Düşler gerçeküstü yalanlara dolanmış,
Bugünler aşklarını arayan gözlere bakıyor,
Yarınlar belirsiz güzellikte,
Habersizce harekete geçiyor.
Geçmiş ve gelecek,
Gerçek hissetmezsen,
Yaşadığın her anı öldürürsün.
Sahi bu aşk ne şaşılası bir şeydi. İnsan âşık olunca akıl hükmünü yitiriyordu. Zira otuz dokuz yıl boyunca varlığından habersizce yaşadığı birinin, artık o olmadan yaşayamazmış gibi hissettirmesi akıl alır şey değildi. Her şey onunla ilişkilendiğinde vardı, onunla bir bağlantısı varsa anlamlıydı. Sokaklarda yürürken etrafa dikkatlice bakmak, bir yerde rastlarsam heyecanıyla dolaşmak... Zihninde sürekli onun sesini duymak, o sesin büyüsüyle başka dünyalara dalmak... Her sevinci onunla bağdaştırmak, her sıkıntıyı ondan sakınmak... Aylarca, bıkmadan usanmadan aynı şarkıyı dinlemek, uykusuzluktan harap olmak, yastığın boş kısmına onu varsayarak sarılmak... Rüyalarında onu görmek, sabahları yataktan aklında onunla çıkmak... Bazen kendi kendine konuşup onunla konuştuğunu hayal etmek, tanıdığı tanımadığı herkese yerli yersiz ondan bahsedebilmek için can atmak...
Ölmek ne bilmiyorum. Merak da etmedim hiç. yani iyi kötü bir fikrin var aslında, tam olarak ayrıntısını bilmiyorum ama. Tatil gibi bir şey sanıyorum onu, taşınmak gibi, kesin bir şey. Onu bir daha göremeyeceğim biliyorum yine de fakat. Bu kadar ani olmasına, böyle habersizce kaçar gibi olmasına üzülüyorum sonra, bozuluyorum biraz çağırsaydı ben de gelirdim belki?
İlk yıldız doğdu bile, sonra karşı tepede üç ışık; birdenbire, habersizce inivermiş gece, arkamdaki çalılarda bir mırıltı ve bir meltem, gün bende tatlılığını bırakarak kaçıp gitmiş.
Felç inmiş ağaçlar kadar hürüm şimdi
Sonbahar başlayacak parmaklarımı oynatabilsem
ya da habersizce yanıma sokulan bir hayal
gibi sesime kulak veren hatıralar var
gibi içim yüzlerle tıkalı mazgal
Yoksa bağışlanmak böyle mi tomurcuklanıyordu?
Gürültülü patırtılı bir veda töreniyle değil de, eşyalarını sessizce toplayıp bir gece yarısı, habersizce sıkışarak mı?
Bitkilerin sessizliği hoşuma gider. Görmeden görür gibidirler, bakmadan bakar gibi; dokunuşa boyun eğerler ama yine de asla teslim olmazlar. Onları ezebilirsin ama gelecek yıl yeniden çıkarlar. Sanki mucizevi bir kimyasallık taşırlar. Habersizce oradadırlar. Geceleyin uyurlar ama zamandan haberleri yoktur. Hafif hafif soluk alıp verirler ama duyulmazlar.
Habersizce ölmek, kimseye farkettirmeden yeryüzünden yokolup gitmek büyük bir özgürlüktü. Ölümün bütün ürkütücülüğünü yok ediyor, ölümün vahşetini silip atıyordu. Onun öldüğünü kimse bilmeyeceği için, ölmemiş gibi olacaktı. Ölmekten kurtuluyordu bir bakıma.
...aşk hayatımdan ve bir kadın olarak hayatımdan çıkıp gittiğini kavradım.
Sonra birden içime habersizce ve sımsıcak, çocuksu bir özlem doldu; yeniden anneme ve bir daha geri gelmeyecek İlk gençliğime dönme özlemi.
Hiç bilmem, sıra kimin? Aramızda gezer ölüm
Halkı bahçeye çevirmiş, dilediğini keser ölüm.
Nicelerin belini büker, nicelerin mülkünü yıkar
Nicelerin yaşını döker, var gücüyle kırar ölüm.
Birinin alır kardeşini, hemen döker gözyaşını
Hiç iyileştirmez bağır yarasını, habersizce gelir ölüm.
Yiğidi yaşlı olunca, bırakmaz kendini bilmeye
Birini bırakıp gülünce, gözlerini süzer ölüm.
Miskîn Yûnus niye durur? Ejderhaları yutar ölüm.
Saraybosna, 1992-1996 arasında, tam 1425 gün boyunca kuşatma altında tutulmuştu. "Modern dünya" nın tam da böyle bir yer olduğundan habersizce, "Bu nasıl olabildi?" diye merak edenler, 2020'nin Suriye'sine veya Doğu Türkistan'ına bakabilir. Mahiyet itibariyle, değişen bir şey yok zira.
İzin verilmeyen duygular, yaşanan olayı hatırlatan en ufak bir sökük bulsunlar hele. Senin içinden habersizce, hatta sinsice dışarı çıkıyorlardı. Oysa suçlarken bulduğun karşındakini, senin bir yansımandan başka bir şey değildi.