Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Antalya Üzre ~ Kudret SAYLIK
"Birkaç kere gece gelmişti su sırası. Mezarlıktaki bahçemize yemek götürmek lâzım. Elimizde bir el feneri, gece böcekleri ve kuşları sesi... Mezarlığa girmek, sayısız şehir efsaneleri anlatılmış. Oradan koşarak geçişimizin hızını ölçseler belki olimpiyat rekorudur. Gittiğimizde bağırırız "Dede, dedeee". Sesini duyunca rahatlarız ya suyu salmış uzanmış ya bir ağıt ağzında ya da bir mezarda otururken. Nasıl yendiğini anlatmıştı bu korkuyu: Dedem evveli yine bu tarlaya gelmiş akşamüzeri gün yenice batmış karanlık çökmüş. Bir mezarın üzerinde ışık yanıp sönüyormuş, çok korkmuş donmuş kalkmış, ne ileri ne geri gidebilmiş. Bir öksürük sesiyle kendine gelmiş. Meğerse biri mezara uzanıp sigara içiyormuş, adını söylemişti unuttum. "Ülen amca ben çok korktum" deyince, "Amcam gel yanıma otur" demiş, " Ben Çanakkale'de savaştım sabah akşam ölüyle yatardık her yaka cesetti, hem de şiş patlamış bası verdiğin yer patlar, çamur gibi cesede basarsın hiç dineleni görmedim" demiş ve eklemiş "Ölüden korkma diriden hatta en yakınındaki diriden kork" demiş. O günden sonra ben de hiç korkmadım ölüden, ne geldiyse en yakındaki diriden..."
Sayfa 30 - Kepez Belediyesi Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Merhaba kitapseverler #Kalbimsendekaldı#tarih#tasavvuf#roman#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı "İyilikler Allah'ın bir hediyedir. Kötülükler nefsimizin eseridir. Kendini tanı! Tanımaya nefsinin yularını eline alarak başla! Makedonya'da, Balkanlar'da yaşamakta olan Türklerin Müslüman oldukları için onlara yapılan saldırılar ,eziyetler,müslüman Turklere dayatılan bu süreçte yaptıkları mücadeleleri ne kadar güzel anlatılmış. Müslümanlar göç ederken ailesini sürgünde kaybeden Yusuf' u bulan Boris arkadaşının emanetini alır ve ona kucak açar,evlatlık olarak kabul eder fakat çevrede Yusuf sevilmez çünkü Müslümandır. Boris' e de çevreden çok laf söz olur. Yusuf üvey kız kardeşine gönlünü kaptırır. Kızında gönlü Yusuf'a kayar fakat bu durumu babası Boristen saklarlar. Bir süre sonra Boris bu durumu öğrenir öğrenmez karşı çıkar. Yusuf Müslüman oldugu için istemediğini düşünürken diğer yandan bunlara bir anlam verememesi onu zorluyordu . Boris neden evlatlık aldı? Yusuf ' ne suprizler bekliyor? (Kitabın ilk baskısı Boris' in Sırrı isimli bir esermiş...) Boris,' in Sırrı neydi? Tasavvuf ağırlıkla işlenişi birde kurguya dönemsel tarih dokuları olması renk katmış,tat katmış. Şahsen ben çok beğendim . Sizlere de öneriyorum. Sağlıcakla,kitapla kalın @yediverenyayinlari @bilalcivelek_yazar
Ayşe Gül Kutlu Yılmaz
Ayşe Gül Kutlu Yılmaz
Reklam
Bugün ki İsrail anlatılmış..
Onlar binlerce yıldır ne istediklerini çok iyi biliyorlar, çok iyi örgütlenmişler, çok kurnazlar, çok iyi hazırlanmışlar. Yıldırım gibi tepemize düşüyorlar. Onların belli amaçları var, benimse zayıflamış harap olmuş sinirlerim. Bu adil bir savaş değil. Bir makineye karşı gelinmez. İnsana karşı koyulabilir. Fakat bu bir makine, bir kasap makinesi, vicdanı ve aklı olmayan ruhsuz bir alet.
