Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Serilda başını iki yana salladı. "Size şu anda anlatmak istediğim başka bir hikâye var. Tam dolunaya uygun bir hikâye." Başıyla, belirmekte olan ayın saman rengine boyadığı ufka işaret etti. "Bu, gece atları ve cehennem köpekleriyle kırda tozu dumana katarak sadece dolunayda süren vahşi avla ilgili başka bir hikâye anlatacağım.
Reklam
Ayın karanlık yüzü sevilmemekten korkarmış en çok; bir de, gözlerinin ağladığının görülmesinden.
Sayfa 138Kitabı okudu
... insan yanımız, ayın karanlık yüzü gibi hep gölgede kalmıştı...
Sayfa 407Kitabı okudu
Erkeklere ait zindanın üst katında -şu an kütüphane olarak kullanılan küçük bir kilise vardı. İngilizler, avluyu kiliseye bağlayan koridorun zeminindeki camlı bölmeden keyifle aşağıda üst üste duran köleleri seyreder, sonra da içeri geçip ayin yapardı. İnsan onurunu ayaklar altına alan zindan şartlarına rağmen hayatta kalanlar, üzerinde "dönüşü olmayan kapı" yazan yerden geçip, gemilerle ABD ve İngiltere'ye, yani ölüme taşınırdı. Dünyadaki en kapsamlı zulümlerden birine tanık olan Cape Coast Kalesi'nde sergilenen fotoğraflar, duvarlara asılı zincirler, bekleme ve işkence odaları Batı'nın kölelik algısını deşifre eden en güçlü kanıtlardan biridir. Cape Coast hiçbir şeyin acıtamadığı kadar sızlatır insan yüreğini. Sanki hâlâ yerin altına doğru uzanan dehlizlerin taş duvarlarında, el ve ayakları zincirlere vurulan, kocasının gözleri önünde ırzına geçilen, tecavüze direndiğinden dolayı köpeklere parçalattırılan ya da adi eşyalar gibi gemilere yüklenip Avrupa ve Amerika'ya nakledilen çaresiz kölelerin feryatları yankılanıyor
Sahi, Ay’ın bir aydınlık bir de karanlık yüzü vardır, değil mi?
Sayfa 50 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Fiyordun yukarısındaki platformda onun yakınındaydım. Orada yalnızdık, ama arkamdan gelen bir hayal meyal sesler karışımı çok sayıda seyircinin varlığını gösteriyordu. Benimle ilgilenmiyorlardı. Ben dikkatimi yarı diz çöken, yarı çömelen, kayanın ucunda, karanlık suya sarkan, titreyen figüre vermiştim. Saçı ayın altında elmas tozu gibi parıldıyordu. Bana bakmıyordu, ama yüzünü görebiliyordum, her zaman solgundu yüzü, ama şimdi rengi kemiklerine kadar çekilmişti. Aşırı inceliğini gözlemledim; onun bütününü, hatta kalbini taşıyan göğüs kafesini bile, iki elimle sarabileceğim duygusuna kapıldım. Derisi beyaz atlas gibiydi, parlak ay ışığında gölgesizdi. Bağların bileklerinde bıraktığı yuvarlak izler gün ışığında kırmızı olacaktı, ama şimdi siyah görünüyordu. Ellerimle bileklerini tutup narin kemiklerini kırıvermenin nasıl bir duygu olacağını tasavvur edebiliyordum.
Ne insan ne de doğa sonsuz bir ölüme mahkum edilmiştir. Ölüm ve yaşam ayın biri karanlık, biri aydınlık iki yüzü gibidir. Yaşam, toprağın kucağında çözülen ve bizi beslemek üzere yeniden doğan embriyonun mısır taneciği oluşu gibi, ölümden kopar. Her şey değişir, her şey yeni bir şekil alır.
Sayfa 227 - Ceylan YayınlarıKitabı okudu
Ayın karanlık yüzü...
Ben sözlerden değil, bakışlardan tırsardım. Bakışların arkalarını sezer, sezgilerim doğrulanana kadar mecburen bekler, beklerken kafayı yerdim. Konuşunca mesele yoktu. Ayrıca bu devirde herkes en azından iki tane idi. Daha kalabalık olanları da görmüştüm.
_Tanrı, ışığı yaratmıştır. Demek ki ilk Üstad-ı Azam Mason, Tanrı’nın kendisidir. _Adem Baba, ilk masonlardandır ve Tanrı tarafından Cennete mason olarak kabul edilmiştir. Bu, masonluğun eylem olarak değilse de bir oluş kudreti olarak daima var olduğunu söylemenin bir tarzıdır. Çünkü masonluk, insan ruhunun ilk ve eski bir ihtiyacına cevap
Reklam
Şöyle formüle edebiliriz: nasıl ki Ay’ın karanlık yüzü Ay’a dahil ise, dışında değilse, bilincin karanlık yüzü de bilincin dışında değildir, Freud’un deyişiyle o ‘bilinçsiz bir bilinç’tir.
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
Dünya, Ay ufkunun gerisinde gözden kayboluyor. Si Ay’ın Karanlık Yüzü denen, gezegenimizi hiçbir zaman görmeyen tarafındasınız. Ne mavi bir gök var burada ne de rüzgâr. Tepede ise Dünya’nın herhangi bir yerinde görebileceğinizden çok daha fazla yıldız var ve hiçbir de titreşmiyor.
( Nuh’un büyükbabası Enok ) _Meleklerin Düşüşü ve Masonluk_ _İnsanoğulları çoğalınca, güzel ve alımlı kızları oldu. Melekler, göklerin çocukları onları görüp şehvet hissettiler. Birbirlerine dediler ki: “Gelin insanların arasından kendimize eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun.” Liderleri Semyaza onlara dedi ki: “büyük bir günahın cezasını
231 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.