Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yaşlılık
Yaşlılık, farkındalık ve yaratıcılığı yeni bir hevesle devam ettirerek geçmişin bütün deneyimlerini biriktirmeyi ve onlara yaslanmayı gerektirir. Bir çok yaşlı insanda boyun eğmezlik olarak adlandırılabilecek bir tutumun varlığına sıkça rastlanır. Erik bu duruma değişmez öz veya varoluşsal kimlik der. Bu;geçmişin, şimdinin ve geleceğin bütünleşmesi anlamına gelir. Kişiyi aşar ve kuşaklar arası bağlantıların varlığına vurgu yapar.
Sayfa 25
"Varoluşçuluğu okurlara tanımlamak mı? Çok kolay bir iştir bu! Felsefe terimleriyle söylersek, her nesnenin bir özü, bir de varlığı vardır. Öz, sürekli nitelikler topluluğu demektir. Varlık (ya da varoluş) ise dünyada etkin (aktif) olarak bulunuş demektir. Çoğu kimseler özün önce, varoluşun sonra geldiğine inanırlar. Örneğin, bezelyeler bir bezelye düşüncesine göre yerden biter, yuvarlaklaşırlar. Hıyarlar, ancak hıyarlık özüne uyarak hıyar olurlar: Bu düşünüş köklerini dinden alır. Bir ev kurmak isteyen kimsenin, ne biçim bir nesne yaratmak istediğini iyice bilmesi gerekir: Burada öz, varoluştan önce gelir. İnsanları Tanrı'nın yarattığına inanan kimselerse şöyle düşünürler: Tanrı, insanları kendindeki insan düşüncesine göre var eder. Öte yandan, inançsız kimseler de şu geleneksel görüşe bağlanırlar: Nesne, ancak özüne uyduğu zaman var olur. Nitekim 18. yy. hep şuna inandı: Bütün insanlara özgü ortak bir öz vardır; bu değişmez özün adı 'insan doğası'dır. Varoluşçuluk ise tam tersini öne sürer bunun: İnsanda -ama yalnız insanda- varoluş özden önce gelir. Bu demektir ki insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü o, özünü kendi yaratır. Nasıl mı? Şöyle: Dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirlenme yolu hiç kapanmaz, her zaman açıktır."
Reklam
İstediğiniz kadar süslenin "Öz" değişmez .
..kendisini yalnız sanan, ona göre kendisinden bağımsız hiçbir şeyin varolmadığı, her şeyi kendi ruhsal durumuyla, çocukça açıklayan bir insanın davranışına benzer. Dünya, onun dünyasıdır. İnanılmaz bir kendini beğenmişlikle katmerlenen bönlük, sanki bilmek için kendinin dışına çıkmak gerekli değilmiş gibi! Bu, sanki kendi "yargısı" yasaymış, hadismiş gibi, her şeye bir yanıtı olan kimsenin tutumu, kendi bilincini bütün gerçeğin ölçüsü sayan ve insan soyuna değişmez, her zaman için geçerli, kendi öz bilincinin sınırından başka bir şey olmayan bir sınır çizen bir kimsenin davranışıdır.
Alternatif kişilikler geliştirmekle, Dadacılar, kimliğin, sabit olmaktan çok akış halinde olduğunu ima ettiler. Bu bağlamda, insan kişiliği ya da burjuva ideolojisinin bir bölümünü oluşturan- içkin 'insan doğası' için değişmez bir öz düşüncesini sorguladılar.
Bugün bir Süleymaniye Camii'ne gittiğimiz zaman maddeten üç yüz sene evvelki büyük dedemizin halinde değiliz; ama manen aynı ruh halindeyiz. Biçim değişir ama öz değişmez.
Reklam
6 )Sözel judo: eleştiri ateşi altında olduğunuzda karşılık vermeyi öğrenin değersizlik hissinizin nedeninin süregiden de öz eleştirileriniz olduğunu öğreniyorsunuz Bu durum sürekli kendinize nutuk çektiğiniz ve sertt gerçekçi olmayan bir şekilde zulmettiğiniz üzücü bir iç konuşma şeklini alır Genellikle öz eleştiriniz başka birinin sert bir
Sayfa 143
ERKEK TİPOLOJİLERİ Kişilik sorunu, otuz yıllık mücadele tarihimizin en temel sorunu olarak süregelmiştir. Kürt toplumsal gerçekliğinin karmaşıklığı, dış güçlerin baskıcı-asimile yöntemleri ile ortaya çıkan kişilik gerçekle- ri, her boyutuyla içinde bulunduğu çıkmazı derinleştirmiştir. Kürtlük bilincinin kişiliklere parçalı yansıması, ağırlıkta da
Rab diyor ki, Öz benimdir, ben karşılık vereceğim." Bu felsefeye göre insan sadece kendine ait değildir. Sadece kendinize ait olma­ dığınız için, kendinize eziyet etme ve kötü davranma hakkına sahip değilsiniz. Bunun nedeni kısmen Varlığınızın değişmez bir şekilde başkalarına bağlı olması ve kendinize kötü davranınanızın başkaları için de feci sonuçlar doğurabilmesidir. Bu en açık ha­ liyle intihar sonrasında görülmektedir; geride kalanlar genellikle hem yoksun bırakılmış hem de travma yaşamış olurlar.
