Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dünya'yı döndürenin para olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ama demirin paslanması nasıl kaçınılmazsa büyük kârlar da büyük kıskançlıklar doğurur. Her ayrıcalık başkaları tarafından haksızlık olarak algılanır ve küçük bir grubun aşırı derecede zenginleştiği bir yerde, haksızlığa uğrayanların işbirliği kendiliğinden oluşur. Cenovalılar, Fransızlar, İspanyollar; altın selini Büyük Kanal'a
Sayfa 22 - 24Kitabı okudu
Gizlenmişlik Motifleri
"Hele başkalarının önünde, nerdeyse daima sadece görünürüz. Bazen de bir şeylerin arasından görünürüz ancak bu yarım olmanın, olmakta olmanın da doğru olup olmadığı, şüphe götürmeyi sürdürür. İnsan kendi deruni zamanda mündemiç hareketi doğrultusunda yaşar. Çokluk, bu daima sadece başta anlık olandan gelir, dahası herhangi bir yabancının kolaylıkla ayak basamadığı ve insanın kendininin sadece mecazi ve ender olarak girdiği bireysel 'öyle olmak' ortaya çıkar.."
İletişim Yayınları
Reklam
Şiir bir "Byron"u ve bir "Korsan"ı, bir "Harold"u, bir Lara'yı¹ çıkarıyor, ama bakın bu kişiliklerin ortaya çıkmalarından az bir zaman geçtiği halde, görgü, bu kahramanları çürüğe çıkarmıştır, çirkin, kötü karakterler olarak kabul edilmişlerdir, hele bizim "Peçorin", "Kafkas Tutsağı"²: Ahlaki bakımdan tamamen olumsuz tiplerdir, kısa zamanda başarıya ulaşmış Petersburg memurudurlar. Peki, neden çürüğe çıkmışlardır? Çünkü gerçekten kötücül tiplerdir bunlar, sabırsızdırlar, açıktan kendileriyle cenkleşirler, o kadar ki, bireyin toplum için, toplumun birey için yaşamasını sağlamak zorunda olan edebin uyumunu bozarlar. ¹.Byron'un yapıtlarının kahramanları. ². Puşkin'in Kafkas Tutsağı adlı öykülü şiirinin kahramanı.
Sayfa 462 - Yapı Kredi Yayınları
Allah'ın Boyasıyla Boyanmak
"Şöyle deyin: “Biz Allah’ın boyadığı renge boyandık. Kimin boyası Allah’ın boyadığı renkten daha güzeldir? Biz, yalnızca O’na kulluk ederiz.” (Bakara, 138) 138. ayette “Allah’ın boyası” (sıbğatullah) ifadesine müfessirler: “İslâm, İslâm boyası, Allah’ın ezelî-ebedî değişmez dini, Allah’ın insan tabiatına lütfet­miş olduğu temiz fıtrat,
Bakara 138Kitabı okuyor
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Aynı zamanda Selva Ankara'da iyice gözlemlemişti etrafindakileri. Çevresindekilerin çoğu, ablası gibi iyi evlilikler yapmış genç insanlardı. İlk birkaç yılın sonunda sevdanın hızı kesilince, hele çocuklar da doğunca, seçtiği kişinin hiç değişmeyecek olan mizacıyla baş başa kalıyordu insan ve bu yüzden hayatı paylaşacağı eşiyle aynı telden çalıyor olması çok önemliydi.
Reklam
Bir İnsanı Nasıl Tanırsınız?
Eskiler, bu sorunun cevabını bulabilmek için, tanımak istediğimiz insanla özellikle iki şeyin -mümkünse her ikisinin de- yapılmasını tavsiye etmişler: Yolculuk ve alışveriş. "Filancayı çok iyi tanıyorum, kefilim" diyenlere şu soru hemen sorulurmuş: “Onunla yolculuk veya alışveriş yaptın mı? Yapmadıysan, onu iyi tanıdığını nasıl iddia ediyorsun?" Yolculuk, bir insanın hangi raddeye kadar zorlanabileceğini, keyfi ve rahatı kaçtığında nasıl tepki verdiğini, farklı mekânlara ve insan tiplerine uyum yeteneğini, vakti nasıl kullandığını, kısacası "değişen dış şartlar karşısındaki bütün reaksiyonları”nı görmeye yarıyor. Yolculuk -hele de uzun yol-, insanın normal zamanda belki gizlemeyi başardığı her bir arızasının çıplak şekilde ortaya döküldüğü bir tecrübe. Alışveriş ise, bir insanın menfaatine düşkün olup olmadığını, hak-hukuk kavramlarını nasıl algıladığını, karşısındakini düşünme ve empati yapma derecesini, sözünde durup durmadığını, "kayıp" ve "kazanç" mefhumlarını nasıl tanımladığını röntgen filmi gibi ele veren bir süreç. Yolculuk ve alışveriş... Eskilerin yüzyılların ötesinden süzülen tecrübelerinde büyük hikmetler gizli gerçekten.
