ANKARA
“Bir serum lastiği gibiydi aramızdaki şey o bunu bilmeden gitti. Ankara’ya varınca fark etti ve ondaki ucunu bıraktı. Ben kalbime bağlamıştım oysa hâlâ acıyor.
Sözlerinden iki nefret, gözlerinden iki cehennem okunuyordu. Bu Ankara nefreti sokağa, binaya, ya da başka bir canlıya duyulabilecek türden bir nefret değildi. Onun hüznü çok
GERÇEK HAYAT..
Dünya hayatı, ezan ve kameti okunmuş bir vakit namazına başlamak için, İmam'ın Allahü Ekber demesini beklemek kadar kısa bir zaman dilimidir. Hayata gözlerini ilk açtığında, ezan ve kameti okunan âdemoğlunun dünyadaki kalan süresi, sadece ve sadece "namaza niyet edilme süresi" kadardır. İşte uğruna birbirimizi yediğimiz, yaradılış gayemizi unutup insanlıktan çıktığımız o süre, ansızın musallada İmam'ın "er kişi" veya "hatun kişi" niyetine Allahü Ekber demesiyle iki bölümlü filmin ilk bölümü tamamlanmış oluyor. Zaten ebedi bir sefâ için, birkaç günlük vefâ değil mi dünya dediğin...
Renk cümbüşünü andıran bir seyirlik. Kısa kısa ve birbirinden tamamen bağımsız gibi görünen ama aslında adına lanet olası bilinç akışı denilen bir teknikle yazılmış.
Bu inanılmaz terennümleri hissedebilmek, kesinlikle her er ya da hatun kişinin harcı değil.
Baş karakterenin mutsuz ve yapayalnız dünyasına bir haykırış niteliği taşıyan, kendi halinde sade ve yapmacıktan uzak bir kitap okudum.
Dokunsanın ağlayacak sanki, ha düştü ha düşücek derken, habire gülümseyen, insana adeta umut aşılayan bir karakterdi o!
Esasında sahip olduğu mutluluğu da yansıtmıyordu, insanların küçük şeylerden mutlu olmasını sağlamak için de onlara var gücüyle sümkürüyordu adeta.
Hatta zaman zaman çırpınıyor ve belki de her defasında asla başaramayacağını da biliyordu.
Oysa ki gerçek mesele: buradaki eşsiz güzelliği duyumsamakta.Dedim ya, her er kişi ya da hatun kişi fark edemez bunu, etse de zaten neyi farkettiğinin farkında değildir!...-ne demekse bu ben de saçma buldum...-
Bu gerçeği farklı bir havaya sokup insana bambaşka şeyler uyandıran bir biçimde sunmayı başarmış yazar.
Bu arada, adeta kitabı mukaddes niteliği taşıyan bu romanı tam olarak idrak edemeyenler için de son olarak şunu eklemeliyim: er kişi ya da hatun kişi niyetine ruhuna el fatiha!
Not: 9 yıl evvel yazılmış bir inceleme, o nedenle cümle hatalarını ve anlamsal bozuklukları hoş görünüz.
Ansızın yola çıkarır mı birileri sizi! Yollara olan düşkünlüğünüze katılan esrar, ömrünüzde köşe taşı niyetine kalbinize oturur mu ya da! Bu kitap böylesi sorular sorduruyor işte insana.
Rasim Özdenören'in elimde tuttuğum "Ansızın Yola
(Haziran ayı öykü etkinliği)
Bir yakınınızın cenazesinde hayal edin kendinizi (Allah gecinden versin). Namaz kılınmış, cenaze defnedilmiş. Gözde yaş, gönülde hüzün, elde mevtanın hayrına dağıtılan kıymalı kır pidesi. İşte o kıymalı kır pidesi; ölenle ölünmediğini, hayatın her şeye rağmen devam ettiğini simgeliyor. Kıymalı pide deyip
Yaşar Kemal, aşk acısıyla akarsulara özenip kendini taştan taşa vuran adamlardan olacağını düşündüğü günlerden birinde karşısına kendisinden başka hiç kimseye benzemeyen bir kadın çıkar. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen, eğitimli, Yahudi asıllı Thilda Serrero...Bütün bunların üzerine Karacaoğlan'ı da bilmektedir. Yaşar Kemal, kalbinin