Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hiçbir şey gözünü korkutmasın. Evvelce de söylediğim gibi, hep senin yanındayım. Her şeye birlikte karşı koyar, birlikte tahammül ederiz.
Sayfa 153Kitabı okudu
Artık anılarıma son veren kesin yıkımımı anlatabilirim. Ama hep ileri gidebilmek için baştan ileri atılmak gerekiyor. İşte o zaman hiç bilmediğim şeyleri öğrenebilirdim. Eğer böyle davranmazsam, anlatmak istediklerimin hiçbirini anlatamazdım. Yoksa her şeyi bir tahmin ve öngörü üzerine yazmak zorunda kalırdım. Eserime başlarken de söylediğim gibi sonsuz güzellikleri bir yana bırakacak, meramımı apaçık anlatmak için çaba harcayacağım. Okuru gereksiz şeylerle sıkmak hiç de sevmediğim bir şey. Neyse konuya gelelim:
Reklam
"Sadece düşündüğünü söyleyen ve söylediğini de yapan bir adamdı." (Sayfa 158) " Size daha önce de söylediğim gibi, en önemlisi sabır göstermek. Umudu yitirmeden, düğümlerin tek tek çözülmesi gerek. Gerçi durum umutsuz gibi görünebilir, ama er ya da geç kaçmış ilmeği bulmamız gerekiyor. Zifiri karanlıktayken, gözlerin karanlığa alışana dek oturup beklemekten başka yapabileceğin bir şey yoktur." (Sayfa 331) "Sanki, böyle yazmakla, dağılan yaşamımın parçalarını birbirine bağlıyordum." (Sayfa 331) "Lütfen hep yaptığımız gibi olayları gereğinden fazla ciddiye alıp kara kara düşünmeyin. Bizler, yani hem normal olan, hem de normal olmayan insanlar, kusurlu bir dünyada yaşayan kusurlu kişileriz. Banka hesaplarının mekanik doğruluğu ile yaşamıyoruz ya da çizgilerimiz ve açılarımız iletiki ve cetvelle ölçülür cinsten değil. Haklı değil miyim?" (Sayfa 344) "Olaylar doğal akışına bırakıldığında, zaten gitmeleri gereken yere giderler. ne kadar çabalarsanız çabalayın, insanlar kırılmaları gereken zaman geldiğinde kırılacaklar. Hayat böyle. Belki size kürsüden vaaz veriyor gibi görünebilirim, ama sizin de böyle yaşamayı öğrenmenizin zamanı gelmiş demektir. Yaşamı istediğiniz biçime sokmak için çok çaba sarf ediyorsunuz. Eğer bir akıl hastenesine düşmek istemiyorsanız, yüreğinizi biraz daha açmanız ve kendinizi olayların akışına bırakmanız gerekli." (Sayfa 345)
Doğan KitapKitabı okudu
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Ha ha ha, tipik Türk aydını bu! :D
Benim söylediğim gerçek şudur: Rus liberalizmi yalnızca eşyanın var olan düzenine değil, doğrudan eşyaya da bir saldırıdır. Rus düzenine değil, doğrudan Rusya'ya bir saldırıdır. Benim liberalim Rusya'yı yadsımaya kadar götürmüştür işi, yani anayurdundan nefret eder, onu aşağılar. Rus'a dair şanssız ve başarısız her olay kahkahalarla güldürür onu, neredeyse coşturur. Halkın alışkanlıklarından, geleneklerinden, Rus tarihinden, her şeyinden nefret eder. Onu aklayacak bir şey varsa, o da ne yaptığının farkında olmaması, Rusya'ya olan nefretinin en üretken liberalizm olduğunu sanmasıdır (ah, aslında belki de son derece aptal, geri zekâlı ve tehlikeli bir muhafazakâr olan bir liberalin diğerlerince hep birlikte alkışlandığına bile sık rastlarsınız!). Rusya'ya duyulan bu nefreti yakın bir geçmişte bazı liberallerimiz neredeyse gerçek yurt sevgisi olarak görüyor ve bu sevginin nasıl olması gerektiğini başkalarından daha iyi görmeleriyle övünüyorlardı. Şimdi ise daha bir açıkyürekli oldular, hatta "yurt sevgisi" deyiminden utanır oldular ve bu kavramı zararlı, değersiz bir kavrammış gibi çıkarıp attılar sözlüklerinden... Bir gerçektir bu ve onu savunuyorum, ayrıca... bir gün bütün çıplaklığıyla, sade ve dürüstçe ortaya koymak da gerekiyordu gerçeği. Gelgelelim, aynı zamanda bu gerçek yüzyıllardır hiçbir toplumda ortaya çıkmamıştır, görülmemiştir. Yani demek istediğim, bir rastlantıdır bizdeki, belki gelip geçicidir de, kabul ederim...
