1970’lerin karanlık yapısı olağanüstü çatışmalarla, darbe dönemini hazırlayan sağ-sol kavgalarıyla geçti, herkes kendi kavgasını veriyordu. Gençlik sağ-sol çatışmalarının içinde boğulsa da hepsi düşünen toplumun bireylerini yansıtıyordu. Her ne kadar dönemin hükümeti bunu farklı onaylasa da gençlik bir şeylerin kavgasını veriyordu. Bu çatışmacı
Gavur Mahallesi
Gavur Mahallesi, Mıgırdiç Margosyan'ın Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü'nü kazanmasını sağlayan kitabı.
Öykülerinde Diyarbakır Suriçi Mahallesi’nde geçen çocukluğunu, Türkçe, Kürtçe ve Ermenice’nin kaynaşıp bir arada yaşadığı bir zamanı, kendi ifadesiyle “BİZ” i anlatıyor.
Anlatımındaki samimiyet okuyucuyu elinden tutup Sülüklü Han’a, Demirciler Çarşısı’nın örs çekiç seslerine götürüyor..Biraz gözyaşı, biraz günlük kokusuyla gömülen Güzellerin Meryem’le, Kure Mama’yla, Papaz Arsen’le, Dikroların Dikran’la, demirci Haço’yla, duvarcı ustası Tumas’la, zangoç Uso’yla tanıştırıyor.
Bir oturuşta okunup keşke hemen bitmeseydi dedirten bir kitap.
"Zengin çocukları da ölür mü? Onlar da ölür, onlar da ölür ama geç ölür."
”Bizler hamurla yoğrulup ekmekle büyürdük.”
"Tanrı daima fakirlerin yardımcısıdır", "Ne mutlu o insanlara ki bu dünyada fakirdirler, sonsuz mutluluğa önce onlar ereceklerdir" gibi sözler söyleyen İsa Peygamberimiz ortalıkta gözükmüyordu.”
”Aslında bizim oralarda, hamile kalmak kadar kız çocuğu doğurmak da kolay ve sıradan bir işti. Hatta hatta, sıradan bir iş değil sıradan bir şeydi. Çünkü kız doğurmak işten de sayılmazdı. Doğum sonrası gelen kız, savaş yenilgisi gibi bir mahluktu
“Hıno, anamdı. Asıl adı Hanım'dı. Babam Hıno derdi. On üç yaşında babamla evlendikten sonra anamın Hanım'lığı son bulmuş, Hıno'luk devri başlamıştı.”
”Biz şuna inanırdık; ekmek yememiş insan tok olamaz, mutlaka açtır.”
Gavur MahallesiMıgırdiç Margosyan · Aras Yayıncılık · 2000858 okunma
Cəlil Məmmədquluzadə Azərbaycan ədəbiyyatında tənqidi-realizm dövrünün görkəmli yazıçılarından biridir. Yazdığı hekayələr, məqalələr, felyetonlarla həmin dövrlərdə baş verən ictimai-siyasi problemlərə toxunmuş, cəhaləti, qadın zorakılığını tənqid etmişdir. Həmçinin ədəbiyyatımızda tənqidi-satirik janrın yaranmasında və inkişafında misilsiz xidmət
Ey anamın bana verdiği kalp! Ey bedenimin bir parçası olan kalp! Karanlıklarda tanıklık edeceğim zaman aleyimde bulunma; Anubis, Thot ve Osiris'in karşısında benim sözümün düşmanı olma... Hakimlerin terazisi önünde benim gibi ol ve ismimin çakal leşi gibi kokmasına izin verme!
Əgər verdiyim sözə əməl etməsəm, anamın sevgisindən məhrum olacağam. Sanki anamın sevgisi heç vaxt mənim olmayıb; kitabxanadan götürdüyüm kitab kimidir, gec-tez onu kitabxanaya qaytarmalıyam.
Axşamınız xeyr dostlar. Ümid edirem ki, her şey qaydasındadır.
Sizlere bir kitabla gelmişem ki, yükünün ağırlığından üç güne ancaq bitirdim.
