Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kalbi patlayacak gibi çarpıyordu. Çocuğun dirseklerinin iç tarafında küçük iğne izleri vardı. Odanın içinde dönen yıldızların ışığı altıda izler görünüp kayboluyordu. Passan iki büklüm oldu, başını ellerinin arasına aldı, bağırmamak için dişlerini sıktı. Hiroki’nin yatağına gitti, beyni sorularla karıncalanıyordu. Pijamasının kollarını sıvadı, iğne izlerini gördü ve tüm vücudunun bir anda buz kestiğini hissetti. Çocuklarının kanını almak için buraya gelen kimdi? Ne zaman? Nasıl? Ne o ne de Naoko neden bu ziyaretlerin farkına varmamıştı?
Binlerce insan sizden daha iyi bir yaşam sürebilecekken, sığır gibi yaşıyor; üstelik bunun farkında olmadıkları gibi, 'ne iyi yaşamımız var' diye övünüyorlar bir de. Oysa nesi var yaşamlarının övünecek? Bugün çalışıp karnını doyurdun, yarın yine çalışıp karnını doyurdun... yıllar hep böyle, çalışıp karnını doyurmakla mı geçecek? Arada bir çocuk yaparlar, başlangıçta bir eğlence olur bu onlara; ama çocuklar daha çok yemek yemeye başladıklarında, kızar, küfrederler onlara: 'Ne bu pisboğazlar, doymak bilmiyorsunuz! Bir an önce büyüyüp çalışmaya başlayın!' derler. Çocuklarını yük hayvanlarına dönüştürmek isterler, ama onlar da kendi mideleri için çalışmaya başladıkları için her iki taraf da kürek mahkumunun prangasını sürümesi gibi, yaşam yükünün altında iki büklüm olurlar. Ancak gerçek insan dediğimiz insanlar, aklı dizginleyen bukağıları parçalayıp atarlar. İşte siz de şu anda öz gücünüzle böyle bir işe kalkışmış bulunuyorsunuz."
Sayfa 116 - Kor KitapKitabı okudu
Reklam
Bugün hâlâ eziyet çekiyorsun çoğunluktan, sen tek olan: cesaretini ve umudunu yitirmedin henüz bugün. Oysa günün birinde yalnızlık yoracak seni, günün birinde gururun iki büklüm olacak ve cesaretin kırılacak. "Yalnızım!" diye haykıracaksın günün birinde.
Sayfa 57
Muhsin Çelebi her türlü alçaklığı hazmederek makam mevki tepelerine iki büklüm tırmanan hırslı soytarılardan, onursuz kölelerden, sürüngenler gibi yerlerde sürünen pis esirlerden nefret ederdi. Hatta bunları görmemek için insanlardan kaçar olmuştu.
Sayfa 27 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Belki bir gün, tam şu anı, trene binme zamanının gelmesini iki büklüm beklediğim şu kasvetli anı düşününce, yüreğimin hızla çarptığını duyacak ve “Her şey o gün, o anda başlamıştı,” diyeceğim. Ve kendimi (geçmişte, yalnız geçmişte) kabul etmek elimden gelecek belki.
Sayfa 260Kitabı okudu
Onun kaybının neden olduğu hissizliğin yerini, hiç beklemediğim anlarda yüzüme çarparak beni hıçkırıklar içinden iki büklüm bırakan acı dalgalar almıştı. Neredesin?
Reklam
"Güneş, bak gökyüzünde güneş var." "Hemen sevinme." Gad şüpheliydi. Camın kenarında iki büklüm duruşuyla, insan sevinmemeli, insan güvenmemeli, insan bildiğimiz her şeyden daha zor olabilecek yarından korkmalı, diyordu.
iki büklüm yaşamak herkesin ortak sefaletiymiş gibi hiç yakınmıyordu.
Bloch, Saint-Loup'nun karşısında haykırıyordu: "Sırf Wilhelm desen olmaz mı? Tabii ya, ödün kopuyor, daha buradayken bile, önünde iki büklüm çöküyorsun! Ah! Cephede müthiş askerlerimiz olacak, Almanların postallarını yalayacaklar. Siz resmi geçitte caka satmaktan başka şey bilmeyen apoletleri sırmalılarsınız. İşte o kadar."