Sayfa 424 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Sokretes'in savunması
Sokrates, digerlerinin senin için yarattığı yoldan gidemeyeceğini söylüyordu.Yürümelisin ve YOLUNU YÜRÜYEREK OLUŞTURMALISIN. Sokrates kabul edilmeyi talep etmiyor." Lütfen beni yalnız bırakın, benim sizi yalnız bıraktığım gibi.Lütfen benim özgürlüğüme izin verin.Ben sizin hayatınıza tecavüz etmiyorum siz de benim hayatıma tecavüz
Sayfa 37
Reklam
‌"Stoacılar Felsefeyi üçe ayırır: Mantık, Fizik ve Ahlak. Stoacılara göre felsefe yaşayan bir canlıdır. Mantık, bu canlının kemiklerini ve sinirlerini, Fizik etli bölgelerini, Ahlaksa ruhunu oluşturur. Stoacılar bunlar arasındaki ilişkiyi şöyle ifade eder: "En üstün iyi, erdemdir; erdem doğayla uyumlu yaşamaktır, doğayla uyumlu yaşama,
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Hep söylediğim şeyi, arzu ettiğiniz bir şeyi tezahür ettirmek kolaydır. Zor olan ona odaklanacak zamanı ve sabrı göstermektir. Bunun başka bir yolu yok. Elinizde telefon satlerinizi boşa harcamak mı yoksa meditasyon ile günde 20 dakika kendinize ayırmak mı daha doğrusu? Üstelik istediğiniz şey gerçekleşecek.
Şu anda yapman gereken şey, sahip oldu­ ğun yaşam tarzından vazgeçmeye dair bir karar alman. Örne­ğin, daha önce, "Y. gibi birisi olabilseydim, mutlu olurdum," demiştin. Böyle yaşadığın müddetçe, 'keşke şöyle olsaydı' gibi bir olasılıklar dünyasında olduğun sürece, asla değişe­mezsin. Çünkü "Keşke Y. gibi olsaydım,"
Reklam
"Böyle bir hayatınız olsun ister miydiniz?" Cevap vermemize fırsat tanımadan devam etti pa­zarlamacı. "Ne saçma değil mi? Böyle bir soruya insan nasıl ce­vap verebilir ki? İnsan henüz yaşamadığı bir hayatı nasıl satın alabilir? Kesinlikle haklısınız. O yüzden size Yeni Yaşam Organizasyonu olarak çok çok özel bir hizmeti­mizi göstermek istiyorum. Bu bilişim teknolojisi devri­minin geldiği son nokta…Kim derdi ki matematik dün­yamızı bu kadar radikal bir biçimde değiştirecek? Laf aramızda lisede matematikten hep kalırdım. Ama şimdi ekmeğimi onun sayesinde kazanıyorum. Eğer dilerseniz, ilginizi çekmeyi başardıysam... Bugünlerde en zor şey insanların dikkatini çekmek. Sizce de öyle değil mi? Ne­den? Her şey ilginç çünkü. Her şey ilginçse aynı zaman­ da her şey sıkıcı demektir. Benim gibi. Hayır size drama yapmak için söylemiyorum. İşin kötüsü bu benim işim. Daha önceden prova edilmiş bir metni canlandırıyorum sizler için. Evet tamam itiraf ediyorum, şu ana kadar söylediğim her cümleyi daha önce binlerce kez söyledim başkalarına. Bu cümleyi de. Ve evet bu cümleyi de. Evet sizi başkalarıyla çok defa aldattım. Ama bunun zerre ka­dar önemi yok. Önemli olan beni dinlemeye devam et­ meniz. Az sonra şu kapıdan girip o eşsiz deneyimi yaşa­mayı kabul etmeniz. Orada çok özel bir demo bekliyor sizi... Benim gibi hazır bir sunum değil. Tamamen size özel bir deneyim olacak. İçinde yaşayabileceğiniz bir ta­nıtım. Prova edilebilecek bir hayat."
