Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
SARHOŞ GEMİ Ölü sularından iniyordum nehirlerin Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış; Cırlak kızılderililer, nişan atmak için Hepsini soyup alaca direklere çakmış. Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Sabahtır Alkışlar gecenin Sıcak damları sükûn yapılarıyla Aydınlatır bir ucundan Kahvaltı sofrasında çay tasını Düzgün uysal Işıklı bir de ağız Gizlice götürür hücreyi bütüne Ve akla her gelen telgraf telinde Öpüşür iki güvercin İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla Bu geçen mızrak Kalın kararlı Atanın değer biçilmez atıyla Kuşkusuz yolunda gerek Mızrak geçer ışığı Geçer geceyi dolduran karanlığı da
Reklam
"Ağaçları, kuşları adıyla bilmeyen bütün insanlara okkalı bir küfür savurdum içimden. Ağaç değil onun adı; zeytin, çınar, elma, kavak…Kuş değil onun adı; güvercin, serçe, karga, saka… İnsan değil bizim adımız; yalancı, katil, ikiyüzlü, rezil…"
Sayfa 63 - Can Yayınları, ekitapKitabı okudu
Samimi dostluk bir anda doğmaz; aşk ateşi her istediğin zaman gönülde yanmaz. O yavaş yavaş gelişir: uzun bir sıkı içtenlik sonucu doğar; böylece sağlam temeller üzerine oturur. Ne batmaya mahkum ne de eksilmeye! Onun sağlamlığı ve büyüyüp gelişmesi hiçbir şeyle durdurulamaz.
Sayfa 63
Fenerini önünde tutup kalbinin delicesine atmasını engellemeye çalışarak,mahzen mezarın kapısını içeri ışık girebilmesi için sonuna kadar açtı. Liviana'nın tabutu taştan raflara yerleştirilmiş büyükanne ve büyükbabalarının tabutlarının altında, zeminde duruyordu. Livi'nin bedeni melek ve güvercin oymalarıyla süslenmiş bir lahitin içindeydi. Biri ya sa birileri lahitin kapağını kaydırmıştı. Azıcık. Cass karanlıkta neler olduğunu görebilmek için fenerini hareket ettirdiği an.. içeriden devasa bir sıçan fırladı.
"Birbirimizde eriyoruz tümcelerle. Sisle çevriliyoruz. Hayali bir ülke yaratıyoruz." "Güvercin havayı dövüyor tahtadan kanatlarıyla." "Dünya bir bütün, ben dışındayım." "Uykunun kara tüylerine batıyorum; kalın kanatları gözlerime çöküyor." "Bu koca topluluk, çekip aldı benliğimi elimden.
Reklam
Sen bir çocuksun, annen sinirden bir de sevinçten doğurdu seni yırtılan ipek sesiyle; Bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki şiirlerle bulmak zorundasın çölde yitirdiğin yolu; yeryüzü şenliğinin azımsanamaz bir parçasıdır yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın şemsiye, kucakladığın yaşlı ağaç; iyi bir çocuksun; tuhaf
Yazılarım içinde Zerdüşt’ün ayrı bir yeri vardır. Onunla, insanlığa şimdiye dek verilen en büyük armağanı sundum. Bin yılları aşan sesiyle Zerdüşt yazılmış en yüce kitap, gerçekten yüksekler kitabı olduğu gibi –insan denen olguyu uçurumlar boyu aşağısında bırakmıştır– hem de kitapların en derini, doğrunun en derin hazinesinden doğmuş olanıdır; bir tükenmez kuyudur, içine daldırılan kova ancak altın dolu, iyilik dolu olarak çıkar. Burada konuşan ne bir yalvaçtır, ne de din kurucusu denen o güç istemi ve hastalık kırmasıdır. Onun bilgeliğini anlarken acınacak bir yanılmaya düşmemek için, herşeyden önce bu sesi, ağzından çıkan bu durgun, mutlu sesi duymak gerekir! “Fısıldanan sözlerdir fırtınayı getiren; güvercin ayaklarıyla gelen düşünceler yönetir dünyayı– ”
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
“İlkin, insanların büyük kötülüklere yol açan iyilik anlayışlarından korkuyorum, dedim sözgelimi. Sonra, kendini çocukların varlığında yenileyen hayatın acımasızlığından, bu acımasızlığın üstünü örten masumiyetin derinliğinden ve kapı kilitlerinden korkuyorum, dedim. Sonra, canlı olmanın aczinden, aczin doğurduğu kaçınılmaz sonuçlardan, sokaklardan ve insanların içinde uğuldayıp duran çok ağızlı kuyularla bu kuyuların karanlığından korkuyorum, dedim. Sonra hızımı alamadım ve insanların varlığını eksilterek onları tamammış gibi gösteren şehrin abuk sabuk görüntülerinden korkuyorum, dedim. Sonra hızlandıkça hızlandım ve patronların diliyle konuştuklarını fark edemeyen ezik ruhlu kapı kullarının gururundan ve bu gururun girebileceği çeşitli kılıklarla bu kılıkların insana alçakgönüllülükmüş gibi gözüken kıvamından korkuyorum, dedim. Sonra artık kendimi frenleyemedim ve hayatımızın içinde gezinip duran tanklardan, helikopterlerden ve uçaklardan korkuyorum, dedim. Sonra aniden hatırladım ve bir insanın her şeyi bilebileceğini sanan kıt akıllı adamların, geçmişlerini başkalarının geleceğinden geri almaya çalışan kırkını aşmış çocukların ve hemen her fırsatta yaralı güvercin rolü oynayan kadınların yanı sıra ben uzun ömürlü neşelerle uykulardan da korkuyorum, dedim.”
Reklam
Yüreğimde kesik bir güvercin kanat çırpıyor.
“Keşke bir güvercin olsaydım, bu dünya sevmek için çok küçük.”
Sarp bir güvercin düşüyor yüreğimden buna dayanmalıyım ölünce bir partizan gibi ölmeliyim sabahın kuşluk vaktine savrulan savrulan savrulan ergen ölüleri gibi. Şehrin şarkısını söylediğim zaman yağız bir kımıltı oluyor sesim korku ve cüzam korku ve cüzam korku.. Ne beklenebilir artık namlulardan. Harçlar karılmış duruyordur hem de kara bir gerdek olarak yaşıyoruzdur kendimizi ne beklenebilir..
ne demişti şair; barışı bir güvercin sevgiyi bir çocuk yaşamı bir kadın sunacak biz aptallara
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.