-Aşk acısı acıların içinde en fasulyeden olanı...
-Nasıl yani?
-Sen anneni kaybettin mi?
-Aman Allah korusun.
-Değil mi? Allah korusun. Peki sana şöyle sorsaydım: Irmak seni hiç terk etti mi? Aman Allah korusun demezdin.
-Hiç bir şey anlamıyorum. Fazla kaçırdın rakıyı...
-Rakıyla alakası yok insanların hayatındaki insanları hep yanlış
Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın… Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya… Kapıları sırlara açılan bir kent… Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar… Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı… Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu… Ölümün yok edemediği bir sevda… Yıllara
Günlerden bir gün Padişah'ın kızı havuzda yıkanırken
bir güvercin gelip yakındaki nar ağacına konmuş.
"Güzel kız, ne hoş görünüyorsun! Aşık oldum sana.
Hadi çık şu süt havuzundan da daha iyi göreyim seni," demiş.
"Seni utanmaz kuş!" demiş Prenses.
"Buradan gitmeni buyuruyorum. Ben Padişah'ın kızıyım.
Kimsenin
Benim değil, senin rahat etmen gerek Halit.
Peki, bir şey söyleyeyim de daha da rahatlayalım Hocam. Sanma ki yalnız bu iki garibi öldürdük. Sanma ki adam öldürmenin günah olduğunu bilmiyorum. Ama yaşamanın da zorluğu var. Emir kulu olmak var. Bunu da yaz defterinin bir köşesine. İlerde belki işine yarar. Hadi şimdi iyi geceler.
Kapıyı vurup çıktı Halit.
Öğretmen yatağın ucuna ilişti.
Yazdı defterinin bir köşesine Halit'in bu söylediğini.
Unutulmasın.
İyi ama uyumuş bu kız; başı omzuna düşmüş, gözleri kapanmış, dalıp gitmiş derin uykulara. Hadi sen şimdi yatağına git. Hikâyenin asıl vurucu yerlerine yeni geliyoruz, kalanını yarın anlatırım. Hadi iyi geceler, iyi uykular.
İtiraz etmiyor, aslında beni tam olarak duymuyor bile, gençlik uykusu, bastı mı basıyor işte, ne güzel; uyku sersemi sallana sallana alt kata iniyor.
Hadi iyi geceler, iyi uykular.
Bizim dedelerimiz, 60 sene sevdalık kaldılar nenelerimiz ile ama, parmaklarına alyans takamadılar. Çoğu, o yoksulluk içinde nişanlansa bile, askere gitmeden evvel, yüzüğü bozdurup da yolluk yaptı kendine. Ama bir kez de olsa bir başkasına yan bakmadı, başkasına da baktırmadı. Sabahları tahta kaşığı daldırdılar bol naneli, sıcak tarhana tasına.
İyi geceler bir tanem – ateşli güvercinim, can kardeşim! –Gözleri birdenbire yaşla dolmuştu ve genç adamın yüzünü göğsüne bastırıyordu.– Bunlar son gözyaşlarım. Hadi artık uyu ve bu gecenin kederini unut, tatlım, yarın daha keyifli uyanırsın. –Ve Ordınov’u tutkuyla öptü.
-Şimdi kış olsun istiyorum, dedi.
-Neden?
-Soğuk olsaydı seni örtüp bastırmak bahanesiyle yanına gelir, bir daha öperim.
-Gel!
Uzun uzun öpüştüler. Sonra, onu omuzlarından itti.
-Hadi, git artık, dedi. Kış da olacak değil mi?
-Elbette olacak. İyi geceler.
-Sana da.