Öz, özden süzülen, öze dönen
Onların "Değişmez özler yokluktadır" veya "Var olan özler yokluktandır" sözüyle kasdettikleri, yokluğun özlerin kabı olduğu değildir, çünkü yokluk saf hiçliktir. Bilakis kasdettikleri, özlerin bilgi hazretinde sabit iken dış yokluğa bürünmüş ve onunla nitelenmiş olduklarıdır. Dolayısıyla özler sanki dış yokluklarında såbit idiler, sonra Hakk onlara dış varlık kaftanını giydirdi ve böylece var oldular. Allah en iyi bilendir.
Reklam
"Tanrısal öz ya da ruh, nesnelerde barınan bir sanatçı gibidir; onların hem idesi, hem de yaratıcı gücüdür. Bütün tabiat bu tanrısal ruhu solur; bu ruh her yandan bütün nesnelere şekil kazandıran bir sanatçı gibi çalışır; nasıl bir sanatçı, ne kadar yaratırsa yaratsın, hep kendi kendisiyle aynı kalırsa, bunun gibi Tanrısal öz de nesnelerin sonsuz çokluğu içinde hiç değişmeden, hiç eksilmeden hep olduğu gibi kalır; değişen sadece dış gerçektir; asıl özden, iç gerçekten hiçbir şey değişmez"
184 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 günde okudu
insan mıyız?
Bu incelemede kurduğum cümleler sadece kendi fikirlerim veya başka kaynaklardan alıntıladıklarım değildir. Aşağıda yazanlar, kitabı okurken altını çizdiğim cümlelerin benim kafamda yeniden kurulup, özet mantığına çevrilmiş halidir. Yani, yazarın asıl anlatmaya çalıştığı veya özeti, bir bakıma kitabın bölümler halinde tahlili de diyebiliriz. 1.
İnsan Olmak
İnsan OlmakEngin Geçtan · Metis Yayınları · 201922,8bin okunma
_Biz kimiz? Nereden gelip, nereye gidiyoruz? _Biz insanlar, bir kapının önüne bırakılmış yeni doğan bebekleriz. Sepetlerimize bebeklerin kim olduğuna, nereden geldiğine dair ya da atalarının kimler olduğuna dair bir not da iliştirilmemiş. Bu yetim bebeklerin sicilini öğrenmeyi özlemle bekliyoruz. Pek çok kültür sürekli olarak ebeveynlerimizle
İnsanın gündelik hayatında yıktığı, elden çıkardığı ve feda ettiği ilk şey isyandır. İnsanı dünyada Tanrı benzeri yapan isyanı kaybediyor. Niçin? Bazen taksit için. İki, üç, beş yıllık senet imzalı- yor; artık yerinden oynatılamıyor! Başına gelen her talihsizlikte "Peki, başüstüne!" demesi gerekiyor çünkü taksitler onun maaşına, gelirine
Sayfa 20 - Fecr YayınlarıKitabı okudu
Çünkü hareket ebediyyen ancak sevgi sebebiyle gerçekleşir, ama harekete bakan kimse başka sebepler tarafından gerçeği görmekten engellenir, oysa gerçek sebep o sebepler değildir. Zira asıl olan, âlemin kendisinin içinde hareketsiz olduğu yokluktan varlığa doğru olan hareketidir. Bu yüzdendir ki varlığın, durağanlıktan olan hareket olduğu söylenir. Şu halde, âlemin varlığı olan hareket bir sevgi hareketidir. Nitekim Hz. Peygamber - Allah'ın salâtı ve selâmı onun üzerine olsun- buna “Ben bilinmeyen bir hazineydim, bilinmek istedim” sözüyle işaret etmiştir. Bu sevgi olmasaydı, âlem somut gerçekliğinde ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla âlemin yokluktan varlığa olan hareketi, Yaratıcının âleme yönelik sevgisinin hareketidir. Âlem kendini sâbit ve değişmez öz olarak gördüğü gibi dış dünyada var olarak da görmek ister. Bu yüzden, âlemin sâbitlik yokluğundan dış somut varlığa olan hareketi her yönü itibarıyla, Hakk tarafından ve âlem tarafından olan bir sevgi hareketidir. Çünkü kemâl, zatı gereği sevilir.
585 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.