Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
-Asıl hedefi göremiyorlar. Sadece Abdülhamit ile meşgul oluyorlar. Onu yıkmak, onu devirmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Abdülhamit tek adam… Beride otuz milyon adam var. -İyi ama, bu tek adam, bu otuz milyona göz açtırmıyor. Bütün hayat hakkını gaspetmiş... -Orası doğru. Kimse itiraz edemez. Hepimiz onun nasil bu memleketi yıktığını biliyoruz. Fakat mesele o değil. Mesele bu hürriyet aşkının, bu istibdat düşmanlığının asıl düşünülmesi lazim geleni unutturmuş görünmesinde. Hepimiz Abdülhamit ile mesgulüz. Sarayın etrafindaki beş on kişi hariç, ordu, memur, halk, herkes, sabah akşam onu düşünüyor. Onun fenalıklarını saya saya cezbeye geliyoruz. Bu, Kadirî zikri gibi bir şey oldu. Memlekette iki ses var: Padişahım çok yaşa! Kahrolsun Abdülhamit! İyi ama, sade bununla iş çıkmaz, farz edelim bu adam ortadan yok oldu, onu devirdik, saltanatı bırakti yahut öldü, o zaman ne yapacaklar? Abdülhamit gitti, biz işimizi gördük, artık bize ihtiyaç kalmadı, Allahaismarladık, demeyecekler ya... Her şey gösteriyor ki, Abdül hamit'in hakiki halefi tav'an veya kerhen bu cemiyet olacaktır. Onlar iş başına geçecekler, o zaman ne olacak? - Hele bir kere o gitsin de... -İşte tam onların ağzıyla konuştun. Hele bir o gitsin... Hele bir sabah olsun... Biz saniıyoruz ki bütün fenalıklar sadece ondandır. Hâlbuki değil; fenalık daha derin, daha köklü. Abdülhamit gibi bir ifriti doğuracak kadar büyük. İyice yerleşmiş. Abdülhamit nedir? Senin, benim gibi bir insan. Yalnız bizden biraz başka türlü.
Sayfa 88 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
“Atatürk Osmanlı emperyalisti değildi. 1908 Meşrutiyetçilerinin Paris’teki yayınlarında ise, istibdat rejimi yıkılır yıkılmaz kaybettiğimiz eski topraklara kavuşacağımız vaat olunmakta idi. Atatürk ilk subaylığından beri çok iyi bir askerdi. Kuvvet hesaplarına dayanan bir realistti.”
Sayfa 9 - pozitif yayınları, 15. baskı. eylül 2023Kitabı okuyor
Reklam
Orası doğru. Kimse itiraz edemez. Hepimiz onun nasil bu memleketi yıktığını biliyoruz. Fakat mesele o değil. Mesele bu hürriyet aşkının, bu istibdat düşmanlığının asıl düşünülmesi lazim geleni unutturmuş görünmesinde. Hepimiz Abdülhamit ile mesgulüz. Sarayın etrafindaki beş on kişi hariç, ordu, memur, halk, herkes, sabah akşam onu düşünüyor. Onun fenalıklarını saya saya cezbeye geliyoruz. Bu, Kadirî zikri gibi bir şey oldu. Memlekette iki ses var: Padişahım çok yaşa! Kahrolsun Abdülhamit! İyi ama, sade bununla iş çıkmaz, farz edelim bu adam ortadan yok oldu, onu devirdik, saltanatı bırakti yahut öldü, o zaman ne yapacaklar? Abdülhamit gitti, biz işimizi gördük, artık bize ihtiyaç kalmadı, Allahaismarladık, demeyecekler ya... Her şey gösteriyor ki, Abdül hamit'in hakiki halefi tav'an veya kerhen bu cemiyet olacaktır. Onlar iş başına geçecekler, o zaman ne olacak? - Hele bir kere o gitsin de... -İşte tam onların ağzıyla konuştun. Hele bir o gitsin... Hele bir sabah olsun... Biz saniıyoruz ki bütün fenalıklar sadece ondandır. Hâlbuki değil; fenalık daha derin, daha köklü. Abdülhamit gibi bir ifriti doğuracak kadar büyük. İyice yerleşmiş. Abdülhamit nedir? Senin, benim gibi bir insan. Yalnız bizden biraz başka türlü. Abdülmecit'in oğlu olmayıp da benim oğlum olsaydi hiç de fena adam olmazdı. Biraz vehimli, korkak. Orta hâlli bir marangoz. Titiz, dikkatli, küçük şeylerin üzerinde durmaktan hoşlanan bir adam.
Bizimkiler duymasın( Yargıtay -AYM devam ediyor susss)
"Doğunun hastalığı nedir?" Müslüman toplumların duçar oldukları geri kalmışlığın temel sebebi siyasal despotizm (istibdat), ilacı da anayasal şûradır.