Hiç mi bir politikacımız şunu okumadı acaba? s. 246-250
- Aynı vakıanın iki yüzü. Biz bir taraftan bir medeniyet ve kültür buhranı içindeyiz; diğer taraftan bir iktisadi reforma ihtiyacımız var. İş hayatına açılmamız lazım. Bunların birini öbürüne tercih edecek vaziyette değiliz. Buna hakkımız da yok. İnsan birdir. Çalıştıkça ve bir şey yarattıkça kendisini bulur, iş mesuliyeti, mesuliyet düşüncesi
Sayfa 246 - ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SUATKitabı okudu
AH ANNA AH
Akşam eve gittiğimde hizmetçim Meri, istasyonda bir kadının kendini trenin altına attığını söyledi. Beynimden vurulmuş gibi oldum! Kim olduğunu anlamıştım. İlk söylediğim şey sakın ona söylemeyin oldu. Ama söylemişlerdi bile. Kontun arabacısı oradaymış ve her şeyi görmüş. Odasına koştuğumda kendinde değildi ,onu o halde görmek korkunçtu. Tek söz etmedi ve dörtnala oraya gitti. Artık orada ne olduğunu bilmiyorum ,ama eve getirdiklerinde ölü gibiydi. Onu tanıyamadım. Ardından deliye benzer bir şey başladı. Kontes,elini sallayıp -- Ah ne söylesem boş ! dedi. Korkunç bir dönemdi! Yo,siz ne derseniz deyin, kötü bir kadındı. Bu kadar delicesine bir tutkunun ne gereği vardı ! Hep özel bir şey gösterme arzusu. Gösterdi işte. Kendini mahvetti, iki güzel insanı, kocasını da benim bahtsız oğlumu da mahvetti.
Sayfa 1013 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Aziz Arif'e bebekliğinden beri ara ara okuduğum bir kitap var. Kendime de okumuş oluyorum aynı zamanda. İsmi "Gotta Go! Gotta Go! (Gitmem gerek! Gitmem gerek!)" Sam Swope'un yazdığı bu kitapta, bir tırtıl kelebek olacağı yolculuğa çıkıyor. Meksika'ya gitme ve orada kelebeklerle buluşma kararı, içinde doğuştan var. Meksika'ya gidilecek. Bu belli. Kuşlar, karıncalar yolda ona, "Meksika neresi hiç duymadık, hem sen bir tırtılsın oraya gitmen de imkansız." deyince, verdiği cevap hep aynı. "Gideceğim yerin adı, Meksika! Yakın da olsa, uzak da olsa, varacak da olsam, varamayacak da olsam, size söylüyorum: Gitmem gerek! Gitmem gerek! Meksika'ya gitmem gerek!" Sonunu söylememe gerek yok; Meksika yollarında kelebeğe dönüşüp, uçarak Meksika'ya gidip, orada milyonlarca kelebekle buluşuyor. Belki benim Meksika'm, yazıp söylediğim şarkılardı. Tırtıldım belki kelebek oldum ben de. Sahnedeki Nil'i gördüğümde, onu ait olduğu yerlerden birinde buluyorum. Zamansız bir portal gibi. Hep orada. Geldi buluşmaya. Şükran dışında söyleyeceğim bir şey yok. Meksika'dan şüphe etmeyin.
Sayfa 47 - Doğan NovusKitabı okudu
368 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.