İhtilaf ahlakı
İslam; şahısların, cemaatlerin, tarikatların, siyasetlerin, diyanetlerin, ilahiyatların temsil edeceği bir din değildir. Dinin baki hakikatleri, fani şahsiyetler/kurumlar/gruplar üzerine bina edilemez. İslam, ancak güzel ahlakla temsil edilir. Her ne surette olursa olsun, herhangi bir isim/sıfat altında, kişi veya kişiler mutlaklaştırılamaz.
“Dün akşam, hele buraya geldikten sonra, bir an neler ümit etmiştim… Sihirli bir el tarafından tamamen değiştirileceğimi, ruhumda, küçük kız çocukları gibi masum, fakat aynı zamanda bütün hayatımı kavrayacak kadar kuvvetli heyecanlar duyacağımı, bu sabah uykudan, başka bir dünyaya doğar gibi uyanacağımı sanmıştım. Fakat hakikat ne kadar başka… Hava her zamanki gibi kapalı; odam soğuk… Yanımda, her şeye rağmen bana yabancı, bütün yakınlığına rağmen benden ayrı, benden başka bir insan… Adalelerimde yorgunluk ve başımda ağrı…”
Sayfa 115Kitabı okudu
Dünyadaki kısa ömrümüz içinde, kulluk imtihanın en zoru iffet haline gelmiştir. Hele ki ahir zamanda! Bu imtihanı kazanan insan, dünya ve ahiretin kahramanıdır.
Sayfa 87 - Nesil yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Abbasî Dönemi'nde savaşlar neredeyse durdu ancak İslamlaşmanın siyaseten halifeye bağlanmak anlamına gelişinin uzun süre Türkleri bu yeni dinden uzak tuttuğunu düşünüyoruz. Yeni dönemin etkisinin bir anda hissedilmediğini, araya çok zaman girmesi gerektiğini de ekleyelim. Sonuçta değişen şey sadece iktidardı ve belirttiğimiz gibi, halife
Sayfa 193 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Çirkindi bu oda. Çirkindi bu eşyalar. Çirkindi duvarların badanası, kapılar, kapıların kilitleri, kolları, süpürgelik. Çirkindi perdeler, alüminyum raylar. Çirkindi masa, sandalye, kitaplık. Oysa avuç dolusu para karşılığı alınmıştı her biri. İstanbul’da evlerin döşemesi eğreti elbiseler gibi sarkar odaların üstünden. Hele sabah saatlerinde. Bunlara yalnız loş abajur ışığında katlanabilirsiniz. Eşyadan çok tiyatro dekorlarına benzerler. Tam bir verimle katılmazlar yaşama. Hep bir hoşnutsuzluk duyarsınız onlara baktıkça. Doyumsuzluk kuraldır bu evlerde. Ne aldınızsa kısa zamanda bozulur, parlaklığını, boyasını yitirir. Kumaşlar solar, tüylülerin havı dökülür. Duvarlar ve tavan tozar bütün gün. Filiz şaşar her süpürüşünde bunca tozun, süprüntünün çıkışına. Evlere ayakkabıyla girilişine verir bu kirlenişi.
Sayfa 26 - YKY Yayınları 2
Bu zamanda, neyin ne kadar süreceğini kim bilebilir? Hele de böyle bir günde! Olup biteni konuşmanız gerek, bu iş daha fazla uzayamaz artık.
Sayfa 321Kitabı okudu
Kolay değildir gül yetiştirmek; hele bin bir çeşit, bin bir renk olsun isterse öğretmen. Maharet, güllerin ne kadar narin olduklarını unutmadan bu sanatı icra etmektir. Öğretmenlik mis gibi gül kokularıyla, rengarenk güllerden beslenebilmektir aynı zamanda. Selam olsun gül besleme sanatını hakkıyla icra edenlere.
Gökçen varsa gerçek sevgi ve hele saygı şart.. şapşart ..
Gönlünde bu kıza karşı duyduğu sevginin yanına iki gündür bir de saygı eklenmişti. Herkesin korkulacak bir canavar diye çekindiği bu peçeli kız gerçekte çok iyi bir insandı. Bir peri kadar güzel, pars gibi güçlü, aynı zamanda bilgili ve yüzünü göstermediği için de manalı idi.
Sayfa 181 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
922 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.