadığını ifade etmiştir. Ruth’un ailesinin Martin Eden’i sosyalist olarak görmesi ise kara mizahtan başka bir şey değildir. İnsanları analiz etme konusunda iyi bir başarıya sahip olan Martin’in yanlış anlaşılması onu acı acı güldürüyor. “Hayat güzel değildi; tatsızdı, acıydı.” Martin Eden, kendisinden yüksekte gördüğü, yıllarca hayranı olduğu, gıpta ile baktığı, özendiği, saygı duyduğu ve onlardan biri olmak için hayaller kurduğu burjuva ve entelektüel toplumun, aslında hiç de öyle olmadığını onlara yaklaştığı her adımda biraz daha fark etmeye başlıyor ve aslında sandığından çok daha aşağıda olduklarının farkına varıyor. Okuduğu onca kitap onu kültürlü, bilgili, anlayışlı bir insan yaparken, edebiyat, resim, felsefe, bilim, siyaset gibi alanlarda bilgi sahibi olurken aslında hayranı olduğu o insanların ne kadar da cahil olduklarını fark ederek hayal kırıklığına uğruyor. Diğer insanların kitaplardan bir şeyler öğrenmemiş olması onu bir hayli şaşırtıyor. Her şeyin gösterişten ibaret olduğunu, hevesle baktığı tüm o insanların oldukça kibirli ve kıskanç olduklarını anlayarak hayata karşı duyduğu ilgiyi ve sevinci kaybetmeye başlıyor. Kitapların insanları değiştiren ve dönüştüren aygıtlar olduğuna inanan Martin’in herkeste aynı sonucu doğurmadığını fark etmesi hayata ve insanlara olan inancını sarsıyor. Bunun sonucunda ise Martin kendini hiçbir sınıfa ait hissetmiyor.
Oğuz Atay
Oğuz Atay
’ın
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
’da “disconnectus erectus” adını verdiği insanlardan birine dönüşüyor ve tutunacak bir dal aramaya başlıyor. “Hayat böyle,” dedi Martin, “her zaman güzel olmuyor.” İçinde bulunduğu sosyal statüyü reddederek kendini ispat etmeye yönelik bir eyleme girişmek
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
’nin
Suç ve Ceza
Suç ve Ceza
romanında Raskolnikov karakteriyle ete kemiğe bürünen bir fikirdir. İzbe bir odada sıkışıp kalan Raskolnikov’un topluma ve kendine “ben buradayım” deme mesajı bir hayli marjinaldir ve bu haklı olsa dahi onu haksız duruma düşürebilecek son derece sarsıcı bir eylemdir. Entelektüel bir kişiliği olan Raskolnikov da tıpkı Martin Eden gibi okuyan ve yazan biridir ve kendini ispat etme şekli eleştiriye açık olsa da, aslında temelde aynı amaç çevresinde bütünleşirler. Martin Eden’in amacı da daha yukarıda gördüğü bir toplumsal sınıfa tırmanmak ve toplum tarafından kabul edilmektir. Bu şekilde kabul görecek ve başarılı olduğunu kanıtlayacaktır. Raskolnikov ve Martin Eden’e belli açılardan benzeyen bir başka karakter ise
Knut Hamsun
Knut Hamsun
’ın 1890’da kaleme aldığı
Açlık
Açlık
romanında karşımıza çıkan Andreas Tangen’dir. Açlığı en uç sınırlara kadar yaşayan bu karakterin hayattaki tek başarısı da yazarlıktır. Gururundan ödün vermeden, günlerce aç kalarak yazdığı eserleri satmaya çalışan ve karşılığında alacağı ufak tefek miktarlarla hayatını devam ettirmeye çalışan Açlık’ın unutulmaz karakteri, Martin Eden’i okurken birçoğumuzun aklına sık sık gelmiştir şüphesiz. Varlığını yazarlığına borçlu olan bu karakterin var olma ve toplum içinde görünür kalma mücadelesi son derece çetin yaşam koşulları eşliğinde, gerçekçi bir atmosferde sunulur okura. “Haritasız ve dümensiz kalmış, gideceği limanı olmayan bir gemiydi. Kendini akıntıya bırakıp sürüklenmek, en azından hareket etmek, hayatta kalmak demekti ki içini acıtan şey de zaten buydu; yaşamak.” Martin Eden romanında birçok yazar, şair ve felsefecesinin ismini anan, cümlelerine dizelerine yer veren Jack London, edebiyat ve düşünce dünyasına bir saygı duruşunda bulunuyor. Martin’in inandığı idealler ve hayat görüşlerine paralel bir şekilde kimi ünlü isimler göklere çıkarılırken kimileri de eleştiri oklarının hedefi oluyor. Büyük filozof
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
’nin kişinin kendi kimliğini yaratmasının, ancak kendini gerçekleştirme yoluyla olabileceği düşüncesinin tam olarak Martin Eden’i ifade ettiğini söylemek mümkün. Acının ve zorlukların yıldıramadığı, geçtiği çetin yollara rağmen geleceğe umutla bakabilenleri “üst insan” olarak adlandırıyordu Nietzsche. Kendisini bir “Nietzsche adamı” olarak tanımlayan Martin Eden de tüm olumsuz koşulları kendi çıkarına çeviren güçlü ve umutlu bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Ve yine Nietzsche’nin bir başka görüşüne sırtını dayayarak, Tanrı, ruh gibi kavramlara inanarak değil, aşka ve kendine güvenerek atıyor adımlarını Martin. Martin’in tutkuyla bağlı olduğu ve asla toz kondurmadığı bir diğer filozof (ve aynı zamanda sosyolojinin kurucularından olan)
Herbert Spencer
Herbert Spencer
