" Günah çıkarma konusunda da şunları söylüyordu: "Ha papaza ya da keşişe gidip günah çıkarmışsınız, ha bir ağaca, hiç fark etmez." Engizisyoncu bu sözlerini anlamını sorduğunda da Menocchio kendinden hoşnut bir ifadeyle açıklıyordu: "Eğer bu ağaç günaha karşı verilecek ceza konusunda bilgi sahibiyse, ne ala; eğer bazı insanlar, işledikleri günahın nasıl bir ceza gerektirdiğini bilmedikleri için, bunu öğrenmek üzere papazlara gidiyorlarsa, bu sorun çözüldüğü anda papaz aramalarına da gerek kalmaz; cezanın ne olması gerektiğini bilenler için bu zaten gereksizdir." Onlar, papaza gitmek yerine "yüreklerindeki Tanrı'ya günah çıkartmalı ve günahlarının bağışlanması için yakarmalı dırlar."
İnsanın aklı takılıyor da!..)
Diyeceksiniz ki, peki ya eleştirmecilerin bizim gazete ve dergilere
sıra sıra aktarılan değerlendirmelerine ne buyurulur? Diyeceğim
şu: Bilenler, oralarda eleştirmecilerin bizim Allahlıklar gibi
aklına estikçe yazı yazan keyif ehli kişiler olmadıklarını bilir; bütün
yayınları izlemeyi görev saydıklarını, çıkan her yapıt için kendi kafalarına
göre üç aşağı beş yukarı bir şeyler yazdıklarını da, bilir,
edebiyat dünyasının olağan düzenidir bu; ama bu yazılarda bizim
o inanılmaz enayiliğimiz ve akılları durduran hindi çalımımızla
"Paris'i de fethediyoruz" anlamını çıkarmak!..
Şu gerçeği kaskatı bilmekte fayda var: Fransa bizi tanımaz,
tanımaya da pek heves etmez. Onlar Doğu Akdeniz denince, iki
ülkeyi anımsıyorlar hemen, Yunanistan ve İsrail, gerisi fasafiso!
İstediği kadar senin Orhan Kemal'in Kazancakis'ten iyi romancı,
Dağlarca'n Seferidis'ten iyi şair olsun; Fransız, geleneksel içgüdüsüyle
Yunanlıyı seçecek, Yahudiye eğilecektir.
Farkında olunmayan spoiler içerebilir.
Kitabın özüyle uyumlu, sevdiğim bir parça:
m.youtube.com/watch?v=5iC0YXs...
Öncelikle kitabın türünü soranlara ne yanıt versem diye az düşünmedim, hangi kategoriye sokmaya çalıştıysam elimden kurtuldu. Yeraltı edebiyatı desek, benziyor ama tam olarak değil. Felsefe desek arkaplanında bolca var ama
Yine bir gece ve ben yine Sezai Karakoç şiirleri okudum, Hızırla Kırk Saat.
"yak yıldızlarını ayını ey kutlu gece
bir kurban gibi yeniden başlamak gerekiyor işe"
Bir şiir 40 bölüm ya da 40 şiir, Hızırla bir tarih yolculuğu, manevi bir yolculuk. Sezai Karakoç'un "çile" diye adlandırabileceğimiz kırk günün sonunda ve Hızır'la
Nedir 1K? Kalkıp da sitede “Okur musun , yazar mısın? Okuduğunu anlatabilen , popüler olma derdinden ziyade paylaşımların ile bilgilendirici misin sen?” diye sorsam, bir çok üyenin “dalga mı geçiyorsun, tabi ki öyleyim.” diyeceğine adım gibi eminim. Peki, sıra geldi şimdi ikinci soruya: “sitede bulunma amacın nedir, açıklar mısın bana?”
-
1
Acı, bir ırmak gibi
Doluyor yüreğime
Bardaktan boşanırcasına ağlamak istiyorum
Beni artık ne çiçekler
Ne çocuklar kurtarır
Ne de o her gün
Yinelenen doğum.
-İnsanlık Aranıyor Ölü ya da Diri-
Kelimelerin yaşadığı, hissettiği ve hissettirdiği bir dergi diyelim. Kalbimiz yine izdihamlandı:) Her bir sayfasını merakla karıştırıyorum, ilk önce okumadan göz atıyorum. Özellikle yazılarını merak ettiklerim var, ufaktan heyecanlanıyorum. :) Karşıma Izdiham Maarif Takvimi çıkıyor. 30 Temmuz 2016 için *Bende
Geçen yedi asır boyunca Yunanlıların hayatı ve ruhuyla temasın ve beş asır boyunca Avrupa'yla olan yakın ilişkinin yarattığı deneyimlere bakarak, Türk'ün Batıyla psikolojik olarak birleşmesinin bir gereklilik olduğu, ruhsal atmosferin anlamını bilenler için son derece açıktır.
Anlamını bilenler için, sınıfın kapısını açmakla fethedilen bir kalenin kapısını açmak arasında pek fark yoktur. Çünkü sınıfın içinde de fethetmemiz gereken onlarca gönül kalesi vardır.
Tolstoy- İtiraflarım
Bizde dini sorgulamaya tam tersinden gidilir. Biz derken naçizane kendim gibi cahil ve gelişmeye çalışan, okuyan, aydınlanma isteğinde olan yoksul ve sıradan halktan bahsediyorum. Aklımız sorular sormaya alışır ve bazılarımız dini tümüyle sorgular halde buluruz kendimizi. Bu sorgulamanın sonuçları da her birimiz için farklı
OLİGARŞİK KOLEKTİVİZMİN TEORİ VE PRATİĞİ, Emmanuel Goldstein
Birinci Bölüm
Cehalet Güçtür.
Bilinen tarih boyunca, olasılıkla Neolitik Çağ'ın sona ermesinden bu yana, dünyada üç tür insan olagelmiştir: Yüksek, Orta ve Aşağı. Bunlar kendi içlerinde de pek çok alt bölüme ayrılmışlar, sayısız ad taşımışlar, sayıları ve birbirlerine karşı
Atalarının adlarını ve kim olduklarını bilenler, Kötülük yapmazlar...
Türk Çocuğu Atalarını tanırsa
" Ne mutlu Türküm diyene " sözü de bir onda anlamını bulacak