Çekçe'de işlenen bir suçun kefaretini ödemek için cebren çalıştırılan ırgatlar/işciler için kullanılan Robot kelimesini bugün bildiğimiz anlamıyla kullanım sokan kişi bu kitabın yazarı Karel Čapek'tir. Yazar bu katkıyla, bilim ve bilim-kurgu için zamanla saplantı haline gelecek olan bir düşünceyi hem anlamlı tarihselliği hem de gizem
Hiçbir terapi mucize vaat etmez.
Terapist, danışanın olgunlaştıracak, sağlıklı bir ruhun ürünü olan; kendi benliğinin farkında, anlam kaybına uğramamış bir kavrayışı sunar.
Kemal Bey bu bahsettiğimiz kavrayışı biz hasta okurlarına yeniden şerh etmek, modernitenin bu konudaki etkilerini göstermek için eleştirel bir bakışla, kuram ve tekniklerinden, kendi mesleğinin verdiği tecrübelerle terapi kültürünü ele almış.
Modern çağda artan bu ruhsal hastalıkların sebebini yine yalnızlaşan, yabancılaşan narsist bireye sorular sorarak fark etirmeye zaman zaman kendisinin de bunu toplumsal ve kültürel bağlamda okuruyla beraber düşünerek bir izahatta bulunmuştur.
Ve danışanın karşısında artık yetersiz olduğunu düşündüğü tekniklerde yeni önermeler sunarken
Konuyu; anlam ağları, benlik bozuklukları, modern kibir vs. gibi özel başlıklarla detaylıca ele alıp "kendisini tavaf eden hacı" dediği bugünün insanını çıkmazdan kurtarmak istemiştir.
Kitabı terapistlere, terapi öğrencilerine olduğu kadar modern çağa eleştirel gözle bakması gereken biz okurları da içindir...
Meraklılarına iyi okumalar...
_Kitap okumayan cahil halk kitlesi, edebiyatın yarattığı zihinsel devrimden etkilenmemiş olarak kalır. Bu yüzden Avrupa’da sözlü olarak bugüne gelmiş olan boş inançlar, genellikle dinden çok daha eski ve ilkel tiptedir. Eğitimli dünyayı baştan aşağı sarsmış ve değiştirmiş olan büyük entelektüel güçler, köylüleri pek etkilememiştir. Onlar, en
Perdelerin karanlığında oturduğum yerden, bir ay ışığında ya da bir çiy damlasında beliren kaçak kelebeği yakalamıştım.
Parmaklarımın arasında esir kanatlarını kurtarmak için çırpınan kelebek, güzel kokulardan fidye ödüyordu bana.
Gezgin küçük hayvancık havalanıverdi aniden ve kucağıma bıraktı insan yüzlü, şekilsiz, canavar gibi bir larvayı.
"Ruhun nerde senin, üstüne bineceğim?" "Benim ruhum, günün yorgunluklarından bitkin düşmüş topal bir midilli, şimdi rüyaların altın yaldızlı yatağında dinleniyor.
Ve korku içinde kaçtı ruhum, alacakaranlığın kurşuni örümcek ağları arasından, kara gotik çan kulelerinin fistolandırdığı kara ufukların tepesinden.
Fakat cüce, kaçak kişnemesine asılı atın, beyaz yelesinin parıltılı kıllarında yuvarlanıyordu bir iğ gibi.
NERDEN... NEREYE...
Çok mu kardayız veya zarardayız bilmek hiç kolay değil. Düşününce faydaları o kadar çok ki bizden götürdüklerini unutmak istiyor gibi insan. Lakin vicdana dönünce "Dur!" diyorsun! Dur diyor ve tek tek hatırlıyorsun hayatın bize verdiklerini ve bizden aldıklarını...
Evlerimiz büyüdü odalarımız genişledi ama aileler daha küçük ve yalnızlık çoğaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz, otoyolları inşa ediyoruz ama insanî ilişkiler kuramıyoruz.
Lüks tatillerde mutlu olmak için somurtarak çalışırız. Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine ulaşamadık.
Ay'a kadar gidiyoruz ama komşumuzu ziyarete gidemiyoruz.
Havayı temizledik ama ruhları kirlettik.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar azaldı.
Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı. Uzmanlıklar arttı ama sorunlar, ilaçlar ve hastalaklar çoğaldı. Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik. Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz. Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat veremedik.
Kilo dertlerinin ve her derde deva vitaminlerin arttı ama huzur azaldı. Çok konuşup az gönül veriyoruz ve bol yalan söylüyoruz. Atomu parçaladık, ön yargılarımızı yıkamadık.
Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
Bedenimize kilo aldırdık ama karakterimizi zayıf bıraktık.
Mallarımız arttı ve çoğaldı ama keyif ve bereketazaldı.
