Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mustafa Kemal , bu Cumhuriyet'i tüm bir Türk ulusuyla kurmuştu . kurtuluş savaşı sırasında onun yanında savaşanlar arasında Kürtler de Ermeniler de Çerkezler de vardı . ve Türkiye Cumhuriyet'i ırk milliyetçiliği temelinde değil yurt milliyetçiliği temelinde yükselmişti ..
Cumhuriyet diyecektim, devrimler diyecektim, Türkiye'de kadınların seçme seçilme hakkını Avrupa'daki birçok ülkeden önce aldığını, üniversite hocalarının yüzde kırkının kadın olduğunu anlatacaktım. Bu ülkede yarım asırdan fazladır fes giyilmediğini, erkeklerin dört kadınla evlenmediğini, Türklerin Arap olmadığını, İstanbul'da çöller ve develer bulunmadığını, kışın soğuktan herkesin kıçının donduğunu ve bunlar gibi bir sürü cümleyi ardı ardına sıralayacaktım.
Reklam
Gelelim Mustafa'nın Deniz'ini kaybettiği denizden gelen bebeğe... Türkiye'nin içinden çıkamadığ göçmen meselesine esaslı bir dokunuş yapmışsınız. Televizyonlardan kıyaya vuran bebekleri, insanları gördük. Adına ne dersek diyelim, Aylan, Samir, Hamid... Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı.. İnsanlığın her anlamda can çekiştiği bir
Sayfa 131Kitabı okudu
Türkiye'nin dış politikası Avrupa ve Amerika'ya yalvarmaktan ibarettir
Sayfa 168 - Sekizinci Basım, Temmuz 2002Kitabı okudu
... Avrupa'da Sanayi devrimine giden yol ve sanayi devrimi sonucunda sanayi ve ticaret burjuvazisine dönüşen esnaf, Osmanlı İmparatorluğu'nda böyle bir dönüşümü yaşayamadı. Çünkü bu dönüşümün olabilmesi için Avrupa devletlerinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun da aydınlanma çağına girmesi eğitim sistemini değiştirmesi keşiflere ve icatlara açık bir topluma dönüşmesi gerekiyordu. Bunların hiçbiri olmadı. Olmamasının birçok nedeni var kuşkusuz ama temel neden, Osmanlı İmparatorluğu'nun bilimden uzak kalmasıdır. Yüzyıllar önce medreselerinde okuttuğu bilimlerin çoğunun yerine din dersleri koyan Osmanlı İmparatorluğu bilimle ilgisini kaybetti. Bu yapı imparatorluğun Sanayi devrimine girememesinin temel nedenlerinden birisidir.
Gelelim Mustafa'nın Denizini kaybettiği denizden gelen bebeğe... Türkiye'nin içinden çıkamadığ göçmen meselesine esaslı bir dokunuş yapmışsınız. Televizyonlardan kıyaya vuran bebekleri, insanları gördük. Adına ne dersek diyelim, Aylan, Samir, Hamid... Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı.. İnsanlığın -her anlamda- can çekiştiği bir noktadayız. Kapitalizm
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
... Avrupa'da sanayi devrimine giden yol ve sanayi devrimi sonucunda sanayi ve ticaret burjuvasına dönüşen esnaf, Osmanlı İmparatorluğu'nda böyle bir dönüşümü yaşayamadı. Çünkü bu dönüşümün olabilmesi için Avrupa devletlerinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun da aydınlanma çağına girmesi, eğitim sistemini değiştirmesi, keşiflere ve icatlara açık bir topluma dönüşmesi gerekiyordu.
Moğol İmparatorluğu
M.S. 1206 - 1294 Göreli olarak oldukça kısa sürse de Moğol İmparatorluğu bu küçük zaman dilimine büyük işler sığdırdı. Kuruluşu gerçekten sıra dışıydı. Belirli bir toprak parçası üzerinde değil, sabit toprağı olmayan göçebe bir halk tarafından kuruldu. Buna rağmen, dünyanın o güne dek gördüğü en geniş topraklara sahip imparatorluk oldu. Uçsuz bucaksız sınırları günümüz Moğolistan'ının ve Çin'inin tamamını kapsıyor, en doğudaki Japon Denizi'nden Rusya ve Doğu Avrupa'ya kadar uzanıyordu.
Sayfa 86 - DB Dergi
Gel de gülme :D
Yirmibirinci yüzyıla onüç yıl kalmışken, Avrupa Topluluğu'ndan olduğu varsayılan Türkiye Cumhuriyetinde kaymakamlar ve kimi aydın sanılanlar bile dua ila yağmur yağdırılabileceğine inanıyorlar...
