Osmanlı evlerinin giriş kapıları bile Osmanlı'nın başkalarını düşünen ve tanısın tanımasın, dara düşen herkese yardım ulaştırmayı amaçlayan "infak (paylaşma, bölüşme)" ahlâkının bir yansımasıydı. "Yardım" aşkıyla giriş kapısının üstünü geniş bir çatı ile kapatırlardı. Bu çatı gerçekten de tamamen "yardım aşkıyla" yapılırdı. Çünkü bu çatı, ev sahiplerinden çok, yağmurdan ve güneşten korunmak isteyen yorgun insanlara hizmet verir, altına sığınıp dolu dizgin yağmurdan ya da yakıcı güneşten korunurlar, sonra da ev sahiplerine dualar ederek giderlerdi. Bazen ev sahipleri, kendi saçaklarına sığınanları "Tanrı misafiri" sayar, içeri buyur eder, karnım da doyurduktan sonra yoluna uğurlarlardı.
Tek cümle ile, Osmanlı'da hayat "muavenet", yani yardımlaşma idi. Yaralı göçmen kuşlara evlerinin saçak altında "kuş evi" yapmayı akıl eden yardım ahlâkı, elbette hayatın özü ve özeti olan insana karşı böylesine mehabetli, aşk yüklü, sevda dolu bir yaklaşım sergileyecekti.
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir.
Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
"Ama insan sadece kaştan, gözden, gövdeden mi ibaret? Ayna dediğin, taşı toprağı, evi sokağı da gösteriyor. Mühim olan bu vücudun içini görebilmek. Kalbin aynasında ne var, ona ulaşabilmek. Ne demişler; Kendini bilen, Rabbini bilir."
Okuduğum kitap sistemde mevcut olmadığı için bu kitap başlığı altında inceleme yapmak zorunda kaldım.Yayın evi, ve çeviri bilgisi paylaştıktan sonra incelemeye geçmek istedim.
Antik Dünya klasikleri - Lacivert yayıncılık-Tercüme eden,( farsça aslından çeviren) Sedat Baran
Gerçeğin peşine düşen otuz kuşun hikayesidir. Kuşların yolculuğu ile insanın hakikatı bulma yolundaki engelleri ve çabalarını sembolize eder. Her bir kuş farklı bir insan karakterini ifade etmektedir. 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir. Mevlana için esin kaynağı olduğu söylenmektedir}. Kuşlar zorlu 7 vadiden geçmiştir istek, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, yokluk.
Bana göre mutlaka okunası kitaplardan.
Mantık Al-TayrFeridüddin Attar · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20194,771 okunma
Kitap beni aşırı derecede etkiledi. İlk olarak mutlaka ve mutlaka okumalısınız diyerek söze başlamak istiyorum.
Okumak isteyenler için kitabın dili ile ilgili ön bilgi vermek gerekirse; Hasan Ali Toptaş’ın diline az çok alışmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki; bu kitap, diğer kitaplarına kıyasla son derece yalın bir dille yazılmış. Çok rahat
Varedenin adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.
Yıllardır bozbulanık suları yudumladım,
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları,
Yağmur, seni
I
O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı
Çiğnenmiş üzüm, mısır püskülü, bostan yaprağı
Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş.
Rüzgâr serin sesli konuğuydu evlerin
Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen
Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları
Yağmur ikinci adıydı akşamların
Günün yorgunluğu üzerine dökülen
Bir düş inceliğinde
Ama insan sadece kaştan, gözden, gövdeden mi ibaret? Ayna dediğin, taşı toprağı, evi sokağı da gösteriyor. Mühim olan bu vücudun içini görebilmek. Kalbin aynasında ne var, ona ulaşabilmek.
Ne çok kullanırız 'sokak çocuğu' tabirini. Bu tabiri her kullanışımız bir öteleme, dışlama, yabancı addetme anlamı hissettirir muhatabımıza. Halbuki çocuğun ayrımı mı olur? Belirli talihsizlikler yüzünden sokaklarda yaşamak zorunda kalmış, anne-babasını kaybetmiş, çoğu kötü niyetli insanlar tarafından istismar edilen zavallı çocuklar...
Yaşar
Ama insan sadece kaştan,gözden, gövdeden mi ibaret? Ayna dediğin taşı toprağı,evi sokağı da gösteriyor. Mühim olan bu vücudun içini görebilmek. Kalbin aynasında ne var ona ulaşabilmek. Ne demişler; "Kendini bilen, Rabbini bilir."