’dır. İngiliz filozof, doğada en iyi uyum sağlayabilenin hayatta kalmasından yola çıkarak oluşturduğu düşüncesinde, toplumsal yaşamda en iyi olanın en öne çıkması gerektiğini söyler. Bu rekabeti sırtlanıp kendisini ileri taşıyacak adımları atabilecek güçte olan insanlar, Spencer’ın felsefesine göre hayata adapte olmayı başaranlardır. Martin Eden’in kafasına koyduklarını gerçekleştirmesi için kendisine iki yıl süre tanıması ve inançla yürümeye devam etmesi de Herbert Spencer’ın fikirlerine yönelik çerçevede okunabilir. Nietzsche ve Spencer’a ek olarak romanda karşımıza birçok yazar, şair ve düşünür çıkıyor. Hepsine tek tek değinmek bu yazıyı bilimsel bir makale formatına taşıyacağı için, sadece isimlerini anacağım. İşte onlardan bazıları:
Algernon Charles Swinburne
Algernon Charles Swinburne
,
Henry Wadsworth Longfellow
Henry Wadsworth Longfellow
, https://1000kitap.com/yazar/i86950,
Karl Marx
Karl Marx
,
Rudyard Kipling
Rudyard Kipling
,
Adam Smith
Adam Smith
,
John Stuart Mill
John Stuart Mill
,
Thomas Bulfinch
Thomas Bulfinch
,
Immanuel Kant
Immanuel Kant
, https://1000kitap.com/yazar/i69003,
Edgar Allan Poe
Edgar Allan Poe
,
Joseph Conrad
Joseph Conrad
,
William Shakespeare
William Shakespeare
,
Paul Verlaine
Paul Verlaine
,
Gabriele D'Annunzio
Gabriele D'Annunzio
,
Robert Louis Stevenson
Robert Louis Stevenson
,
John Keats
John Keats
,
Bernard Shaw
Bernard Shaw
… Aşka, hayata, edebiyata, şiire, sanata, felsefeye, en çok da yaşamaya dair güçlü bir fragman Martin Eden. Fragman çünkü Martin’in hayatının küçük bir bölümüne tanıklık ediyoruz.
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’nin “
Yaşama Uğraşı
Yaşama Uğraşı
”nı (incelemesi için bakınız: #120107276) okuyarak filmin tamamını seyretme şansına sahip olabilirsiniz. William Ernest Henley’nin, Martin Eden’i özetleyen müthiş dizeleriyle bitirmek istiyorum incelemeyi: “En ağır silleleri vursa da kader, Ezilir belki ama eğilmez başım.” Keyifli okumalar dilerim.
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,4bin okunma
··
17,8bin görüntüleme
Raskov. okurunun profil resmi
En sevdiğim iki karakter olan Martin Eden ve Raskolnikov'un analiz edildiği, yine çok başarılı ve emek dolu bir inceleme.. teşekkürler 👏👏
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim zaman ayırdığın için. 😊
1 sonraki yanıtı göster
Fatih Taş okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık. Martin Eden'i okumayı ısrarla erteliyorum (sanırım fazlaca şey biliyorum kitap hakkında ve bu tadımı kaçırmış vaziyette) fakat böylesi güzel incelemeleri okuyunca iştahım kabarmıyor değil. Teşekkür ederim bu iştah açıcı incelemeniz için Doğukan Bey. 🍀
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Fatih Bey. Aslında kitabın arka kapağında da aşağı yukarı bu kadar bilgi vardı ve zaten böyle büyük romanlar hakkında ister istemez hepimiz bir şeyler duyuyoruz okumadan önce. Geciktirmeyiniz, keyifli okumalar diliyorum. :)
Adem okurunun profil resmi
Müthiş bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık. Ne kitaba doydum ne de sizin yorumunuza :)) Kaçırdığım ufak tefek noktaları da sayenizde pekiştirmiş oldum. Kesinlikle okunması gereken eserlerden, herkese tavsiye ederim...
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Çok teşekkür ediyorum bu güzel yorum için, mutlu oldum. :") Bir başyapıt Martin Eden, insanda bıraktığı etki büyük...
1 sonraki yanıtı göster
Kayaberk İpek okurunun profil resmi
Bu kitap da böyle derli toplu, okudukça insanda iştah kabartan bir incelemeyi hak ediyordu tam da! Ne iyi ettin, kalemine sağlık. Kitabı daha önce okumuş olmama rağmen tekrar okuma isteği uyandı içimde. Müthiş, zevkle okudum! ^^
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
İz bırakan kitaplara özel parantez açmak gerek. Seneler sonra tekrar okunacak kitaplar arasına yazıldı bile Martin Eden, bir şaheser… Teşekkürler güzel yorumun için. :)
da! poet okurunun profil resmi
10 puan vereceğinizi biliyordum :)
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Daha aşağısı olmaz, kült roman. :)
Melek okurunun profil resmi
Yine çok doyurucu, dolu dolu bir inceleme okudum. :) Yaşamak, var olmak için yazma uğraşısı içinde olan Sylvia Plath'in çabalarına tanık olurken günlerdir, Martin Eden'in umudu ve mücadelesini tekrar hatırladım yazdıklarınla ve bu bir nebze de olsa içimi ferahlattı... Teşekkürler emeğin için Doğukan. Yüreğine ve kalemine sağlık. 🌸
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Teşekkürler Melek! ^^ Plath, Pavese, Dostoyevski veyahut Martin Eden ya da diğer kurgu karakterler, isimler değişse de çabalar benzer. Hepsine tanıklık etmek de bizim görevimiz. :)
Bişeng okurunun profil resmi
Başarılı ve çok güzel bir inceleme olmuş. Emeğinize sağlık. 👏👏
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Hem güzel yorumunuz hem de zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. ^^
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.