Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
kadınlar,kuruntular ve muhtemel ilişkilerin hazin sonu….
Delikanlı birdenbire bir şey anlamamıştı: - Şimdi böyle mi oldu? dedi. - Onu size sormalı. .. Nasıl olduğunu elbette siz benden daha iyi bilirsiniz. - Lakin söylediklerinizden bir şey anlayamıyorum. - Tabii anlamazsınız, anlamak istemezsiniz ... Çünkü bu işinize gelmez. - Lakin rica ederim, bana bunu izah ediniz. Emin olu­nuz ki ne demek
RODERIGO: Ne yapayım peki? Bu kadar deli divane olmaktan utanç duyuyorum, ama elimde değil bundan kurtulmak. IAGO: Değil demek? Saçma! Şöyle ya da böyle olmak elbette kendi elimizde. Bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bah­çıvanı, ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiş­tirir, kabak ekersin, bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilir­sin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin, yeter ki sen is­te! Bahçenin kısır kalması da elinde, verimli, bakımlı ol­ması da. Bunların hepsini yapmak irademize bakar. Ney­se ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. Yoksa da­marlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkün­lüğü bize ne oyunlar oynardı. İyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmeleri­ni, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. Senin aşk de­diğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
Reklam
Bence Emily Brontë'nin manzum oyunlar yazması gerekirdi; yaratıcı dürtüleri tükendiğinde, George Eliot'ın engin zihni tarih ya da biyografi üzerine akıp, oralarda yoğunlaşmalıydı. Buna rağmen, ikisi de roman yazdılar. Üstelik, diye düşündüm, Aşk ve Gurur'u raftan alarak, biraz daha da ileri gidip iyi romanlar yazdıklarını bile
Aşk böyle bir şey işte. Hayatında ilk kez gördüğün birine ömrünü adarsın, içine düştüğün bu komik durumu yıllar geçse bile anarsın.
İçinizde Kur’an-ı bir kerede çıldırarak, hesapları, ölçüleri anlamadan okuyanınız yok mu? İşte en akıllınız odur. İçinizde hiç mirac muradına eren yoksa varın müslümanı putperest mabedinde arayalım. Her akşam bir kere ölümü tadanınız yoksa, öldükten sonra yaşayacak insan kalmadı demektir. Bizi müesseseler mi böyle harâb etti? Yoksa XX. asrın muazzam hayat tekniği mi? Belki de her şey. Lakin bin düşmanın yıktığını bir aşk yeniden yeniden yapabilir.
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Biz, hayatta kalan diğer kafasızların torunlarıyız
Bence tüm sıkıntı, esasen bir hayvan olduğumuzu bir türlü kabullenemememizden kaynaklanıyor. Bak basitçe anlatayım. Bizi diğer tüm mahlûkattan farklı kılan sevgili beynimiz, içerisinde işte o tüm mahlûkatın bilgisini de taşır. Sürüngen beyin, limbik sistem ve korteksten oluşan bu muazzam yapı, doğru yerlerine basıldığında muhteşem sesler çıkarır. Cinsellik sürüngen beyinle ilgiliyken, duygular limbik sistemde dolanır. Fakat elimizde, bizi akıl ve izana davet eden korteks gibi bilge bir kozumuz vardır. Aşk dediğimiz şey, kabul etmek gerekir ki, insan icadıdır. Biz icat ettik aşkı. Yerleşik düzene geçtikten sonra gelişen toplumsal kültürün biyolojiye etkisi sonucu aşık olmak üzere evrimleştik. Öncesinde genlerin devamı için aşka gerek yokken, zamanla bu bir zorunluluk haline geldi. İnsan bebeğinin diğer hayvanlara nazaran çok daha uzun süre bakıma ihtiyacı olması nedeniyle de, bir anne-baba işbirliği oluşturmak adına, tek eşlilik ve sadakat gibi kavramlara yöneldik. İşte bu yüzden, genlerimizin devamı için çıldıran sürüngen beynimizdeki hayvani düşünceleri, limbik sistemimizdeki duygularla olduk olmadık anlamlara bürüyüp aşık oluyor, o kişi tarafından istenmediğimizdeyse soyumuz kuruyacakmış gibi krizlere giriyoruz. Hayır, kurursa kurusun, bu çağda böyle ilkel yaklaşımlar da nedir? Çelişki tam burada işte. Aklını korteksine toplayıp sistemi reddedenlerin genleri devam etmiyor. Akıllılar ölüp gidiyor yani, hadi geçmiş olsun. Biz, hayatta kalan diğer kafasızların torunlarıyız özetle. O yüzden dedelerimiz ve ninelerimizle aynı tuzaklara düşüyor, hâlâ armut gibi aşık oluyoruz Osman.
