Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Oblomov'un Olga'ya Mektubu
"Bu kadar sık görüşürken benim yerime mektubumun gelmesi seni her halde şaşırtacak, fakat sonuna kadar okuyunca göreceksin ki başka türlü yapamazdım. Bu mektubu çok daha önce yazmış olmalıydım; o zaman ikimiz de sonradan duyacağımız birçok vicdan azaplarından kurtulmuş olurduk. Ama gene de geç kalmış değilim, birbirimizi o kadar çabuk, o
128 DİKİŞLİ ŞİİR İlk defa bu kadar sağlam yazıyorum. Haç şeklinde 128 dikişle. Galiba ahbap artık sana ulaşacağım. Yeteneğim geri geldi, göreceksin artık kutsal dizeler yazacağım. Hiç yapmadığım şeyler yapıyorum ahbap Maç seyrediyor ve devamlı topa bakıyorum Telepati yapıyorum. Hey ahbap ben arada bir fikir buluyorum Kuşlar için küçük şemsiyeler
Reklam
Tüm çağlar kasırga hızıyla geçip gidiyordu, ama ben, hezeyanın gözlerinin farklı yetenekleri sayesinde geçip giden her şeyi, acıyı ve mutluluğu, görkemi ve sefaleti ayırt edebiliyordum; hiç durmadan artan sefaleti, insanı en büyük acılara sürükleyen sefaleti gördüm. Doymak bilmez açgözlülüğü, kasıp kavuran öfkeyi, gözü dönmüş hasedi ve çapayla kalemi gördüm, ikisi de terden sırılsıklandı ve insanı eski bir paçavraya çevirene kadar, onu, bir bebeğin çıngırağını salladığı gibi sarsıp duran hırsı, açlığı, kibri, hüznü, zenginliği, sevgiyi gördüm...
Şan şöhret kazanmadım, devlet başkanı olmadım, gerçek bir halife olmadım, evlenmedim. Ama, aynı zamanda, ekmeğimi alnımın teriyle kazanmak zorunda kalmayacak kadar talihliydim. (...) Biri bütün bunları toplayıp bilançoyu çıkarınca ne bir artı ne de bir eksi olduğu, dolayısıyla hayatım dengedeyken öldüğüm sonucuna varabilir. Fakat bu, yanlış bir sonuç olacaktır; çünkü, sırrın bu yakasına geçince gördüm ki hayatımı, olumsuzluklardan oluşan bu bölümün son olumsuzluğu olacak küçük bir artıyla bitirdim: Hiç çocuğum olmadı, sefaletimizi kimseye miras bırakmadım.
"Yüreğimi, kaygıyla dönüşümü bekleyeceği bir ağaç gölgesinde bıraktım ve yürüdüm; durmadan yürüdüm. Güneş yüzümü ve ellerimi yaktı.Tozlu, uzun ve sessiz pek çok yol aştım.(...) O sırada rastladım Acımasız Adamlar'a. Çok daha acıklı bir yaşam için çarpan, acılı bir yüreğe sahip adamlara.Başkalarına da kendilerine de acıma nedir bilmeyen adamlara.Öykülerini gördüm, işittim, yaşadım. Üzgün döndüm, beni kaygıyla aynı ağacın gölgesinde bekleyen yüreğimi aradım Acımasız Adamlar'ın öyküsünü anlatmaya karar verdim. Bu öyküyü ne mürekkeple yazıyorum ne de kanla. Gezginliklerimin tozunda eriyip giden, acılarımın ve yorgunluklarımın terinden yararlanıyorum  yalnızca."
"Doymak bilmez açgözlülüğü, kasıp kavuran öfkeyi, gözü dönmüş hasedi ve çapayla kalemi gördüm, ikisi de terden sırılsıklamdı ve insanı eski bir paçavraya çevirene kadar, onu, bir bebeğin çıngırağını salladığı gibi sarsıp duran hırsı, açlığı,kibri, hüznü, sevgiyi gördüm.."
Reklam
Oblomov'un Olga'ya Mektubu
"Bu kadar sık görüşürken benim yerime mektubumun gelmesi seni her halde şaşırtacak, fakat sonuna kadar okuyunca göreceksin ki başka türlü yapamazdım. Bu mektubu çok daha önce yazmış olmalıydım; o zaman ikimiz de sonradan duyacağımız birçok vicdan azaplarından kurtulmuş olurduk. Ama gene de geç kalmış değilim, birbirimizi o kadar çabuk, o
Baran, sevgilim. Sana ikimizin de bir daha asla bir araya gelemeyeceği bir yerden yazıyorum; burası öyle karanlık ki! Gözlerinin mavi pınarına akan bir kan nehri gibi bu ikimizi buluşturan bahar. Sen gökyüzünde parlayan yıldızların tümü sün, ben yalnızca sana pafta olmak için var olan bir kumaş par çasıyım. Diliyorum ki, avucunun içindeki o
Sayfa 254Kitabı okudu
"Ben rüya görmem nedense Ama seni gördüm düşümde, Uyanıverdim birden Karanlığın kucağına.. Olduğu gibi yazıyorum; Sıcağı-sıcağına."
