Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Acı olan şudur ki, bizler, yaş günü kutlanmayan çocuklarıyız bu toplumun; hangi yılda doğduğumuz bilinse bile, hangi gün doğduğumuz belli değildir. İlk şiirlerimizi kaç yaşımızda söyledik, ilk resimlerimizi kaç yaşımızda çizdik, kim bilecek bunu!? Kitapsızlık, kitaplıksızlık, ışıksızlık, okulsuzluk, yolsuzluk, çevresizlik... İşte bizim ortamımız! Emekçi halkın çocuklarıyız; kendi geçeceği yolu kendisi açan makinalara benzeriz biz. Onun içindir ki zordur işimiz.
Sayfa 264 - Bilgi YayıneviKitabı okuyor
Platon'un dediği gibi kayıp olan ruh eşimizi bulma isteği miydi?
Kendi vücudu ile ilgisi olmayan, protein, yağ, karbonhidrat ve sudan oluşan bir başkası nasıl olur da kendisini dünyanın en mutlu adamı, en mutsuz adamı ya da dünyanın en çok acı çeken adamı gibi hissettiriyordu? Bunun adı aşk olamazdı. Bu 3 harfle açıklanamayacak kadar derin ve acı verici bir şeydi. Bu konuda bir sürü kitap okumuştu adam. Hemen herkes kendince tanımlamaya çalışmıştı bu meseleyi. Oysa bu çok manasız bir çabaydı. Platon'un dediği gibi kayıp olan ruh eşimizi bulma isteği miydi? Yoksa Alman Filozof Schopenhauer'un dikkat çektiği gibi soyun devamını sağlayan, tabiatın bir aldatmacası mıydı? Galen'e göre aşk ne anlatılabilir ne de tanımlanabilirdi. Zira doğuştan kör olan bir insana gökkuşağını nasıl anlatabilirdiniz ki. Ya da doğuştan koku duyusu olmayan bir insana yağmur yağdıktan sonra topraktan yükselen o harika kokuyu nasıl hissettirebilirdiniz? İşte insanlığın başlangıcından beri aşkı yaşamış birçok yazar onu yazdı, birçok ressam onu çizdi ve birçok şarkıcı onu söyledi. Aşkla karşılaşmamış insanlar ise sadece anlamaya çalıştılar. Ama anlamalarına imkân yoktu. Aslına bakalırsa nöro- biyolojik olarak aşk 2 kısımdan oluşuyordu. İlk dönem, yani ilk görüşte aşkı ve tutku dönemini içeren, beyinde fırtınaların estiği dönem. İkinci dönem ise fırtına sonrası daha sakin bir beyinde insanları birbirlerine bağlayan dönem. Aşkın ilk fazı mükemmel bir fazdı. Beynin ödül merkezi üzerinde çok önemli etkileri bulunan dopamin, norepinefrin, vasopressin gibi çeşitli hormonlar bir araya gelerek muhteşem bir etkileşim oluştururlardı.
Sayfa 104 - Popüler Kültür-Bilim Serisi
Reklam
Uzun yıllardan sonra birini ilk kez gördüğümüzde, saatlerce hiç konuşmadan karşılıklı oturmak gerekecektir: Acı sessizliğin gölgesinde kendi tadını çıkarabilsin diye...
Yeryüzünde zamana dayanabilen hiçbir bağ yok… Her şey geliyor ve geçiyor. Hiçbir şey ilk günkü gibi kalmıyor. Acı da mutluluk da… Sevdiklerimiz de sevmediklerimiz de…
Sayfa 192Kitabı okudu
öfkesini söyle. Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi, ulu canlarını Hades’e attı nice yiğitlerin, gövdelerini yem yaptı kurda kuşa. Buyruğu yerine geliyordu Zeus’un, ilk açıldığı günden beri araları erlerin başbuğu Atreusoğlu’yla tanrısal Akhilleus’un
Psikolojik yaraların çocuklar üzerindeki duygusal etkisi ve yetişkin hayatlarında nasıl ortaya çıktıkları. Düşünün, hayatta kalmak için güveneceğiniz ilk insan ölmüş olmanızı istiyor. Bu bir çocuk için ne kadar korkunç, ne kadar travmatik olsa gerek. Kendinize verdiğiniz değer yok olur; ve yerine kalan acı çok bü­ yük, çekilemeyecek kadar büyüktür. Dolayısıyla yutarsınız, bastı­ rırsınız, gömersiniz. Zaman içerisinde travmanızın asıl sebebiyle bağınız kopar, nedeninin köklerini unutursunuz. Ama bir gün bütün öfke ve acı, bir ejderhanın midesinden fışkıran alev misali tekrar ortaya çıkar ve elinize bir tüfek alırsınız. O öfkeyi artık ölmüş ve unutulmuş babanız üzerinden değil, kocanızdan, ha­ yatınızda babanızın yerine geçmiş olan adamdan, sizi seven ve yatağınızı paylaşan adamdan çıkarırsınız. Onu başından beş kez vurursunuz; muhtemelen neden olduğunu bile bilmeden.