𝐄𝐥𝐞
Yangında öncelikli kurtarılacak rafına özenle yerleştiriyorum kitabi. Ankara ve anamin kitabinin tam ortasina. Çok güzel bir anlatımı var. Türkçe'nin en mükemmel örneklerinden biri. Anadolu köylüsünü şöyle ezmiş, böyle küçük düşürmüş demek için ya kitabi okumamak gerekiyor ya da yakup kadrinin şahsına karşi kinci bir tutumun olmasi gerekiyor Kusura bakmayın valla kitabi algilayamamişsiniz. Ahmet cemil ve yakup kadriyi birbirine geçirmişsiniz. Türk köylüsünü ezip elitistini şakşaklayan biri olduğunu düşünmek için sodom ve gomore den bihaber olmak lazim. Yakup kadri bu romanda istanbullu aydin ve elitistleri şamar oglanina çevirmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yazilan bir kitabi 2000li yillara göre degerlendirmek ne kadar dogru? Yunanlilarin para diye verdikleri kursun kalemle yazılmış muskaların içinde yazanları gercekten birileri koynunda taşidi. O zamanda gercekten birileri Avrupa isimli bir kraliçenin varligina inandi. Evet kurtuluş savaşı yine Anadolu köylüsunun omuzlarinda yükseldi ama kitaptaki gibi karakterler de vardı. Dünyanin her yerinde de varlar.
Gerçi son zamanlarda ülkeyi yunanlilarin işgal etmedigini falan söyleyen kiytirik tarihçiler belirdi. Neyse izmirin suları şahit
Hay Allahim sabir ya...
Biz çobanıq, dağdı, daşdı yerimiz,
Yoldaşımız qoyun-quzu sürümüz.
Dərs almayıb, haqdı ki, heç birimiz,
Amma zövqü səfalıdı çobanlar,
Qardaşlıqda vəfalıdı çobanlar.
Salam, 1K kitabsevərləri.
Hələ ata evində ikən kitablara meylim vardı. Anam üçün öz əlləri ilə bəslədiyi çiçəkləri, hələ məktəb illərindən ona yadigar qalmış kitabları, bir də ana məhəbbəti ilə böyütdüyü övladları əvəzolunmaz, toxunulmaz nemət olub hər zaman. Atam anama bayramlarda hədiyyə olaraq bir dəstə gül alardı. O an gözlərindəki parıltını
Kitabı iki bölümde incelemek istiyorum:
1- Ana’nın Gözyaşları
Kitabın ilk yarısı çok hızlı bir girişle başlar. Yepyeni bir dünya ile tanışırız. İşçi mahallelerindeki yoksulluk, şiddet, zorlu koşullarda yaşam mücadelesi veren insanların hayatı. Ana, Pavel ve Andre gibi karakterler önderliğinde verilen bir mücadele içinde kendimizi bir koşuşturmacanın içinde buluruz.
2- Anam’ın Gözyaşları
Ancak yarısından sonra roman sanki bitmiş. Olay yok, okuyucunun merak edip bekleyebileceği bir şey yok. Etiyle kemiğiyle romanda yer alan karakterler sanki yarıdan sonra bal mumundan yapılmış birer heykele döndüler. Bu karakterlerin doğru dürüst icraatları yok. Yarıdan sonrasını okurken çok zorlandım, çok sıkıldım.
SONUÇ
Genelde romanların giriş kısmı sıkıcı olur, sonlara doğru heyecanlı olur. Ancak ilk kez bir romanda bunun tam tersini buldum. Ayrıca İnsan bu konuyu bir de Dostoyevski'nin kaleminden okumak isterdi. Acaba ortaya nasıl bir şahaser çıkardı.
AnaMaksim Gorki · Evrensel Basım Yayın · 201628,5bin okunma
Yılın yavaş yavaş sonuna gelirken ,hiç çeyiz sandığım olmadığı aklıma geldi !Anamın evinden çıkarken aman kitaplarına bişey olmasın tembihi ile bir kamyon çeyizin yarısı kitaptı. Ankara’ nın sisli 🌫️ gri havasında elimde halk ekmek poşeti sırasına girmeye diye çıkıp soluğu karanfilde ikinci el sahaflardan alırdım .Anamın ev giderlerine katkıda bulunmak için bu tedbirli davranışına saygı duyar ekmek kalmamış deyip 5 ekmek alıp bir kitaba Meteorolojiden Kızılay’a yırmi dakkıkada koşarak gıdıp geldıgımı bilirim. Ahh şimdi önce ağzımı ,sonra genzimi sonra içimi yakan bu şarabın tadı kadar keskindi. Yokluğun kokusunu ,ikinci el bir kitapla dindirirdim. Anlamazdı anacım. Ne güzel okuyorsun deyip o gün aldığım kitabı sabahın üçüne kadar ben okurdum o dinlerdi. Şimdilerde FaceTime denilen havalı görgüsüz ve görüntülü veri tabanlarında nice anılar biriktirdiğimiz malum şeyle yapıyoruz.Laf lafı açar ,laf götü açar derler ya Anadolu ‘da burda boyumu aşan laflar etmenin manasız olduğunu bilgim için ,içeriği Dünya edebiyatında çok önemli yer arz eden kitaplara bırakıyorum. Şerefe 🍷🍾