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Ne acıdır ki bu 1073 tarihi ve Kudüs'tü fethedişimiz ders kitaplarında yer almadığı gibi insanlarımız tarafından da bilinmemektedir... Keşke ders kitaplarımızda 1073'te Atsız Bey'in Kudüs'e girişi ile bundan 26 sene sonra (1099) Haçlıların Kudüs'e girişi arasındaki farklar mukayeseli olarak anlatılmış olsaydı.
Sayfa 166 - TİMAŞ TARİHKitabı okudu
Gece çökerken bir şehrin hayatı ne kadar farklıdır. Gecenin çökmesini seyreden bir adamın ruhu ne kadar farklıdır. Belirsiz, alegorik, gerçekdışı olarak algılanabilen bir varlığım yürürken. Anlatılmış bir hikâye gibiyim, üstelik ete kemiğe bürünecek kadar iyi anlatılmış, ama bir kitabın bir bölümünün başlangıcından ibaret şu dünya-romana tam oturmamış bir hikâye: “O saatlerde bir adam, ağır ağır sokaktan aşağı yürürdü...” Benim hayatla işim ne?
Reklam
gece çökerken bir şehrin hayatı ne kadar farklıdır.gecenin çökmesini seyreden bir adamın ruhu ne kadar farklıdır.belirsiz,alegorik,gerçekdışı olarak algılanabilen bir varlığım yürürken.anlatılmış bir hikaye gibiyim,üstelik ete kemiğe bürünecek kadar iyi anlatılmış,ama bir kitabın bir bölümünün başlangıcından ibaret şu dünya-romana tam oturmamış bir hikâye:“o saatlerde bir adam, ağır ağır sokakta aşağı yürürdü…” benim hayatla işim ne?
Keşke ders kitaplarımızda 1073'te Atsız Bey'in Kudüs'e girişi ile bundan 26 sene sonra (1099) Haçlıların Kudüs'e girişi arasındaki farklar mukayeseli olarak anlatılmış olsaydı. Ne şehri teslim eden Fatimi emirine dokunulmuştu ne de halktan herhangi bir kişiye... Atsız Bey, şehrin bir çok yerine muhafız birlikleri yerleştirerek herhangi bir yağmayı engellemiş, hangi dinden ya da ırktan olursa olsun herkese aman vermiştir.
"Bazı konular, bana göre genellikle örtbas edilir. Çocukların hayal gücünü temiz tutmakla iyi ediliyor, ancak bu temizlik bilgisizlikle muhafaza edilemez. Daha ziyade inanıyorum ki bir şeyin saklanması, oğlan ve kızları özellikle gerçeğe yöneltecektir. Merak nedeniyle öyle konuların peşine takılırız ki bunlar bize fazla gürültü koparılmadan anlatılmış olsa, kendilerine hiç ya da az bir ilgi ile yaklaşırız. Söz konusu bilgisizlik muhafaza edilebilse, bu fikre belki alışabilirdim. Ama bu mümkün değil. Çocuk başka çocuklarla temas edecektir. Kendisini düşünmeye sevk eden, kitaplara sahip olacaktır. Ebeveynlerin, her şeye rağmen idrak edilmiş olana yönelik suskunlukları, daha çok bilme arzusunu bizzat artırır. Yalnızca kısmen ve gizlice tatmin edilen bu arzu, yüreğin kaynamasına ve hayal gücünün yozlaşmasına yol açar. Daha ebeveynler, çocuklarının günahın ne olduğunu bilmediğini sandıklarında, çocuk çoktan günah işlemeye başlamıştır bile."
Garajda ki Ejder.
