Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunun farkında mısın Angelina?" diye sordu. Baldırındaki kılıftan bir bıçağa uzandı- ğında kocaman gözlerle izledim. Göğsüme doğru yönelttiği kocaman bıçağı takip ettim ve bıçağın hafif kıvrımlı ucunu gömleğimin ilk düğmesinin altına taktı. Pürüzsüz metal yüzeyinin üstünde kurumuş kana benze- yen
Sayfa 158
Evet, kendi pedagojik kovanımızın vızıltısını dinlemekten cesaretimizin kırıldığı zamanlarda içimizdeki dalgalanma bizi önce suçlu aramaya iter. Milli Eğitim, zaten herkesin kendi suçlusunu kolaylıkla işaret edebileceği bir yapıya sahiptir. "Anaokulunda bunlara doğru durmayı öğretmemişler mi yani?" diye sorar ilkokul öğretmeni, tilt
Sayfa 174Kitabı okudu
Reklam
Aslı’yı avukat bir arkadaşımın ofisinde gördüm. Yeni boşanmıştı. Çok güzeldi, çok farklı ve çok sıradan, çok sade ve çok ışıklı, çok sessiz ve çok konuşkan, çok saf ve çok bilgili, çok kırılgan ve çok güçlü. Aynı anda birbirinin zıttı her şey olabiliyordu Aslı. Ben hangisine âşık olduğumu bilmiyordum. Henüz bitmiş bir evliliğin ardından, benimle birlikte olması için çok zorladım onu. O bende ne buldu? Bu sorunun cevabını eskiden, ben âşık olunmayacak bir adam değilim, diye yanıtlayabilirdim. Ama sevgiliyken, evlenirken, evliyken bal gibi biliyordum. Ben olmasaydım Aslı boşanmanın hemen ardından bir boşluğun içinde bulacaktı kendisini. Yeteri kadar sevilmemiş bir evliliğin ardından kendisini sevecek “şey” her neyse ona tutunabilirdi. Bir dil kursunda öğretmendi Aslı. Bir mali müşavirle evlenmiş. Anne babasını kaybetmiş. Karde- Şi yurtdışına gitmiş ve dönmemiş. Koca bir şehirdeki yalnızını doyurmaya yetmemiş kocası. Böyle anlatırdı onu. “Eğer Çok yalnızsan insan hastalıklı bir şekilde evlendiği kişinin nem kocası hem babası hem abisi hem çocuğu hem arkadaşıolmasını istiyor. Benimki sadece koca bile olamadı” demişti, 'hıhaf ki beni terk etme sebebini de “Ben senin annen değilim ve asla olmayacağım" cümlesinde dile getiriyordu
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Afrodit'lə coffee date'ə ehtiyacım var ahahah
"Aşk her güçlüğü yener," diye umut verdi Afrodit. "Helen ve Paris'i düşün. Aralarına bir şeyin girmesine izin verdiler mi ?" "Truva Savaşı'nı başlaüp binlerce insanın ölmesine sebep olan kişiler değil miydi onlar ?" "Pöf. Mesele o değil. Yüreğinin götürdüğü yere git." "Ama... Nereye götürüyor bilmiyorum ki. Yüreğim yani." Anlayışla gülümsedi. Gerçekten güzeldi. Sırf yüzü falan güzel olduğundan da değil hani. Aşka o kadar inanıyordu ki onu dinledikçe insanın içinin kıpır kıpır etmemesi mümkün değildi. "İşin keyfinin yarısı bunu bilmemekte," dedi Afrodit. "Çok acıyor için, değil mi ? Kimi seviyorsun, kim seni seviyor bilmiyorsun ? Ah, siz çocuklar yok musunuz ? O kadar şirinsiniz ki ağlatacaksınız beni." "Yok, yok," dedim. "Ağlama." "Sakın merak etme," dedi. "İşleri kolaylaştırıp canınızı sıkmayacağım. Bilsen ne sürprizler gizledim sizin için. Keder. Kararsızlıklar. Ah, bekleyin de görün." "Aman ne gerek var," dedim. "Hiç zahmet etmeyin." "Ah, ne kadar şirinsin ! Keşke tüm kızlarım senin kadar tatlı bir çocuğun kalbini kırsalar."
Sayfa 182 - Doğan Çocuk, 77. BaskıKitabı okudu
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Reklam
Yarın sabah yüzümü de yıkamayacağım Donum fanilam leş gibi oldu hele Tırnaklarım uzadı kesmeye üşeniyorum Biri sevabına çişimi de ettirse Sokağa çıktım mıydı akşam serinliğinde Bacaklarımda derman yok Rakı makı içiyorum gene olmuyor Ne Sabri'ye uğradığımavar ne Celile'ye Başım dönüyor içim sıkılıyor ha bire Bu dünyada pırıl pırıl
"...Seninle birlikte olduğum sürece kadar her şey o kadar güzeldi ki. Bütün hayallerimin ötesindeydi. Bir çocuğun yüreğini olgunlaştırmak, çocukluk düşlerinin içinde yaşamak her kurbağaya kısmet olmaz." "Merak etme. Ağlamayacağım. Yüreğimde büyük bir boşluk bırakacaksın. Gittiğin yerde bütün güzellikler senin olsun."
