Kayanın üzerinde durup aşağıdaki ırmakdan yukarıdaki tepelere kadar uzanan verimli vadiye bakıp etrafımdaki her şeyin tohumdan çıkıp fışkırdığını görünce;
eteğin zirvesine kadar yüksek araçlarla yoğun bir şekilde kaplı o dağların hareketli kıvrımlarının o vadileri en güzel ormanlarla gölgelediğini görünce,
sakin ırmak, fısıltı yayan sazların
"...hakkında hiçbir şey bilmediğimiz durumlardan nasıl da harika biçimde kurtuluyoruz; tutacağımız yol konusuna bir kuşkuya ya da tereddüde, adına ikilem dediğimiz şeye düştüğümüzde şu yoldan gitmeye niyetlenmişken gizli bir işaret bizi nasıl da öbür yola yönlendiriyor; akıl, eğilimlerimiz ve belki de işin mantığı, öteki yoldan gitmemizi buyuruyorken yine de zihnimizdeki nereden ve hangi gücün yardımıyla
kaynaklandığını bilemediğimiz tuhaf bir baskı bizi bu yoldan gitmeye zorluyor ve sonradan anlaşılıyor ki gitmemiz gereken, hatta hayal gücümüzü zorlayan şu yoldan gitmiş olsaydık mahvolacakmışız. Bu ve buna benzer pek çok kanaatimi sonraları kendime kesin kural edindim ve bir şeyi yapıp yapmama, ya da tutulacak yol konusunda o gizli işaretleri ya da zihnimin baskısını ne zaman hissettiysem, kafamda bir tür baskı ya da işaret belirmesi dışında başka hiçbir nedenim olmasa bile gizli buyruğa boyun eğmekte asla tereddüt etmedim."
Ben tecrübeli olduğum için
hemen anladım tabii. İlkokula başladığım zaman da, ortaokula başladığım zaman da, hatta okula yeni bir öğretmen geldiğinde hep olduğu gibi, idare sınıfta kafası yumurtaya benzeyen bir çocuk var, bilginiz olsun. Aman normal davranın diye bir talimat verdiğinden, çok harika öğretmenlerimiz bir insana normal davranmanın ona karşı bir davranış şekli geliştirmemek olduğunu bilmediklerinden, önce beni bir görmeye, fark etmeye çalışmışlardı."
Hipergami, çocuklarınız için ne kadar iyi bir Baba olduğunuzu umursamıyor.
Hipergami, ona daha iyi uyum sağlamak için üniversitedeki bölümlerinizi ve hayattaki kariyer seçiminizi nasıl yeniden düzenlediğinizi umursamaz.
Evde oturan bir baba olarak kendinizi ne kadar ilham verici veya tatmin olmuş hissettiğiniz hipergaminin umrunda
Bir salkımsöğüde benzetiyorum seni
Uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
Kendimi unutulmuş bir ırmağa
Yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
Düşmüyor bir gün olsun
Sularıma gölgen...
Yetmezmiş gibi İstanbullu Rumların ve Ermenilerin bir kısmı düşmana kucak açmış, şehri kurtaran kahraman askerleri karşılarcasına sevgiyle karşılamıştı onları.
Pera'daki dükkânlar Yunan bayraklarıyla ve Venizelos'un portreleriyle süslenmişti. Türk müşteriler, boş masa yok diye lokanta kapılarından geri çevriliyordu.
Memurlara maaş ödenemiyordu. Kışın en soğuk günleri odunsuz kömürsüz geçmişti. Vapur, tren ve tramvay seferleri kömür yokluğu yüzünden aksayıp duruyordu. Ekmeği, şekeri ancak karaborsa mallara parası yetenler satın alabiliyordu. Fakirler açlıktan ölüyordu ve ölüleri gömecek kefenin bile bulunamadığı yazıyordu gazetelerde.
Üstüne üstlük her köşede halkın önünü kesmeye hazır birkaç düşman askeri bekliyordu. Çocuklar, sömürgelerden gelen askerlere cin görmüş gibi korkuyla bakıyordu. Onlar da kahkaha atarak süngülerini gösteriyor, korkunç suratlar yapıyorlardı.
Yaygın olarak görülen psikoterapi yaklaşımlarının hepsi -bilişsel davranışsal (BDT), sistemik aile, psikodinamik ve hümanist- doğru terapist doğru danışanla doğru zamanda buluştuğunda işe yarayabilir. Benim önerim en az iki psikoterapi yaklaşımı üzerine iyi bir eğitim almanız ve hangi yaklaşıma yakın durduğundan bağımsız olarak, mümkün olan en iyi