"Garajımda ateş soluyan bir ejder yaşıyor." Diyelim ki (ruhbilimci Richard Franklin'in grup terapisi yaklaşımını benimseyerek) size ciddi olarak böyle bir önerme sunuyorum. Kuşkusuz, dediğimin doğruluğunu kontrol etmek isteyecek, kendi gözünüzle görmek isteyeceksiniz. Yüzyıllardır ejderlerle ilgili olarak sayısız öykü anlatılmış,
Sayfa 140
Reklam
Anlatılmış bir hikâye gibiyim, üstelik ete kemiğe bölünecek kadar iyi anlatılmış, ama bir kitabın bir bölümünün başlangıcından ibaret şu dünya-romana tam oturmamış bir hikâye: “O saatlerde bir adam, ağır ağır sokaktan aşağı yürüdü… “ Benim hayatla işim ne?
İnsan ne gibi bir buluş yapabilir?
…Çok geç doğmuştu o genç adam. O daha dünyaya gelmeden bütün buluşlar yapılmış, her şey anlatılmış, her şey yazılmıştı… (tarih 1800’ler)
Sayfa 115Kitabı okudu
Eskiden insanlar çocukları için miras bırakırlardı. Bazen iyi, bazen kötü olurdu bu. Duruma göre değişirdi. Ne kadar çok kitap yazılmış, ne kadar çok masal anlatılmış, ne kadar da çok piyes oynanmıștır bu konuda! Niçin? Çünkü bu miraslar çok defa haksız kazançlardan, başkalarının sırtandan sağlanan mal-mülk olurdu. Onun için mirasla birlikte birçok günah, haksızlık, kötülük meydana gelirdi. Ama, Allah'a șükürler olsun ki, șimdi miras meselesi diye bir șey yok. Benim birakacağım mirasın ise kimseye bir zararı olmayacak. Benim mirasım, benim ruhumdan, benliğimden, yazılarımdan ibaret olacak. Savaş yllarında görüp yaşadığım olayları anlatan yazılardan ibaret. Çocuklarıma bırakacağım başka zenginliğim yok. Burada, bu Sarı-Özek bozkırında karar verdim buna. Hayat beni, yok olayım, yitip gideyim diye, yavaş yavaș buralara kadar itti. Ben de bütün yaşadıklarımı, gözlemlerimi, ak kâğıda kara yazılarla dökeceğim ve miras olarak bunları bırakacağım çocuklarıma.
Türkiye'yi trenle ziyarete gelen bir yabancı devlet adamını, Edirne'de hudutta karşılamak için Dışişleri Bakanlığı Daire Müdürlerinden Cevat Açıkalın görevlendirilmiş. Gelen kimseye Açıkalın'ın ağır işittiği, bu nedenle biraz yüksek sesle konuşması gerektiği saygılı bir şekilde anlatılmış. Misafir, bu söylenenleri pek doğal
Sayfa 41 - Güven KitabeviKitabı okudu
Diyeceğim, size de, bana da, hatta benim babama da 1500'lü yılların ilk çeyreği itibariyle "Hıristiyan" bellediğimiz Avrupa insanının ne İncil'i ne de Wittenberg'deki o kilisenin kapısına çivili (1517) protestoyu okuyamadığı anlatılmış olmalıydı. Parçası olacağız diye yüz yıllardır kendimizi paraladığımız Avrupa'nın gerçeği iyisiyle kötüsüyle nakledileydi, Batı dünyasına ya kör hayranlık ya da hamasetle yaklaşmamız önlenebilir, hatta belki de bu dünyanın doğusu da biziz, batısı da anlayışına gelirdik diye düşünüyorum. Şimdi sakın ola ki sözlerimden üstencilik çıkarmayasınız, "insan" her yerde "insan" demeye çalışıyorum yavrum. Neyse, olan oldu, bugünlere geldik. İsterim ki bundan böyle bari siz siz olun, şerre davetiye çıkaranın, zalimin zulmünden ziyade mazlumun rızası olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Bari siz tarihimize dair yalan söylemeyin. Doğruyu söylemeniz halinde milletimiz altından kalkamayacağı zarar görecekse, susun. Birtakım tarihçilerimiz gibi şecaat arz ederken sirkatimizi söylemeyin, kimse aptal değil.
347 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.