Reklam
“Hakkım yok mu? Sen ki benim uğruma yaşamı, benimkini, öylesine acı tatmıştın, baba, ilk bulanık demini yudumlayıp zorlanışımın ve hep yeniden tadarak, ben büyüdükçe, bir yabancı geleceğin ağızda bıraktığı buruklukla dolu, benim çok bilmiş bakışımı sorgulardın,– babam, sen ki öleli beri, çok zaman umudumun içinde, benim içimde korkuyorsun, ölülerin ülkeler dolusu erincini veriyorsun bir parça alınyazım uğruna, hakkım yok mu?”
"Saat gece yarısını geçince odama sığamayıp sahile çıktım. Avare yürüyen insanları mutluluğunu izledim uzun uzun. İlk kez buna tahammül edemedim. Örümcek ağına yakalanmış bir böcek gibi ev sahibinin gelip beni yemesini beklemekten usandım. Öldürmüyordu beni. Benim orada öylece eli kolu bağlı kalmamdan hoşnut olduğu besbelliydi. Aman dilememi bekliyordu belki. Yahut beni öldürmesi için ona yalvaracağıma sanıyordu. Yapmam diyememek ne acı."
Sayfa 546 - Pukka Yayınları, OzanKitabı okudu
Söyle tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus’un öfkesini söyle. Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi, ulu canlarını Hades’e attı nice yiğitlerin, gövdelerini yem yaptı kurda kuşa. Buyruğu yerine geliyordu Zeus’un, ilk açıldığı günden beri araları erlerin başbuğu Atreusoğlu’yla tanrısal Akhilleus’un.
“Her kulun imtihanı inancı ölçüsünde zordur, Mehmet. Kul ne kadar inanırsa imtihanı o kadar çetin olur. Sabır ise bütün sıkıntıların anahtarıdır. Sabır sadece ilk toslamada değil, musibetler ardı ardına geldikçe gösterildiği zaman sabırdır. İlk ısırıldığında zehirli bir bitki kadar acı, ama sonucu yeryüzündeki bütün meyvelerden tatlıdır.”
Sayfa 560 - Kopernik Kitap, 1. Baskı: Mart 2019
Reklam
Kitaplar onları okuduğun ruh hallerine göre farklı izlenimler bırakırlar. İlk okuman da sana banal gelen bir kitap ikinci sefer içinde yangınlar tutuşturabilir çünkü bu arada bir acı yaşamışsındır, bir yolculuk yapmışsındır ya da sevdalanmışsındır. Yani herhangi bir kaza geçirmişsindir.
Sayfa 45 - Can, 3. BaskıKitabı okuyor
"Zaten her acı ilk günkü etkisinde kalsa nasıl yaşamaya devam edebiliriz ?"
Şimdi kalkıp da seni seviyorum desem. Söyleyemem ki... Bunu kendime bile söylemeye cesaret edemedim ben. Bunu içimde hissettiğim ilk andan itibaren içimde saklıyorum. Münkesif bir kalbin iç burkan acziyetini kimselere söyleyememek de başka bir acı veriyor insana. Oysa karşıma çıkan her insana ilk olarak ve sadece bundan söz etmek istiyorum. Tutuyorum kendimi, saklıyorum. Seni saklıyorum, parmaklarını, ellerini saklıyorum, gülümserken kıvrılan dudaklarını saklıyorum, hoşçakallarını saklıyorum, bembeyaz yüzüne bir anda dolan şaşkınlıklarını saklıyorum. Sırf bu yüzden kalbim bir gün paramparça olacak. Bu yüzden gece yarılarında uyanıp içtiğim tek dal sigara eşliğinde gözlerimden akıyorsun. Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor.
Herşeyin ilki olmak, ilkini yaşamak..
Hz. Havva annemiz en ağır imtihanları yaşayarak kendinden sonra gelenlere bir örnek olmuştur. Kendisi ilk annedir ve tattığı duygularda hep ilk olmuştur, yaşadıkları kendisinde daha farklı bir şekilde yaşanmıştır. Çünkü yaşamış olduğu tüm zevk ve acılar hep ilktir, kendinden önce bir örneği bulunmamaktadır. Kendisini gelip teselli edecek bir arkadaşları da yoktur. Böyle bir acı ilk kez kendisi ile yaşanmaktadır. Ne yapacağını tam olarak bilmiyordu. Bildiği tek şey ise, “Bu bir imtihan idi, ve Allah’a sığınıp, sabretmek” bunu çok iyi biliyordu. Hz. Havva annemiz de Allah’a sığındı ve sabretti. Sonuç itibarıyla bu güzel sabrının karşılığını görerek Rabbinin rahmetine kavuştu, bağışlandı, affedildi.
Tanrı ilk günahtan sonra Havva'ya şöyle söylemişti, Acını ve çocuklarını çoğaltacağım, bu dünyaya çocuklarını acı ile getireceksin, yüzyıllar acıyla, sancıyla geçti ama Tanrı henüz doymadı, işkence devam ediyor.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.