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Yaşamanın Silinmez Lekesi Rüyaların sonuna ulaştım; Şimdi uyuyanlar arasında ne yapacağım? "Tüm kurgu bir akış üzerinedir, devam eden, durmayan, bazen şiddetlenen, bazen yavaşlayan ama hep ilerleyen bir akış. Durdurmanın, geri döndürmenin ve yok etmenin mümkün olmadığı bir akış. "Hayat devam ediyor" deriz en çaresiz anlarımızda
Reklam
İYİLEŞTİR KENDİNİ /MUTLULUK
“Varsa sana yetecek kadar yiyeceğin Bir de başını sokacak evin İnsanoğluna kulluk etmiyorsan Eğilmiyorsan iki büklüm karşısında Sevin be iki gözüm zaten cennettesin.” Ömer Hayyam
Sayfa 96 - İkinci Adam YayınlarıKitabı okudu
- Diyojen'in bir odaya da, sıcak bir eve de ihtiyacı yoktu. Bütün bunlar olmadan da orada hava sıcak zaten. Gidip bir fıçının içinde uzanıp portakal ve zeytin yiyordu. Eğer Rusya'da yaşamak zorunda kalsaydı bırakın aralık ayını, mayısta bile bir oda isterdi kendine. Muhtemelen soğuktan iki büklüm kalırdı.
88 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Genç Mus’ab Habeşistan’dan yeni dönmüş, Sevgililer Sevgilisi’ne (s.a.s) henüz kavuşmuştu. Ancak gelen yeni bir emirle Mus’ab bu defa da Medine’ye gidecekti. Bu onun için yeni bir ayrılıktı; Habib-i Ekrem’inden (s.a.s) yine ayrılacaktı. Ancak vazife cümleden âlâ idi. Tereddütsüz ve büyük bir heyecanla yola koyuldu. Medine yolunda, bir taraftan ilk muhacir olmanın bahtiyarlığını yaşarken diğer taraftan da genç omuzlarına bu denli ağır bir vazifenin yüklenmesinden iki büklüm oluyordu. Zira orada Resûlullah’ı (s.a.s) temsil edecek, Hak ve hakikate susamış gönüllere su serpecek ve Medine halkına dini anlatacaktı. Ne kutsal bir vazife idi ki, hicret öncesi Medine’yi medenîleştirecek ve kutsal göçe hazır hâle getirecekti. Yalnızdı; fakat inandığı davanın gücüyle gidiyordu… Elinizdeki kitapta, günümüz mefkûre muhacirlerinin kendisine örnek alacağı bir sahabînin hayatı ele alınıyor. İslâm tarihinde ilk öğretmen, ilk mürşit/mübelliğ ve aynı zamanda Medine’ye ilk hicret eden Mus’ab ibn-i Umeyr’in ibret dolu hayat hikâyesi anlatılıyor.
Mus’ab İbn-i Umeyr
Mus’ab İbn-i UmeyrZiya Paşa Akyürek · Muştu · 20088 okunma
Yetürdi başımı gerdûn ayağa bârı mihnetden .. Hayâl-i halka-i gîsû-yı anber-bâr yetmez mi .. ~ Fuzuli ~ Felek, mihnet yükünden başını ayağına erdirip seni iki bük­lüm etti .. Sevgilinin anber gibi koku saçan saçının halkasını daha ne kadar hayal edip duracaksın .. ? (Sırtında ağır yük taşıyan kimsenin başı nerdeyse ayağına yakla­şır, vücudu bir halka biçimini alır .. Felek Fuzûlî'ye öyle çok mihnet yük­lemiştir ki onu taşımaktan beli bükülmüş, vücudu âdeta bir halkaya benzemiştir .. Böyle olduğu halde hâlâ o güzelin saçının halkasının ha­yâli ile vakit geçirmektedir .. )
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.