Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ve o gün gelir, gelecektir, gelmesi elzemdir: ölüm günü ve hüküm günü. Ölmek ve öldükten sonra yargılamak insana yazılmıştır. Ölüm kaçınılmazdır. Zamanı ve nasıl olacağı belirsizdir, ister süründüren bir hastalıkla ister görünmez bir kazayla olsun: bu sebeple her an ölebileceğinizi düşünerek hazır olun. Hepimizin sonu ölümdür.
su yeşili, dedim. kirpikleri yüzüne döküldü. eski bir pembe, göğüslerinden kâküllerine yürüdü. parmakları ürperdi. görünmeyen bir uzaklık saçlarını omuzlarından kaldırdı. değişiyor sanırım, dedi. akşam olurken keder yeşili oluyor. yalnızlığa bakarken buz yeşili. bahçelerin buğulandığı zamanlarda tomurcuk yeşili. ışık düşünce tirşe bir gökyüzü oluyor. ağlayınca acı bir yeşil dünyayı damla damla zamanın dışına götürüyor. göz işte. alın çizgin ne renkse o da o renk. sesin ne renkse, avuçlarındaki boşluk ne renkse. pencerendeki arzu, eşiğindeki gerçek, uykundaki çocuk ne renkse, gözlerin de bütün bunların rengine boyanıyor. bir gün toprak yeşili, bir gün turna yeşili, bir gün sararan otlar yeşili, bir gün yeşeren otlar yeşili. bana öyle geliyor ki biz bütün rengimizi sevgiden ve sevgisizlikten alıyoruz. kalp mi, gönül mü, bazen şaşırıp kalıyorum bu hâzineye isim vermekte. biliyor musun, insan tanrısını içinde taşıyor ama hep uzaklara dua ediyor.
Reklam
Aşkın Gücü
O gün daima yüzü dudağı gülüyordu. Yalnız Fitnat Hanım'ın kendisine gerek kız ve gerek erkek (Ragıbe'nin erkek kardeşi) olarak gösterdiği sevgiyi ve bu sevginin şiddetini hatırladıkça o kadar etkilenirdi ki gözlerinden sevinçten mi yoksa hüzünden mi, her nasılsa gözyaşları dökülürdü. O gece Talat Bey'in bütün rüyaları Fitnat Hanım'la görüşmekten ibaretti.
Sayfa 54 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviri : Ömer Aslan, VI. Basım: Şubat 2020Kitabı okuyor
Bir zaman geldi ki aradıklarını bulmaktan ümidi kestiler, okumaya küstüler, okumaz oldular. Birkaç ay fikirleri uyuşuk kaldı, fakat bu uyuşukluk müddeti bir gün geldi ki o senelerce okumanın tohumlarından filizler çıktığını göstererek geçti, sanki bir kıştan sonra bir bahar..
Hepimizin bir miktar keşkesi!
Keşke, dedi içinden öbür dünyada da buradaki gibi dağlar, vadiler, şelaleler, dereler, sonbahar ormanları, ceylanlar, geyikler olsa. Hava böyle olsa ve ben ağrısız bu havanın içinde durabilsem ne yapsam demeden. Aldanmadan ve aldatmadan ama doyarak hayatı içime çekebilsem. Bu dünyadaki göremediğim buzulları, kuzeyin karla kaplı ormanlarını, çam seslerini bir kozalak yakınlığında görebilsem orada. Nerde bir su aksa ben oraya damlayabilsem, hangi toprak nemlense altında ben yatsam, bir meyve çiçeklenirken hayırlı olsuna gitsem, nerede gün batsa o battığı çizgiye elimle işaret koyup ben de gidip yatsam ve işaretimle onu ertesi gün parmağımla batacağı noktadan bulsam...
Bakmalar görüyorum bütün gün türlü bakmalar Pencere bakması, sabahlar bakması, yeşil otlar bakması Hepsi de beni buluyorlar, hepsi de bir yağmur uysallığında Gördüm suyun ki yumuşak, gördüm ağacın ki katı Gördüm ama şey! gördüm ama nasıl! gördüm ama bu kadar göz!. Aynı bir gözler denizi, aynı bir o kadar canlı..
