şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş.
İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik
"... Türkiye'de zamanın getirdiği çirkin politikacılar, muhteris politikacılar, çıkarcılar ve utanmaz adamlar vardı. Her biri ayrı yönde faaliyet gösterirken iktidar gayesinde birleşiyorlar, onu elde edebilmek için başvurmadıkları şekil kalmıyordu..."
Ne gariptir ki, bu cümlelerin yer verildiği iddianame ile suçlananlar davanın sanıklarından ibaretti ve istenen ceza da "idam" idi.
Ne gariptir ki dürüst hislere ve anlayışa sahip insanlar kolları, bacakları ya da gözleri olmadan doğan insanlardan
yararlanmaya çalışmazlar-- ve ne gariptir
ki aynı insanlar düşük zeka ile doğmuş bir insana gelince istismar etmekten geri
durmazlar.
Kendi gerçeğini kendi sesiyle ışıtır insan. Başkasının evinde yanan ışıktan bize ancak gölge düşer. İnsan konuşarak tanır kendini, tanıdıkça sever. Kendini sevmeyen kendine sahip çıkamaz. Konuşmaktan korkmak, güçsüzlüğün insan ruhunda açtığı en derin çukurdur. Kimse bu çukuru başkasının gücüyle dolduramaz ve ne gariptir ki çukur büyüdükçe büyür insanın yıkımı.
Ne gariptir ki başarıda, müjdede, sevinçte "bu benim kaderimmiş" deyip şükretmeyen insanoğlu iyiyi, güzeli ve başarıyı kendinden; kötüyü, çirkini ve başarısızlığı kaderden bilir.
Ne gariptir ki, olumsuz duygularımızdan kaçmaya çalışmamız, onlara yaşamımızı kontrol edebilme gücünü verir. Öte yandan duygularımızı dinlemeyi öğrenirsek, yavaş yavaş etkilerini kaybedeceklerdir.
Bütün yeni fikirlerin doğduğu memleket Fransa olduğu halde ne gariptir ki yenilikten en fazla çekinen, en gelenekçi ve en az kımıldamayı seven memleket yine Fransa'dır.
''Kadınların garip bir aşk ve beğeni işareti olarak darbeler aldığı Persler ve Ruslar gibi bazı uluslar vardır. Gariptir ki Rus kadınları Jhon Barclarus'un dikkate değer bir anlatısında bildirdiği gibi hiçbir şeyden kocalarından sert yumruklar yedikleri zamanki kadar hoşlanıp zevk almazlar. Jhon adlı bir Alman Rusya'ya gitmişti, ülkeyi beğendi, oraya yerleşti ve Rus bir kadınla evlendi, kadını ok seviyordu ve ona her zaman her konuda nazik davranıyordu. Ama kadın hep bir doyumsuzluk ifadesi takınıyor, iç çekmeleriyle ve hüzünlü gözlerle dolaşıyordu. Kocası nedenini sorunca ''Pekala'' dedi kadın ''beni sevdiğin halde bunun hiçbir işaretini bana göstermiyorsun.'' Adam onu kucakladı, duygularını incitecek dikkatsizlikle ya da bilinçsize ne yaptığı söylemesi için yalvardı ve bağışlanmasını, bir daha asla yapmayacağını söyledi. ''Hiçbir şey istemiyorum'' oldu yanıt ''ama bizim ülkemizde adet olan şeyi- aşk simgesi olarak kırbacı istiyorum.'' Jordan adeti benimseyince kadın onu derinden sevmeye başladı.
Ciddi bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit Ocağı dahilinde bulunan Tağ Köyünde Molla Mehmed Emin Efendi'nin medresesine gitti fakat fazla duramadı.
Hâle-i fitriyeleri icabı, daima izzetini koruması ve hatta amirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi; medreseden ayrılmasına sebeb oldu. Tekrar