Sayfa 180 - Yapı Kredi Yayınları
… Güneş yüzümü ve ellerimi yaktı. Tozlu, uzun ve sessiz pek çok yol aştım. ... O sırada rastladım Acımasız Adamlar'a. Çok daha acıklı bir yaşam için çarpan, acılı bir yüreğe sahip adamlara. Başkalarına da kendilerine de acıma nedir bilmeyen adamlara. Öykülerini gördüm, işittim, yaşadım. Üzgün döndüm, beni kaygıyla aynı ağacın gölgesinde bekleyen yüreğimi aradım Acımasız Adamlar'ın öyküsünü anlatmaya karar verdim. Bu öyküyü ne mürekkeple yazıyorum ne de kanla. Gezginliklerimin tozunda eriyip giden, acılarımın ve yorgunluklarımın terinden yararlanıyorum yalnızca.
Reklam
Mektup
Size Viyana’dan yazıyorum. Nasıl olduğunuzu bilmiyorum. Ben yaşamımı gezerek kazanıyorum. Acı bir yürekle pek çok güzel şey gördüm. Burada güzellik yerini uygarlığa bırakmış. Ama dinlendirici. Kiliseleri ya da antik yerleri gezmiyorum. Ring üzerinde dolaşıyorum. Tiyatroların, görkemli sarayların üzerine akşam inince, taş atların, gurubun kızıllığına doğru körlemesine atılımı, yüreğime acı ve mutluluk karışımı garip bir duygu dolduruyor. Sabah rafadan yumurtalarla taze krema yiyorum. Geç kalkıyorum, otelde gönül okşayıcı davranışlarla karşılanıyorum, metrdotellerin dillerine bayılıyor, iyi yiyeceklerle tıka basa doyuyorum (ille de o taze krema). Görmeye değer şeyler ve güzel kadınlar var. Yalnızca gerçek bir güneş eksik. Ne yapıyorsunuz? Hiçbir şeyin hiçbir yerde alıkoymadığı ve size bağlı kalan bu mutsuz adama kendinizden ve güneşten söz edin. Patrice Mersault
Bir İdam!
İlginçtir, sağlıklı ve bilinçli bir insanı ortadan kaldırmanın ne anlama geldiğini o ana kadar kavrayamamıştım. Mahkumun çamur birikintisinden sakınmak için kenara çekildiğini gördüğümde, akıp giden hayatı birdenbire sonlandırmanın gizemini, kelimelerle söze dökülemeyecek yanlışlığını gördüm. Bu adam ölmüyordu, aynı bizim canlı olduğumuz gibi o da canlıydı. Vücudundaki bütün organlar çalışıyor; bağırsakları yiyecek sindiriyor, derisi kendini yeniliyor, tırnakları uzuyor, dokusu şekilleniyordu ve her biri heybetli bir aptallıkla didinip duruyordu. Tırnakları kapağın üstünde durduğunda ve havada aşağıya düşerken, yaşayacak sadece bir saniyenin onda biri kaldığında hâlâ uzuyor olacaklardı. Gözleri, sarı çakılları ve gri duvarları görüyordu ve beyni hâlâ hatırlıyor, öngörüyor ve düşünüyordu; hatta çamur birikintileri hakkında bile düşünüyor olabilirdi. O ve biz bir arada yürüyen bir grup adamdık; aynı dünyayı görüyor, duyuyor ve anlıyorduk ve iki dakika içinde ani bir kopuşla birimiz göçmüş olacaktı: Bir akıl, bir dünya daha az.
Mektup Bu kadar sık görüşürken benim yerime mektubumun gelmesi seni her halde şaşırtacak, fakat sonuna kadar okuyunca göreceksin ki başka türlü yapamazdım. Bu mektubu çok daha önce yazmış olmalıydım; o zaman ikimiz de sonradan duyacağımız birçok vicdan azaplarından kurtulmuş olurduk. Ama gene de geç kalmış değilim, birbirimizi o kadar çabuk,
Neden yazıyorum? Başka hiçbir uğraşım olmadığı için mi? Yaşama sevinci' dedikleri kof, anlamsız tutamak. Kör sevinç, paylaşılamayan. Yazgı mı boyun eğmek, değiştirememek koşulları? İrdeleye irdeleye bireysel yaşamaya hükümlülüğün bitiren, çürüten yalnızlığımı sürükledim hep. Çevrem, damgalanan alnıma baktı, biraz kafa kaldırsam! Dünyaya milyonlarca serpilen nefret tohumları mazlumu zalime dönüştürdü. Gördüm, kösteklendim, düşe kalka hiçliğe kavuştum öyle mi? Yazıklar olsun!
206 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.