Reklam
Her gün, her saat, yıldan yıla insan olma, iyi ve dürüst olma hakkı için mücadele etmek gerekir. Bu mücadelede gurur da, kibir de olmamalı, bir tek alçakgönüllülük bulunmalı. Ama eğer o çaresiz an gelip çatarsa insan ölümden korkmamalı, insan olarak kalmak istiyorsa korkmamalı.
Sayfa 1146Kitabı okuyor
Subhanallah.
Abdurrahmân(Mu’âz’ın oğlu) tâuna yakalandığı zaman babası durumunu sorduğunda, "Bu hak, Rabbindendir. Öyleyse şüphe edenlerden olma" âyetiyle cevap verdi. Mu'âz b. Cebel de Hz. İsmâ'îl'in (a.s) teslimiyetiyle mukabele etti: "İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. " Abdurrahman o günün gecesinde vefat etti; ertesi gün de defnedildi.
Sayfa 79
O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda, yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda, hep ilk gençliğinin kaygısızlığıyla ilerlemişti. İnsan bu yolda sakin sakin, çevresine merakla bakarak ilerlerdi, aceleye gerçekten hiç gerek yoktu, ne arkanızda sizi
Büyükbaba bu gece ölmedi: O, kendisini yerinden, yurdundan ettiğiniz gün öldü.
Reklam
Karıkoca arasındaki sevginin, arada bir ayrılmakla gevşeyeceğini sanırlar. Bence hiç de gevşemez. Tersine, fazla sürekli bir beraberlik bu sevgiyi soğutur, bozar. Uzaktan her kadın insana hoş gelir. Herkes kendi hayatından bilir ki, her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başkadır. Ayrılıklar benim yakınlarıma sevgimi tazeler, ev hayatımın tadını arttırır. Değişiklik, arzularımı bir o yana bir bu yana sürtüp kızıştırır. Dostluğun kolları birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur. Hele karıkoca dostluğunda, uzun bir iş ortaklığı dolayısıyla bizi birbirimize çekecek, hatırlatacak nice bağlar vardır.
Bu operasyondan sonra fotoğraflarım, gece gündüz caddelerde ve camilerde beni arayan ajanların ceplerini doldurmaya başladı. Bu nedenle o gün bu gündür namaz kılmak için camiye giremiyorum.
12:00 ve 18:30
Gördüğü adama benzer birini daha görmek ister. Fakat "yağma yok" göremez. Anlar ki o "bir" imiş. Başkasından ümidi keser de onun tekrar geçmesini arzu eder. Lakin onun böyle çabuk dönmesini ümit etmez. Yine gergefin yanına çekilir. Ama yarım saatte bir kalkıp pencereden sokağa bakar. Bakar ama bir şey göremez. Yalnız saat altı buçukta bir defa daha kalkıp bakınca gördü ki sabah gördüğü çocuk dönmüş ve evinin bizasından geçmiş. Ancak arka tarafından biraz görebilir. Nihayet bir iki gün böyle gider. Fitnat Hanım dikkat edip anlar ki bu çocuk saat on ikide yukarı çıkar ve saat altı buçukta döner. Artık saat on ikiye ve altı buçuğa yaklaştığında Fitnat Hanım cumbadan çekilmez. Böylece Talat Bey'i -artık bu çocuğun Talat Bey olduğunu elbette anladınız- her gün iki defa görür.
Sayfa 38 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviri : Ömer Aslan, VI. Basım: Şubat 2020Kitabı okuyor
"Atatürk, bizim elimizden, yirminci asrın en büyük milli kahramanı milletinin elinden, bir büyük deha insanlığın elinden gidiyordu. Askerlikte ve politikada hiç şaşmaz sağdu- yusundan başka, bütün maddi manevi varlığında bir göçüş hali seziyorduk. Atatürk, sonsuz ölüm ülkesinin eşiğinde idi. Onun, bir dönülmez yolda bizden uzaklaştığını yana
…o gün bir kere bile hatırından geçmeyen bu isim, uzaklaşmış hatıraları arasında canlandı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.