"Peki, siz söyleyin bakalım, benim için en iyi ölüm hangisi? Yani her şeyde elden geldiği kadar erdemli kalmak koşuluyla. Haydi söylesenize!..." Prens hafiften, "Önümüzden geçin ve mutluluğumuzu bize bağışlayın," dedi. (S.646)
Bu konuşma edebiyattaki büyük cevaplardan biri sayılıyor. Bir kitabı anlatmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Sanki akıl hastanesinden firar ettim de orada yaşadıklarımı anlatmam gerekiyor gibi hissediyorum. Dostoyevski bu kitabı yazarken asıl amacının "mutlak iyi adamı anlatmak" oldugunu ifade etmiş. Bunun çok güç bir iş olduğunu kendisi de kabul ediyor. Ona göre mutlak iyi tek insan, Isa'ydı. Don Kişot'ta iyidi, Mr. Pickwick'de ama onların iyi olma nedenleri ayni zamanda gülünç olmalarıydı. Jean Valjean'in uğradığı haksızlık, okuyucuyu da ona yakınlık uyandiriyordu. Merhameti uyandırmak için mizahi ve haksızlığa ugrama mizansenini kullanmadan bir karakter yaratmak istiyordu ve başarırız olmaktan da korkuyordu.
Bence istedigi karakteri gercekten yakalayabilmis. Kitabın asıl kahramanı olan "Budala" prens gercekten iyi bir insan. Saf, kötülük düşünmeyen, samimi oldugu kuşku götürmez. Fakat kurguda yer alan diğer karakterler de o denli uç noktalarda işler yapıyorlar ki burası cidden Rusya mı diye düşünmeden edemiyorsunuz. Acaba Prens Mışkin karakterinin özelliklerini daha iyi vurgulamak için mi bu denli tuhaf, zıt karakterler seçti yazar? Uzun konuşmalar, nereye varacagi belli olmayan tartışmalarla şimdiye kadar beni en fazla bunaltan Dostoyevski eseri oldu. Meraklısına keyifli okumalar dilerim.