15 aralık 1941 yılında gelen bir gemi...
24 şubat 1942 yılı ilk baştaki amaçları neyse onun gerçekleştirildiği zaman.
Yaşamak için ellerine geçen şanslarını kullanan, bir o kadar da ölüm ihtimalleri yüksek olan çoluk çocuk, genç, ihtiyar. Hastalık, soğuk, yemek, pislik her türlü sıkıntı...Umut dolu yaşam savaşı....Ve hep denizin üzerinde...
Okuduğum kitapları hep gerçek yaşammış gibi hayal edip okurum ama bu bambaşka... gerçekten yaşandığını bilmek çok acı...
"Alamanya bizden krom almaz" vs... vs....
Maddi değerler uğruna, manevi! değerlerden vazgeçmek...
Hep söylüyorum Allah'tan müslümanız, Allah' tan... Kula kulluk edene yazıklar olsun diye şarkılar yapıp ve komik ki en başta bunu yapan biz oluyoruz.
Sayfa 6 "İnsanoğlu planlar, Tanrı güler"
Dili, dini, ırkı her ne olursa olsun her canlının yaşama hakkı var. Ki bu bir katliam, utanç verici- yüz kızartıcı... ne ilk ne de son ama bu bir gerçeği değiştirmiyor; ortaksınız, suçlusunuz ve katilsiniz, bunun hiçbir bahanesi olamaz!!!
StrumaHalit Kakınç · Destek Yayınları · 2012757 okunma
İlk defa, "Om Begrebet Ironi" adıyla 1841'de Danca'da doktora tezi olarak yayımlanıyor. Türkçe'de 2003'te Türkiye İ.B.K. Yayınları Sıla Okur çevirisiyle basılıyor. Elimdeki (aynı zamanda sitede olan) ise aynı çevirmenin İmge Kitabevi baskısı, bu da 2009 yılında basılıyor.
İroni kavramının ele alındığı bu eserde Kierkegaard ironi'nin ne
---Kitabı okuyanlar ve okumak isteyenler için sakıncalı paylaşım---
Türkçenin kelimeleri ve kurallarının yerlerde süründüğü kitap. Yüklemi sonda bulunan tek bir cümle bile yok. Ha bire yüklem başta kullanılınca sanat mı olmuş oluyor? Bazı cümleleri, anlatmak istediklerini gerçekten anlamadım. İki üç kez okumam gerekti. Bir de ben '' Aşk'' denilen
Trajediler ve komediler aynı insanın kaleminden çıkmalıdır çünkü bir şeyin ‘trajik’ ya da ‘komik’ olması, tamamen hayata nerden bakıldığına bağlıdır.
-Sokrates
Ve bana çok komik geliyordu. Birisinin ağzından çıkan, üç yüz kilometre uzakta doğmuş başka birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyordu.
Kitap oldukça akıcı, çok fazla diyalog içeren enteresan bir kitap. Sonu da oldukça enteresan bitiyor. İntihar Dükkanı sanılanın aksine mizahi yönü ağırlıklı bir kitap ama içinde bolca ironi kullanılmış. Konuya gelirsek üç çocuğu olan Madam Lucrecre ve Mösyö Misimha'nın işlettiği bir dükkan var bu dükkan ve insanların intihar etmesi yardımcı olmak için bir takım ürünleri satıyor. Kitap tamamen bu dükkana gelen müşteriler ile olan olayları kapsıyor. Ailenin kendi içinde yaşadığı bazen dramatik çokça komik olaylarda kitaba renk katmış. Ben keyif aldım. Tavsiye ederim.
İntihar DükkanıJean Teule · Sel Yayıncılık · 20207,1bin okunma
"""...“Yazarın Günlüğü” yayını her ay devam edecek (yılda on iki sayı).
Haftalık gazeteler boyutunda ve her ayın son gününde yayınlanacak.
Boyutu, ruhu ve karakteri 1876 ve 1877 yıllarından farklı olmayacak.
Bu bir dergi değil, günlüktür..."""
"Bir Yazarın Günlüğü" bir edebiyat dergisinde köşe yazısı olarak
Anne Brontë ile birlikte 3 kız kardeş İngiliz edebiyatı için gerçekten önemli bir yerdedirler. Kitap basma dönemleri bu kardeşlerin çok sancılı olmuştur.
Sürekli eşini sevgilisini üniformalı paylaşan kızlarımızı anlamıyorum sizin hiç mi vasfınız yok eşinizin sevgilinizin üniforması ile prim kasıyorsunuz çok komik aşağılık kompleksi. Yapmayın bence artık...
"Pauliana, düşman ulus ordusu Acrea tarafından yenildi ve yakalandı. Umutsuzca erkekler toplumunda hayatta kalmaya çalışıyordu, ama hepsi boşunaydı. Acrea’nın genç kralı Lucius, mücadelesine tanık oldu ve beklenmedik bir teklifte bulundu. Onun hayali savaşı sürdürmek ve Güney kıtasını ve denizini fetheden ilk imparator olabilmekiti. Pauliana, Lucius’a, onu kabul ettiği için ömür boyu sürecek bir bağlılık sözü verdi. Ancak, sonunda, Lucius sadece Pauliana’ya olan sevgisini savaş alanında uyandırmiş bir imparatordu."
Genel olarak güzel bazı yerlerde kıza yapılanlar içimi acıtsa da komik yerleri de vardı. Severek okuduğum serilerden biri. Okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar.
Işık Doğudan Gelir'deki makalelerinden birisini, Cemil Meriç merhum, şuan hristiyanların elinde bulunan İncil metinleri üzerine bir incelemeye ayırmış. Şaşırdığım pekçok şey öğrendim. Arkadaşlar, ne hristiyanlar ne de yahudiler, aslında ellerinde vahiy bulundurmuyorlar. Gerek günümüz İncil'ini gerekse Tevrat'ı oluşturan (Yeni Ahit-Eski Ahit) metinler, yine Cemil Meriç merhumun tabiriyle, bir 'edebiyat'tan ibaret. Yani Musa aleyhisselamın getirdiği mesaj ile İsa aleyhisselamın getirdiği mesaj üzerine yazılmış-çizilmiş, birçoğu da asırlar sonra İncil'e eklenmiş, yazanı da belli olmayan, birçok yorum metnini toplamışlar kendilerine kutsal kitap yapmışlar. Sözgelimi: Birisi şiir yazmış. Şiir çok tutmuş. Hop, al sana Tevrat'a girmiş. Birisi bir tarihî inceleme yazmış. Çok tutmuş. Hop, al sana İncil olmuş. Asıl İncil'in, Tevrat'ın esamesi okunmaz bir durum. Derlemelerin de hiçbirisi birbirini tam tutmuyor. Kimisinde olan ötekinde yok. Olayları başka başka anlatıyorlar vs. Özetlersem: Bu ümmetin, değil yalnız Kur'an'a, hadis-i şerifleri saklama hususunda gösterdiği özenin yüzbinde birini o kaynaklarda gösterememişler. Bunlardan kutsal kitap diye bahsetmek de pek komik duruyor.
Ahmet Ay
~ Pencereden gördüğümüz gece, dışarıdaki katı gerçekliğin çizgilerini muğlaklaştırır. Karanlıkta hiçbir şey birbirinden kesin sınırlarla ayrılmaz. Siyah ve beyaz ortadan kalkar. Kesin yargılara varamaz insan. Gün ışığında insan tüm cevapları bildiğini ve her şeyi olduğu gibi görebildiğini zanneder. Oysa gökyüzü karardığında, önyargılar yumuşar,