Dışardan hiçbir şey beni daha fazla ben yapamaz. Bana bir şey katamaz. Eksiklik yok. ihtiyaç yok. Tamım. Ben, ben olduğum müddetçe her şey yolunda. işte o zaman Ben'in tamlığını, mükemmelliğini bu tasarımda deneyimlemeye başlarım. Gerçeğimi hatırlamaya başlarım. Gerçekten nefes almaya başlar, gercekte aldığım her nefesle daha çok soluyabildiğim aşkı içte hisseder, yaşarım. Sonra o aşkın kendinden kendine olduğunu, çünkü her sözde parçanın gerçeğinin de aynı olduğunu idrak ederim. Diğerini görürüm ilk defa, değerini keşfederim. Diğerinin de "Ben" olduğunu, aynı ve "Bir" olduğumu keşfederim. Ayrılık yok, idrak ederim. İşte o zaman başlar tasarımın en üst ihtimali, ben o zaman Mina'yı "Aşk" için, "Bir" için, "Ben" için hizmette var ederim. Her bir sözde parça böyle uyandığında... İşte Mesih gelir mi dünyaya? Mesih'in gelmesi dedikleri, bilincin tamamının uyanması demek midir acaba?
Sayfa 362Kitabı okudu
Karşısında yaşamaya değer bir şey vardı işte; kazanmak için savaşmaya, mücadele etmeye ve evet, uğruna ölmeye. Kitaplar haklıydı. Dünyada böyle kadınlar da vardı.
Ne güzel satırlar
Şöyle ya da böyle olmak elbette kendi elimizde. Bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bahçıvanı, ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiştirir, kabak ekersin, bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilirsin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin, yeter ki sen iste! Bahçenin kısır kalması da elinde, verimli, bakımlı olması da. Bunların hepsini yapmak irademize bakar. Neyse ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. Yoksa damarlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkünlüğü bize ne oyunlar oynardı. İyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmelerini, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. Senin aşk dediğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
Reklam
Kayıp olan
Buralarda aşk bir zamanlar kaleler açar, beldeler fethederdi. Esirin elinden tutar sultan yapardı. Leyla gibi görünür Hakka götürürdü. Aşk burada kayıp işte evlat; kayıp, yitik bir hazine ama hâlâ buralarda bir yerde." Odama çıkarken aklım anlattklarıyla doluydu. Kayip olan şey; aşktı demek.
“Halbuki o saatte Necdet hiç çıkmadığı evinde Leylâ’yı beklemekten başka bir şey yapmıyordu. Nasıl, yine Leylâ mı?.. Evet, yine Leylâ! Her şeye rağmen Leylâ! Aşk vardır ki tutkununu insanüstünlüğüne kadar yükseltir! Aşk vardır ki esirini şuursuzluğun ve hayvanlığın son basamaklarına kadar indirir. Necdet’i hükmüne olan aşk da işte, böyle bir aşktı.”
İletişimKitabı okudu
Romanlara, şiirlere, çoğu klasiklere bakıyorum da bu mutluluğumu tamamıyla tarif etmeye bunların hiçbirini yeterli bulamıyorum. Aşkı bir kadeh içine sığdırmaya kalkışmak gibi "aşk kadehi" tabiri ve "bir içim şerbet" gibi nitelemelerle ne kadar küçültmeye kal­kışıyorlar. Oh, ben bunu böyle görmüyorum! Bizim aşkımız böyle değildir. Pek büyüktür, pek geniştir. Öyle kadehler içine sığacak, bir yudumla bitecek şey değildir. Nasıl anlatayım! Bu bir derya gibidir. İşte sanki ben de onun içine düşmüşüm de boğuluyormuşum gibi bir halde bulunduğumdan bu halimi de anlamaya gücüm yokmuş. Ancak boğulduğum halde ben ölmüyorum, bu beni öldürmüyor. Bilakis yudum yudum ha­yat veriyor. Demek ki ben abıhayatta boğulmuşum.
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.