Sevgili Mo Yan, öncelikle ceketimi ilikleyerek önünde saygıyla eğiliyor, senin dehan karşısında her ne kadar haddime düşmese de, bu şaheserinin bende bıraktığı izlenimden izninle biraz bahsetmek istiyorum.
İri Memeler ve Geniş Kalçalar, 2012 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Mo Yan'ın, 1995 yılında yayımlanan, anlatıldığı döneme ayna tutması
Carlos gibi kitap düşkünleri görmedim hiç,
böyle insanlar tanımadım. Kitap okuyanların farklı kuralları, takıntıları ya da ilkeleri de olabiliyor. Hiç kitabını paylaşmayanlar var, kimseye kitap ödünç vermeyenler. Ya da ikinci el okumayanlar da var benim bildiğim. Kitap biriktirmeden edemeyenler de var, bunu ben de yaşadım, ama bir buçuk sene
Herkese merhaba. Kurgu dışına nadiren çıkabilen ve bu tarz kitapları diğerlerinden daha yavaş ve daha zor okuyabilen biriyim. Ancak okuduğum son dört kitaptan üçü bu şekilde oldu ve ben bunlar arasında en etkileyici, en sarsıcı bulduğum -belki de ben bu tarz kitaplara alışık olmadığım için bana üst düzey geliyor- üslup olarak da en beğendiğim;
Kitabı elə indicə oxudum bitirdim. İndi isə naçizanə bir incələmə yazmaq niyyətindəyəm. Hər şeydən əvvəl bura bir böyük "MƏNCƏ" yazım, daha sonra kitaba keçid edim.
Buradakı bir neçə incələmələri oxudum. Umumi rəy kitabın sıxıcı olduğu, hətta bir az irəli gedənlərinki kitabın oxumaqdan nifrət belə etdirə biləcəyi yönündə idi. Qatılmamaq
Gecenin bu vakti, buraya aklımda olan bazı şeyleri yazmak istedim. Okumak istemeyenler, üşenenler geçebilir ama kadınların okumasını istiyorum özel olarak.
Niye böyle bir ileti yazdığımı buradan kimse anlamayacak çünkü özel hayatımın bir kısmını çok yakın olduğum insanlar bile bilmiyor. Ama bu yazıyı gönülden yazdığımı ve gerçekten de
Yaşar Kemal ustayı anlatmaya geldim.
BİR LİSELİNİN ÇİLESİ :)
Bir Sürgünün Anıları incelememde, lise yıllarımın abimin beni yönlendirdiği iki büyük yazarı okumakla geçtiğini, başka bir incelememde de o yazarı anlatmak istediğimi yazmıştım. İşte o büyük an geldi.
O
Soğuk bir yazı olacak, daha ilk cümleden belirtmek isterim. Kitabı okuduktan sonra sıcağı sıcağına yazsaydım, çok daha soğuk bir yazı olabilirdi, olacaktı da. Lâkin birtakım cenaze durumları ve lokanta işlerinden bir türlü fırsat bulamadım. Fırsat bulduğum ilk gün yani bugün, fakültemin açıldığı bugün yazmak istedim.
Kitabı daha önce görmüştüm
Cinsiyet Belası, son zamanlarda feminizm ve toplumsal cinsiyet araştırmalarını içeren okumalarımın içinde kendini akademik dille belli eden eserlerden bir tanesi oldu. Butler'i ilk kez tanıdığım bu eser bana birçok kazanıma ve kendimce kimi farkındalıklara ulaşmamı sağladı. Feminizm ve toplumsal cinsiyet araştırmaları son 50 yıla nazaran çok daha
Annem bu fotoğrafı gösterip, küçükken çok yaramazdın yerin de duramazdın hiç demişti. Hatta daha 9 aylık olmadan yürümeye başlamışım. Çok kolay bi şekilde doğmuşum. Resimde de gördüğünüz gibi hep bi halaya meraklıymışım. Çok gülüp eğlenirmişim. Keşke hep o küçük kız olarak kalsaymışım. Düştüğüm de kanayan dizlerim olsaydı. Annemin pasaklı kızı olsaydım da, bu kirli dünyanın dertlerini omuzlarıma yüklemeseydim...
resulullahla-benim-aramdaki-farklar
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
resulullah yolda ebu bekir'i görse "es selamu aleyküm ya sıddık"; derdi,
ben yolda ebu bekir';i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim.
Babam sarılır, öper sonra da, hadi
İnceleme için saatlerdir ne yazsam diye düşünüyorum. Aslında taslak hazırladım ama her düzenlememde, olmaz ya belki incelememin canı yolculuğa çıkmak ister ve belki bir mahkeme salonunda da 'şöyle güzelce dinleneyim' derse diye yazmaktan vazgeçiyorum. Yapılan incelemelerde zaten söylenebilecek her şey dile getirilmiş olduğundan ve ben de tekrara
Yıllar sonra bu sözün ne anlama geldiğini bize yine Efendimiz'den(s.a.v) öğreneceğiz. 50 küsür yaşındayken Efendimiz(s.a.v.) Medine'deki mescitte namaz kıldırıyor...Muhtemelen akşam namazı...Fatiha'yı okumaya başlıyor ama bitiremiyor...Ağlıyor, ağlıyor...Sonra bitiriyor namazı ve sahâbe soruyor: "Ya Resulullah! Bugün namazda çok duygulandınız, ne oldu?" Efendimiz (s.a.v.) söyle diyor: "Aklıma annem geldi. Dedim ki şimdi annem hayatta olsaydı, ben de eve varsaydım, başımı dizlerine koysaydım..."Ey anacağım! Oğlun geldi," deseydim, o da benim saçlarımla oynasaydı..." Bunları söylüyor Allah Resulü (s.a.v.) ve yine ağlıyor. O ağlayınca sâhabe de ağlıyor. 'Anne yüzü hiç unutulmayacak bir yüzdür' cümlesinin ne anlama geldiğini ve ana yokluğunun hüznünü Efendimiz (s.a.v.) işte böyle gösteriyor.