Hayat SanatıTayfun Ayaz · Çığır Yayınları · 202115 okunma
Bilimsel-pozitivist öğenin Bergson'dakinden eksik olmadığı Marcel Proust'un yapıtı, insanlar ve toplumsal ilişkiler hakkında bilimin kolayca kapsayamayacağı, ama yine de nesnellik iddiaları azaltılamayacak ya da belirsiz bir akla uygunluğa teslim edilemeyecek zorunlu ve zorlayıcı bilgileri dile getirme yönünde ender rastlanan bir
Lev Tolstoy
Henri Troyat, dünyada biyografi yazarlarının büyük ustası. Lev Tolstoy ile ilgili biyografisi. 2010’da ilk baskısı yapılan kitabı, İletişim yayınları yayımladı. Eser Fransız kültür Bakanlığı’nın katkıları ile yayımlanmıştır. Bin sahifelik bu azametli büyük
Taksim'e en son ne zaman gittim net olarak hatırlamıyorum. Sanırım 2009 yılıydı. Yanımda İspanyol bir heyet, memuriyetin verdiği yükümlülükle ismini ilk defa duyduğum Çiçekçiler Pasajı'na gidiyorum. Türk filmlerinde gördüğüm tavanında balık ağları asılı, dekoratif at arabası tekerleri, eski ütüler, üzerinden nice insan silüeti geçmiş ama
Atatürk’ün vefatı üzerine yaşamayı anlamsız bulup kalbine kurşun sıkarak intihara kalkışan Salih Bozok’u duymuş muydunuz daha önce? Gazi paşa’nın mahalleden arkadaşı, uzaktan akrabası, hayatının büyük bir kısmını yanında geçirmiş daimi destekçisi olur kendisi. Çoğu zaman yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Bu yüzden anlattıkları bizim için çok önemli
Perdelerin karanlığında oturduğum yerden, bir ay ışığında ya da bir çiy damlasında beliren kaçak kelebeği yakalamıştım.
Parmaklarımın arasında esir kanatlarını kurtarmak için çırpınan kelebek, güzel kokulardan fidye ödüyordu bana.
Gezgin küçük hayvancık havalanıverdi aniden ve kucağıma bıraktı insan yüzlü, şekilsiz, canavar gibi bir larvayı.
"Ruhun nerde senin, üstüne bineceğim?" "Benim ruhum, günün yorgunluklarından bitkin düşmüş topal bir midilli, şimdi rüyaların altın yaldızlı yatağında dinleniyor."
Ve korku içinde kaçtı ruhum, alacakaranlığın kurşuni örümcek ağları arasından, kara gotik çan kulelerinin fistolandırdığı kara ufukların tepesinden.
Fakat cüce, kaçak kişnemesine asılı atın, beyaz yelesinin parıltılı kıllarında yuvarlanıyordu bir iğ gibi.
Sayfa 122 - gaspard de la nuit'nin hayallerinin üçüncü kitabı/ gece prestijleriKitabı okudu
“Eşya bir çizgi yığınıdır ve her çizgi bir hudut.”
Şimşek
“Bir kibrit alevinin geçici ışığında görünüp kaybolan eşya gibi, birçok hatıralar parlayıp sönüyordu.”
Fatih Harbiye
“Etrafımızdaki eşya ile mukadderatımız arasında birtakım bağlar olduğunu hissediyorum. Mesela balkon kapısı dediniz. Işık şimdi sizin yüzünüze sol taraftan geliyor. Ben dikkat ettim ki çehrelerimizin manaları ve tesirleri ışıklara göre değişir. Belki bunlar küçük farklardır. Fakat küçük hadiseler üstünde başka başka tesirleri vardır. Fotoğrafçılar, sinemacılar ve ressamlar bu farkları pek güzel hesap ederler, değil mi?" Bu balkon ışığı size arkadan veya soldan gelseydi, belki de sizin benim üzerimdeki tesiriniz biraz daha değişecekti. Biraz, fakat etrafımızdaki eşyalardan yağan bu 'birazları' yanyana getiriniz, çoğalır; belki de bahtımıza yeni bir vehçe verecek kadar."
Yalnızız
“İki gül kafesi. Bir şarkı sesi. Denize açılan bir pencerenin işi. Munis uyumlarla bir araya getirilmiş bir evcilik oyununun en masum ve en kalıcı köşesi. Değil mi ki seni oraya yerleştiren el yok artık. Kal. İstersen sonsuza değin uzan. Hiç fark etmez. Örümcek ağları. Toz birikintisi. Zamanın rengi. Uzamın sesi. Tek şey var: Eşyaya sinen ruhun eksiltisi.”
Peyami Safa, Bir Akşamdı romanına, akşamın inmesiyle çekilen ışığın eşyayı da görünmez kıldığını ikaz ederek başlar. Eşyanın görünür kılınmasını sağlayan ışığın yokluğu, eşyanın da yokluğu anlamına gelmektedir. Etkileyici paragraf.
“Bir akşamdı… Oda loş… Kafes delikleri mavi… Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu: Levhalar duvarların kararan zeminine batıyorlar, minderler sönüyor, iskemleler dağılıyor ve hepsi buğulanarak şekilsiz bir uçuşta kayboluyorlar. (…) Her şeyi koyu kurşun renkli bir buğu kaplamıştı. Akşam.”
İki gül kafesi. Bir şarkı sesi. Denize açılan bir pencerenin işi. Munis uyumlarla bir araya getirilmiş bir evcilik oyununun en masum ve en kalıcı köşesi. Değil mi ki seni oraya yerleştiren el yok artık. Kal. İstersen sonsuza değin uzan. Hiç fark etmez. Örümcek ağları. Toz birikintisi. Zamanın rengi. Uzamın sesi. Tek şey var: Eşyaya sinen ruhun eksiltisi.