Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
. Aytunç Altındal'ın ilk kez 1981'de ortaya attığı, 25 yıldır sürdürdüğü ve günümüzde yinelediği; Mustafa Kemal soyadı yasası çıktığında "Öz" soyadını almış, böylece tam adı "Kemal Öz" olmuş idi, sonradan masonlar, sabetaycılar, Agop Martayan Dilaçar, vs. "Kemal Öz" olan soyadını değiştirtip "Kemal Atatürk" yaptılar, vb. gibi sabuklamalar, Yalçın Küçük tarafından da Sabetaycılar, Yahudi dönmeleri, soyadlarında "Öz" kullanırlar (...) Mustafa Kemal'in adı da Kemal Öz'dü vs. denilerek yayılmaktadır. Atatürk soyadına ilişkin çarpıtmalara girişen bu ikiliden, 16 Ekim 2005 günlü Star gazetesi'nde "Benim asıl adım Aytun'dur. Ama Türkiye'de bunu Aytunç yaptık. Bizim aile Adige'dir; Aytun, Çerkezce bir isim," diyen Altındal; 1986'dan bu yana da "Türkiye'de gerçek Gericiler, 'Bir Türk Dünyaya Bedeldir' diyenlerdir," sözleriyle Atatürk'e dolaylı yoldan "gerici" demektedir. Bu saptırıcılar, Soyadı Yasası çıkartıldığında "öz ad" ve "soyadı" kavramlarının yasa metinlerinde nasıl kullanıldığını bilmeyenleri kandırabiliyor. .
Sayfa 549Kitabı okudu
Üçüncü Sekans / Bir Günlük Starlar
Jack Warner Bros yıldızlarına hep şöyle derdi: “Basının eleştrilerine kulak asmayın, bugünün gazetesi yarının tuvalet kağıdıdır.”
Sayfa 60 - Reklam AkademisiKitabı okudu
Reklam
Hemen bir gazete haberinden örnek verelim: "Onlar gelece­ ğin Einstein, Beethoven, Shakespeare'leri... 3 yaşında okuma öğ­ reniyor, 4 işlemi zihinden yapıyor, doğadaki sesleri notaya çevirebiliyor. Onlar Türkiye'nin geleceğini inşa etmeye hazırlanıyor:' ( Star Gazetesi, 1 Ocak 2011) Habere göre Türkiye'nin geleceğinde Einsteinlar, Bethovenlar ve Shakespeareler olacakmış. Sayılan isimlerin Türkçe telaffuzları bile verilmemiş. Yazıda kendi büyük bilim, müzik ve edebiyat adamlarımızın esamesi bile okunmuyor. Geleceğin İbn Sinaları, Dede Efendileri, Cemil Meriçleri demiyoruz. Başkalarının isimlerini ideal olarak belleyen bir ülkenin hiç kendi isimleri ortaya çıkabilir mi?
Sayfa 71
Ve Müslüman Doğu’nun bilge liderlerinden biri olan İran Devlet Başkanı Muhammed Hatemî, İslam-laiklik uyuşumunu hatta bir ölçüde İslam-laiklik kucaklaşmasının kaçınılmazlığını şu sözlerle tarihin ve insanlığın önüne koyuyor: "İslam ile laiklik ve demokrasi kesinlikle uyuşur. Demokrasi bir yoldur ve yönetimin halkın oylarına dayanmasıdır." "Egemenliğin halkın elinde olması gerekir. Halkın istediği gücü yönetime getirmesi, istemediği zaman da onu zorbalıkla karşılaşmadan yönetimden alması gerekir."  "İslamî değerlere inanılabilir, ancak iktidarlar halkın isteklerine göre hareket etmek zorundadır. Tabiî, ilerleyici de olması gerekir. Ayrıca toplumda güç kazanmak için demokrasi dışında bir yol izlenmemeli. Bence demokrasi dinle uyumludur." "Laisizm toplumun hiçbir hedef ve yönü olmadığı anlamına gelmiyor; dinin ve dinsel değerlerin kamu alanına girmemesi gerektiğini söylüyor. Laisizm, toplumun sorumluluk taşıması gerektiğini öğütlüyor." "Batı'da laiklik dine karşı olma anlamına gelmiyor. Toplum dinden yana olabilir,dinsel değerlere sahip olabilir; aynı zamanda laik de olabilir. Maalesef Batı değerleri Doğu'ya geldiğinde mahiyet ya da kimliği değişiyor. Dine bağlı olmamak dinle mücadeleye dönüşüyor. Bu durumda laiklik, dine karşı olmasa bile bizim ülkelerimizde yanlış anlaşılıyor." (Hatemî’nin konuşmasının tam metni için bk.Y.N.Öztürk köşesi, Star gazetesi, 26,28 Aralık 2003)
Sayfa 335 - Yeni Boyut YayınlarıKitabı okudu
27 Ocak 2000 günüydü. Servisle Kanal 7'deki işime gidecektim. Servise biner binmez uzattılar Star Gazetesi'ni. Kendini kanaat önderi, gazeteci falan gibi gösteren Yılmaz Özdil isimli tetikçi şey (ki o zamanlar Cem Uzan isimli para babasının ayakçılığını yapıyordu), birinci sayfaya o sıra mahpus yatan Salih Mirzabeyoğlu'nun işkenceden paramparça olmuş yüzünü koyup güya dalgasını geçmişti. İşkenceyi ballandıra ballandıra öven bu herife elbette ne o zaman ne de ondan sonra hiçbir şey olmadı.