Sayfa 220 - Can
Isabel ses çıkarmamak için yumruklarım sıktı. Yoksa Winter yine durabilirdi ve genç kadının şu anda en son istediği şey onun durmasıydı. Birdenbire göğsünü bıraktı ve doğrularak genç kadına baktı. “Sana ait her şeyi keşfetmek istiyorum.” “O halde bunu yapmalısın,” diye karşılık verdi Isabel mırıldanarak. Winter parmak uçlarıyla önce
Sayfa 249
"Ee? Ne düşünüyorsun?" Kalçasını çıkarıp kaşlarını kaldırdı. Ona baktım. Biraz daha kısa ve düz olan saçlarının dışında, bana aynı göründü. Çamura bulanmışken bile çok güzeldi, o yüzden ne söylememi beklediğinden emin değildim. Sanırım üç buçuk saat boyunca işkenceye katlandıktan sonra iyi bir iş çıkarıldığı için onaylanmaya falan ihtiyacı vardı. "Saçını sevdim?" Angelina iç geçirip başını iki yana salladı. "Ümitsiz vakasın." "Ne demek istedin ki?" Kuaförün parasını öderken sordum. "Ne kadar harika göründüğümü?" "Buraya gelmemizden önce de harika görünüyordun. Neredeyse dört saattir orada ne yapıyordun? Netflix mi izliyordun?" Başını yana eğdi ve somurttu. "İlginç bir iltifat etme şeklin var."
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Tanrıça İnanna, Gilgameş'e daha Huluppu ağacını kestirdiği zaman göz koymuş­tu. Fakat o sıralarda Tanrıça'nın bir sevgilisi vardı. B ir gün her nedense ona kızmış ve ondan ayrılmıştı. Gilgameş'i, canavarı öl­dürüp elini yıkadıktan ve kendisine eski düzeni verdikten sonra ilk gören Tanrıça İnanna oldu. Çok yakışıklıydı.
"Vakit sabahtı, bir kış sabahı ve Diogenes kumun üzerine çıplak uzanmış güneş banyosu yapıyordu; sabahın, üzerine yağan güneşin keyfini çıkarıyordu; her şey çok güzeldi, sessizdi, nehir akıyordu... “Ne demeliyim?” diye düşünür İskender. İskender gibi bir insan nesnelerden ve mülkler dışında düşünemez. O yüzden Diogenes’e bakar ve “Ben Büyük İskender’im. Bir şeye ihtiyacın varsa, bana söyle. Büyük yardımım dokunabilir ve sana yardım etmek isterim” der. Diogenes güler ve “Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Yalnız biraz kenara çekil, çünkü güneşi kapatıyorsun. Benim için yapabileceğin tek şey bu. Ve hatırla, kimsenin güneşini kapama, bir insanın yapabileceği tek şey budur. Gölge etme, başka bir şey istemem” der. İskender bu adama bakar. Onun karşısında kendini dilenci gibi hissetmiş olmalı: “Hiçbir şeye ihtiyacı yok ve benim bütün dünyaya ihtiyacım var ve o zaman bile tatmin olmayacağım, bu dünya bile yeterli değil.” İskender, “Seni gördüğüme sevindim, hiç bu kadar halinden memnun bir insan görmemiştim” der. “Sorun yok!” der Diogenes. “Benim kadar memnun olmak istiyorsan, gel yanıma uzan, güneş banyosu yap. Geleceği unut ve geçmişi bırak. Seni engelleyen kimse yok.” İskender güler, yapay bir kahkaha elbette ve “Haklısın - ama daha zamanı gelmedi. Bir gün ben de senin gibi dinlenmek isterim” der. “O bir gün asla gelmeyecek” der Diogenes. “Dinlenmek için neye ihtiyacın var? Eğer benim gibi bir dilenci dinlenebiliyorsa, başka neye ihtiyaç var? Bu mücadele, bu çaba, bu savaşlar, bu fetihler neden? Bu kazanma ihtiyacı neden?”
Sayfa 179Kitabı okudu
"Ay ya burnum kopar da çocuğumuz burunsuz, Voldemort gibi doğarsa?" diye sorarken, burnunu sıktığım için sesi komik geliyordu. "Çocuğun burnu benim eski burnuma benzemez umarım," dediğimde bir an bana şüpheyle baktı. Kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Senin burnun estetikti, değil mi?" "He, öyleydi," diyerek yüzüne doğru eğildim. "Kırılınca mecbur yaptırdım." "Şekli çok değişti mi?" diye sordu tekrar şüpheyle. "Lan kötü değildi burnum, hemen hemen bununla aynıydı işte. Hatta daha güzeldi." "Burnun kötü de olsa burnunu ısırırdım, merak etme," dedi bana çocuksu sırıtışını göstererek. "Ben de seni tek lokmada yutardım." "Midende mi yaşardım yoksa?" "He, yaşardın."
Ey dünyanın zarifi! Selam senin üzerine olsun. Benim hastalığım ve sağlığım senin elindedir. Kulun derdinin dermanı nedir, söyle. Bu, eğer alırsam senin dudaklarından aldığım öpücüktür. Eğer vücudumla senin hizmetine ulaşmazsam ruhum ve kalbim senin yanındadır. Madem ki sözsüz hitap oluşmuyor, o halde dünya niçin “buyur”la doldu? Ah ah! Gönlüm
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.