Sayfa 49 - 12. BASKI NESİN YAYINEVİKitabı okudu
Türkiye’ de kadınların seçme ve seçilme hakkını Avrupa’ daki birçok ülkeden önce aldığını, üniversite hocalarının yüzde kırkının kadın olduğunu anlatacaktım.
Reklam
2002'den bu yana AK Parti hükümetleri döneminde Avrupa-merkezciliğe yönelik her tür yüzleşme çabasını "eksen kayması" ve yeni bir Türkiye inşa etme çabasını "Batı'dan kopma", "demokrasiden uzaklaşma", "sivil dikta" gibi yaftalarla izah etmeye çalışan çevreler yüzeysel ve şekilci Batıcılığın boyutlarını ortaya koymaktadır.
Sayfa 42 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bugünkü trakya bölgemiz, kuzey yunanistan, güney bulgaristan, doğu sırbistan, türk devlet idaresi olan osmanlı'ya katılacaktır. işte böylece "avrupa'daki türkiye" diye tarihi bir mesele ortaya çıkmıştır ve halen de söz konusudur. "avrupa'daki türkiye"ye dair düşünce, tavır ve tutumlar zıt nitelikler göstermektedir. konuya hayırhah bir şekilde bakanlar olduğu gibi, nötr bakmaya çalışanlar ve halen 13-14. yüzyıldaki kilise ve idare çevrelerinin bakışını paylaşanlarda vardır. "avrupa'daki türkiye" mevzu, öyle kolay halledilebilecek bir sorun değildir. bu hususta; içine kapanık, kendine dönük bir kötümserliğe gerek olmadığı gibi, safdil bir iyimserliğe de gerek yoktur. vakıalara ve gerçeği olduğu gibi kabul etmeliyiz. zira coğrafya, itaat edilmesi gereken amir ve temel kategoridir
Sayfa 25 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
... 2001 krizi sonrasındaki iktidar değişimiyle askerin geri çekilmesi ve sivil güçlerin egemen olması hamlesi ile tamamlayacağı izlenimine verdi. Batı dünyası Türkiye'deki bu girişimleri demokrasinin pekiştirilmesi olarak gördü ve destekledi 2004 yılında Avrupa Birliği o zamana kadar ayak sürüdüğü ilişkileri hızlandırma kararı alarak Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlatma kararını onayladı. Ne var ki zaman ilerledikçe Türkiye'deki hareketin demokrasiyle o kadar da ilgisi olmadığım askerin gücünün zayıflatılmasının din destekli bir Ahbap Çavuş kapitalizmini ve Ahbap Çavuş demokrasinin pekiştirmek için altyapı oluşturmaya yönelik olduğu yolundan batıda kuşkular uyanmaya başladı. Bu kuşkuların artması ile birlikte Avrupa Birliği, Türkiye'nin üyeliği meselesini geciktirmeye yöneldi.
avrupa'daki türkiye'nin oluşumu bitmiştir. 19. yüzyılın sonlarında sınırlar artık tespit edilmişti. bu tarihten itibaren osmanlı imparatorluğu, avrupa'daki topraklarını geri vermiştir. kuruluşundan 200 yıl sonra macaristan'a, tuna'ya yerleşen bir imparatorluk, bu tarihi takip eden 2-3 asır içinde söz konusu topraklarını kaybetmiştir. ama şu da bir gerçektir ki; dört asrı, bazı yerlerde ise 5-5,5 asrı bulan osmanlı hakimiyeti, avrupa kıtasının orta ve güneydoğu kısımlarına, hatta kuzeye doğru gelişen bölümlerine doğru damgasını vurmuştur
Sayfa 26 - 27-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Sunuş
-(...) Memleketi bir akılsızın eline ve keyfine bırakamam. Bu çok adamların yerine, birkaç kafa ile iktifa edebilirim: Mesela Kâzım ( Özalp) Köprülü'yü Harbiye nazırı yapacağım. Nuri'yi (Conker) Kumandan ve idare şefi yaparım. Fethi'yi (Okyar) yeni inkılapçı Türkiye'nin mümessili sıfatıyla Avrupa'ya gönderirim... (...) Sofradaki arkadaşlarından biri Nuri (Conker), M. Kemal'in istikbali kucaklıyan bu sözlerine, ahenkli bir kahkaha ile gülüyordu. Mustafa Kemal, kahkahasını bir türlü yenemiyen, bu arkadaşının sükunet bulmasına intizar etti (bekledi) ve sonra sordu: -Niçin gülüyorsun? Gülen arkadaşı cevaben: -Seni düşünüyorum da, onun için... Bütün bu işler içinde sen ne olacaksın? Mustafa Kemal, bu suale sarih cevap vermeden, yalnız şu umumi cümle ile karşılık vermiştir: -Ben mi? Ben de sizleri o makamlara koyabilen olacağım.
Belleten, Cilt XVIII. Sayı 72, S.429, Ankara: 1954.Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.