Sayfa 108Kitabı okudu
1970'lerin başlarında Somali ordusu bu yöntemi kullanarak kabilesel kimliği hiçe saydı ve bastırdı. Devrimci konseyi kabilecilikten kurtulma çağrısı yaptı. Tantanalar koptu. Somali medyası (October Star gazetesi ve Mukdisho Radyosu) kabilesel kimliğe vurgu yapılmasını aşağılıyor ve yönetimin bunun kökünü kazıyacağını bildiriyordu. Ordu yöneticileri binlerce insanın katıldığı törenlerde kabile kimliği ve kabileciliği şeklen toprağa gömdüler ya da öyle yaptıklarını zannettiler. Ordu güdümündeki hükümet kabile isim ve sıfatlarının kullanımını yasaklayan yasalar çıkardılar ve aksi durumu suç olarak kabul ettiler. Somali geleneğinde bir kişi baba tarafından yakın akraba ise ona "yeğen" (ina-adeer) denilirdi. Bu da yasaklandı. Devrim, "yoldaş" anlamına gelen Jaalle sözcüğünün kullanımını artırdı. Hükümetin buradaki tutumu, ilerlemek için Somalililerin süregelen çatışmaların sebebi olan ve ülkeyi geri bırakan geleneksel kimliklerinden kurtulmaları yönündeydi.
Sayfa 86 - Açılım KitapKitabı okudu
Reklam
Aşağılık kompleksi: En büyük düşmanımız işte budur. Hemen bir gazete haberinden örnek verelim: “Onlar geleceğin Einstein, Beethoven, Shakespeareleri… 3 yaşında okuma öğreniyor, 4 işlemi zihinden yapıyor, doğadaki sesleri notaya çevirebiliyor. Onlar Türkiye’nin geleceğini inşa etmeye hazırlanıyor.” (Star Gazetesi, 1 Ocak 2011) Habere göre Türkiye’nin geleceğinde Einsteinlar, Beethovenlar ve Shakespeareler olacakmış. Sayılan isimlerin Türkçe telaffuzları bile verilmemiş. Yazıda kendi büyük bilim, müzik ve edebiyat adamlarımızın esâmesi bile okunmuyor. Geleceğin İbn Sînâları, Dede Efendileri, Cemil Meriçleri demiyoruz. Başkalarının isimlerini ideal olarak belirleyen bir ülkenin hiç kendi isimleri ortaya çıkabilir mi?
Star gazetesi bir kaç ay önce köşe yazılarında FETÖ ile baglantılarını deşifre ettikleri Ahmet Küçükbay için 26 Kasım 2015'te, "Paralele çete­ ye geçit yok" başlığıyla, FETÖ'cü Ahmet Küçükbay'ı ade­ta "FETÖ'yle mücadele şampiyonu" ilan eden bir röportaj ya­yımlanıyordu.