Atatürk yurt kurtarıcılığının bütün şan ve şerefini ortaya sürerek, birbiri ardınca devrimlerini gerçekleştirmiştir. Meclis çoğunluğunun bu devrimlere inanmamış olduğunu biz yakından biliriz. Atatürk'ün tezi ne idi? Tanzimât'ın yapamadığı yapılmadıkça, medreseden yetişme şeriatçıların vicdanlar üzerindeki egemenliği yıkılıp laik bir devlet sisteminde dünya işlerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe, dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça; baştaki istibdat yıkılsa bile, Tanrı adına toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlenmedikçe; toplumu değiştirmeye, ilerlemeye, kalkındırmaya, vicdan ve kafa hürriyeti yolundan siyâsî hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktu.
Atatürk Milliyetçiliğinin Özellikleri Birinci Dünya Harbinden sonra ülkesi işgal edilmiş, esaret altına alınmış bir milleti kurtarmanın yegâne yolunun milliyetçilik duygusu olduğu kadar, yeni kurulmuş Devleti yükseltmenin ve kalkındırmanın yolunun da milliyetçilikten geçeceğini bilen büyük Atatürk, bu ilkeye sıkı sıkıya sarılmıştır. Atatürk
Sayfa 213Kitabı okudu
Reklam
_İnsanın varlığı sırlarla kuşatılmıştır. Bizim dar bilgimiz ve tecrübemiz sınırsız denizlerde bir küçük adadır sadece. _Birçok gerçek vardır ki insanın, kendi başından geçip de kafasına dank etmedikçe, bunların tam manalarını anlaması olanaksızdır. _Bilgelik, aklın yolundan ayrılmayan, yeniliğe açık ve her türlü farklı bakış açılarına karşı
_Edebini kaybeden kimse, kötülükten zevk alır. _Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır. _Adaletli olmak herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır. _Arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır. _Müziğin insanı götüreceği yer güzellik sevgisidir. _Görünen değişiyor,
- Eşref Nasıl bir adamdı, bariz karakteri nedir? - Eşref, tab'an son derece pintiydi. Fakat tertemiz bir adamdı. Memleketini milletini severdi. Kesesine do­kunulmamak şartıyla herkese iyilik yapmak isterdi. Vatan ve devlet işlerindeki yolsuzluğa hırçınlaşır, isyan eder, en sert kıt'alarla muarızlarını hırpalardı. O hürriyetin aşıkıydı. Adeta hürriyet için doğmuş gi­biydi. İstibdat devrinde hiç kimse ağız açmaya cesaret edemezken, Şair Eşref, hür ve ölçüsüz kıt'alarla vükelâyı hicveder, hatta padişaha bile kafa tutardı.
Sayfa 200Kitabı okudu
Hürriyet Meselesi Bazı insanların pek garip bir hürriyet anlayışı var. "Hudutsuz hürriyet yoktur, her hürriyet, başkasının huriyetiyle hudutludur", hükmünü işlerine geldiği gibi tefsir ediyor ve kendilerine biraz fazla "hürriyet" bahsederek, hoşlarına gitmeyen her hareketi, hatta her temayülü zincire vurmayı tavsiye ediyor,
Sayfa 132 - YAPI KREDİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
... dini sadece Tanrı ile kul arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça; baştaki istibdat yıkılsa bile, Tanrı adına toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlenmedikçe; toplumu değiştirmeye, ilerlemeye, kalkındırmaya, vicdan ve kafa hürriyeti yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktu.
İstibdat nedir?
"Hiçbir kanuna tâbi olmaksızın keyfe göre hüküm icra etmedir."
Sayfa 292 - Yağmur Yayınevi 5. Basım Eylül 2017Kitabı okudu
Özgürlük Nedir ve Bunun Hakkındaki Önemli Tartışmalar
Demek ki, kayıtsız şartsız özgürlük yoktur; ve bu bir ülkü bile olamaz. Yıldızlar, birbirinin çekimine, tabiat kendi kanunlarının determinizmine, hatta Tanrı, Hazreti Muhammed'in bildirdiği gibi, «tanrısal âdette değişiklik olmadığından», kendi eserleri için kurmuş olduğu düzene bağlıdır. Bu itibarla özğürlük, sosyal ve hatta kozmik denge
Sayfa 231-232
Hürriyet Meselesi
Bazı insanların pek garip bir hürriyet anlayışı var. "Hudutsuz hürriyet yoktur, her hürriyet başkasının hürriyetiyle hudutludur” hükmünü işlerine geldiği gibi tefsir ediyor ve kendilerine biraz fazla "hürriyet" bahsederek, hoşlarına gitmeyen her hareketi, hatta her temayülü zincire vurmayı tavsiye ediyor, bunu haklı
Montesquieu'nun istibdat idaresini korkuya dayandırması klasik gerçekler arasına girmiş bulunmaktadır. Hakikaten istibdat korkuya dayanır ve korku ile devam eder. Fakat korkuyu meydana getiren nedir?. Bu soruya tek kelime ile cevap vermek mümkündür; güvensizlik..
Sayfa 411Kitabı okudu
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.