Orhan Pamuk'un "Kara Kitap"ını yarım bırakmış bulunmaktayım. Daha önce "Benim Adım Kırmızı, Sessiz Ev, Masumiyet Müzesi, Beyaz Kale" gibi kitaplarını okumuşluğum var. Yani önyargıyla yaklaşan biri değilimdir. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki modernist sanatçıların bu kitaba yönelttikleri eleştirilerin çok ciddi haklılık payı var (Okuma gerekçem bir arkadaşımın "Bu kitabı okumayan roman okudum demesin" gibi boyundan büyük bir cümle kurmasıydı). Bu kadar laf salatasına bulanmış bir kitap bana cidden bıkkınlık verdi. Modernist tutumdan hiç hoşlanmamama rağmen ne yazık ki bu kitap konusunda onların söylediklerine pek çok anlamda katılıyorum. Bence gerçekten çok başarısız. Şu kadarcık duygu kırıntısı olmayan, tamamen rasyonel bir akılla örülmüş, üsluben beceriksizce yazılmış, kurguyla kusurlar kapatılmaya çalışılmış bir kitap. 300. sayfaya kadar kendimi zorlayarak ilerledim ve gerçekten Galip'in kendini arayışa çıktığı yolculuğu, geçtiği İstanbul sokakları zerre kadar beni ilgilendirmiyor. İlgimi çekme derecesi ise sıfır!
Eğer mevzu "kendini arayış" ise bunu katbekat iyi yapan Hermann Hesse gibi yazarlar varken bu kitap için kendinizi zorlamayın derim. Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı eserinden çok etkilendiğimi, Masumiyet Müzesi'ni çok beğendiğimi hatırlıyorum. Yani bu eleştiriyi yazarken kesinlikle onu karalamak, duruşunu eleştirmek gibi bir amacım yok. Ama Orhan Pamuk'un yazdıklarında genel olarak beni rahatsız eden bir şey var ve bu kitaptan sonra bu duygu had safhaya ulaştı.