Sayfa 116Kitabı okudu
Jack London kendi kendini yetiştirmiş bir gemiciydi. Bu serüveni anlattığı Martin Eden adlı romanı başucu kitaplarımdan biriydi. Hemingway okulu bırakmış, genç yaşta Toronto Star gazetesi adına Avrupa'ya gitmişti. Hatta İngiliz dilinin en büyük yazan Faulkner, İngilizce dersinde başarısız olmuş ve okuldan kovulmamış mıydı? Yıllarca okumuş olmama rağmen benim öğrenim çizgim pek alışılan yolları izlemedi. Bilinçli bir seçimdi bu.
vahşilik, kapitalizmin reklam-yüzü değil, insanlığın arayışı
Türkiye' de ise Milliyet gazetesi tarafından 11Aralık 1993 Cumartesi günü yedi ayrı  kanalın (TRT 1, TRT 2, Star, Show TV, ATV, HBB, Kanal 6) 09:00-23:00 saatleri arasında  yapılan tararnasında SOO' e yakın kişi hayatını yitirirken 600' den fazla yaralanma vakası  görülmekteydi. Ölenlerden yaklaşık 450 tanesi kimyasal zehirlenme, bombalanma, lazer  ışınları ve infilak sahnelerinde toplu biçimde hayatlarını kaybetmekteydiler. Haftada  gösterilen toplam film sayısı 600 civarındaydı ve bunlarda her türlü şiddetin yanında  erotik hatta pornografik sahnelere de sık sık rastlanmaktaydı.
Reklam
...Tayyip’in hukuk dışı icraatlarına artık yandaşlar bile isyan ediyordu. AKP’nin sesi gazetesi olarak tanımlanan Star yazarı Hidayet Şefkatli Tuksal, Tayyip’i köşesinden ağır şe­kilde eleştiriyor; “Başbakan ’ın her yaptığını alkışlamak, apaçık yanlış­lara dahi destek olmak, yalakalıktır” diyordu.
Örneğin, genelde Batı yanlısı Lübnan gazetesi Daily Star editörlerinin şunları yazması kimin umurunda: Gazze’de yaklaşık bir buçuk milyon insan, teknolojik açıdan dünyanın en ileri, fakat ahlaki olarak en geri askeri aygıtlarından birinin canice muamelesine maruz kalıyor. Genellikle Filistinlilerin Arap dünyasındaki durumları, Yahudilerin II. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki durumlarına benzetilir; bu yorumda biraz doğruluk payı da vardır. Tıpkı Naziler Soykırım [Holocaust] yaparken AvrupalIların ve Kuzey Amerikalıların başlarını öbür tarafa çevirmesi gibi, İsrailliler Filistinli çocukları katlederken Arapların bir şey yapmamak için bahane araması tiksindirici bir benzerlik oluşturuyor.
MAVİ SİNEKÇİL KUŞU Bir Yılbaşı sabahı dostum Sherlock Holmes’u ziyarete gitmiştim. Yanı başında piposu ile kanepeye uzanmıştı. Üzerinde ropdöşambr vardı. Yanında duran bir yığın buruşmuş gazetenin hepsinin okunduğu belli oluyordu. Gözüme bir şapka çarptı. Kanepenin yanında bir sandalye bulunuyordu. Sandalyenin arkasına bir şapka konmuştu. Bu,
Aşağılık kompleksi: En büyük düşmanımız iste budur. Hemen bir gazete haberinden örnek verelim: "Onlar geleceğin Einstein, Beethoven, Shakespeareler'i... Üç yaşında okuma ögreniyor, dört işlemi zihinden yapıyor, doğadaki sesleri notaya çevirebiliyor. Onlar Türkiye'nin gelecegini inşa etmeye hazirlanyor." (Star gazetesi, 1 Ocak 2011) Habere göre Türkiye'nin geleceğinde Einsteinlar, Bethovenlar ve Shakespeareler olacakmis. Sayılan isimlerin Türkçe telaffuzları bile verilmemiş. Yazıda kendi büyük bilim, müzik ve edebiyat adamlarımızın esamesi bile okunmuyor. Geleceğin ibn Sinâlar'ı,Dede Efendiler'i, Cemil Meriçler'i demiyoruz. Başkalarının isimlerini ideal olarak belleyen bir ülkenin hiç kendi isimleri ortaya çıkabilir mi?
Yeri gelmişken apolojik ve ideolojik saiklere dayanan bu tür çağdaş Kur'an-Meal üretimlerinden daha başka saiklere mebni ve aynı zamanda çok ilgi çekici üretimlerden de söz etmek gerekir. Bu bağlamda ister istemez zikretmek durumunda kalacağımız mealler(!) çağdaş Kur'an üretiminin de ötesinde Kur'an'ı düşünsel ve entelektüel fantezi nesnesine
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.