Acı çekmek kötüdür, çirkindir, karanlıktır. Çağımızın acıya duyduğu sempatide hastalıklı bir şeyler var. İnsan yaşamın renklerine, güzelliğine, coşkusuna sempati duymalı.
Söz konusu insan ve ilginç zevkleri olduğunda biberin kendini savunma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Zira garibim biber ne bilsin insan denen memelinin acıdan da zevk alabileceğini.
Bütün sevmelerin bir acıyan yanı vardır. Aşk varsa acı vardır, hissetmek varsa dilbestedir aşk. Söylenmemiş sözler gibidir aşk. Dile kadar gelip takılan..
... Nigar Hanım, deruni hayatın bütün sırlarına vasıl ergin ve olgun bir ruh idi. O kadar ki, şimdi için yanıp tutuşmada bile cavidani (sonsuz) bir zevk duyuyor ve mütemadiyen göğsünü tırmalayan ızdırapları kendi okşuyor, ısıtıyor ve besliyordu.
Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır.
Nasıl ki, bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir.
“En sonunda eve dönüp uyumadan önce son bir kadeh içerken, normal hayata dönebileyim diye bir gece Allah'a yalvardığımı hatırlıyorum. Ama gerçekten bu aşktan, Füsun'a olan takıntımdan kurtulmak istiyor muydum, şimdi yıllar sonra bile bunu tam anlayamıyorum.”