Gece yıldızlar öper seni usulca
Çiğ damlacıkları toplanır yanaklarında
Ufuklar ağarmaya duranda seher vakti
Bâd-ı sebâ demlenir dudaklarında
Arılar kokuna koşar gelir
Beyaz gül derler sen duvak takınca
Yeşil çimenlerde tamamlanır tuvaldeki resmin
Gülünce pembe pembe olur yüzün gülüm
İffetle birlikte anılır ismin
Seninle yeryüzüne bahar gelir
Kırmızı gül derler sen kızarınca
Kalbimin yangınıdır senin yüzüne vuran
Her mevsim en temiz sular öper
Harama göstermediğin ayaklarının altından
Böcekler usâresini emer yumuşak teninin
Sevdalın dağları aşar gelir
Bende figân başlar sen sarı açınca
Sayrı yapan bir sevdanın resmidir sarılık Vuslat köprüsünü seller götürür
Her ezgide keleplenir ayrılık
Aşka vedâsıdır gözlerinin
Hüzün sular gibi coşar gelir
GarmJa: Yarı insan yarı kuş mitolojik bir yaratıktır. *Ve dalar'da güneşe bir iki kere Garutmat diye seslenilmiştir. Veda sonrası dönemde ise, olasılıkla bu ada dayanarak Garuqa tü retilmiş ve bu kuş, tanrı *Vişı�u'nun binek hayvanı (VişQ.u ratha) olmuştur. Garuqa kuşların kralıdır (Khagesvara). *Kas yapa ve *Dakşa'nın kızlarından biri olan Vinata'dan türemedir. Yılanların baş düşmanıdır (Sarpiirati). Başı, kanatları, pençe leri ve gagası, kartal gibi, vücudu, elleri ve ayaklan ise insan gibi düşünülmüştür. Yüzü beyaz (Sitanana), kanatları kırmızı (Raktapakşa), vücudu ise altın sarısıdır (Suvan�akaya). Sam pati adında bir oğlu, Unnati (veya Vinayaka) adında bir karısı vardır.
Altımdaki beyaz at, iyi bir attı. İstediğim yere götürebiliyordum. Demek, seyis atı değil!.. Yanımı yönümü şaşırmışım, dağ bayır gidiyorum. Ama perişanım. Sağ ayağımdaki tozluk yok, düşmüş. Bir birliğin içine daldım. Bir Yüzbaşı:
- Buraya gel! dedi.
Attan indim. Selam verdim. Ama başımda şapka yok. Sağ ayağımda tozluk yok. Kayış da düşmüş, pantalon belimden sarkmış. Pantalonun sol dizi boydan boya yırtık, kan içinde...
Yüzümün çiziklerinden kan akıyor.
Yüzbaşı:
- Bu ne? dedi, ne oldu sana?
Ne diyeyim? Yüzbaşı'nın arkasında bütün arkadaşlar... Üzüntümü anlayabilmeniz için, benim o zamanki niyetimi bilmelisiniz. Ben general olacağım, general...
- Efendim, dedim, düşman içine düştüm. Esir edeceklerdi. Kaçarken böyle oldum işte...
- Senin işin ne?
- Haberciyim. Size Binbaşı'nın emrini getirdim.
Binbaşı'nın verdiği emri söyledim. Ama kime biliyor musunuz? Mavi kuvvetlere. Çünkü ben kırmızı kuvvetlerdendim. Kırmızı kuvvet komutanının emrini, şaşkınlıktan Mavi kuvvetlere söylemiştim. Bu yanlışlıktan sonra, bütün işler, birlikler, emirler birbirine karıştı. Ama sonunda her zamanki gibi Kırmızı kuvvet, yani biz galip geldik.şimdi, neden bi takım politikacıları seyis atına benzettiğimi anlamışsınızdır. Çünkü bunlar, kendi kendilerine yürüyemezler, koşamazlar; ille önlerinde, gölgelerinden gidecekleri başka bir politikacı bulunacak...
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
Güneşimiz yaklaşık 5 milyar yıl sonra hidrojen füzyonunun tamamlayarak bir kırmızı deve dönüşecek. Bu durumda aşırı derecede şişerek Merkür ve Venüs'ü ve hatta büyük olasılıkla Dünya'yı da yutarak yok edecek.
Daha sonra birkaç yüz milyon yıl içinde kütlesinin yarısını kaybedecek, geriye aşırı sıcak ve aşırı yoğun bir beyaz cüce kalacak...
Rimbaud'ya göre her sesli harfin bir rengi vardı: A siyah, E beyaz, I kırmızı, U yeşil, O harfi de maviydi. Ayrıca bir kelimenin harfleri ayrı ayrı birer nota idi ve manâya değil seslere bakmak doğru idi. Çünkü manâyı telkin eden bu seslerdi.
Eren daha sonra Emris'e baktı"Annemi son gördüğümde kırmızı bir elbise ile gülüyordu.Meğer ben öyle sanıyormuşum.Aslında kırmızı olan kan lekeleriymiş.Annemse gülmek yerine çığlıklık atıyormuş"
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğıım beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla.
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil